Gotik dünyanın korku klasiği: “Vathek” | Aynur Kulak

Ağustos 31, 2022

Gotik dünyanın korku klasiği: “Vathek” | Aynur Kulak

Vathek’ten önce yazılmış hiçbir eserin ‘tekinsiz’ olduğu söylenemez.” demiş J.L. Borges. Nasıl bir eserle karşı karşıya olabiliriz? Öncelikle William Beckford ile ilgili bir şeyler yazmamız gerekiyor ki, Vathek’e karşı oluşan korkunç  merakımızı biraz da olsa dindirelim. Korkunç evet, çünkü William Beckford, Otranto Şatosu’nun (Edebiyat tarihi adına kabul edilen ilk gotik korku romanı) yaratıcısı  Horace Walpole gibi bünyesinde gotik edebiyat ile gotik mimariyi korkunun o gizemli ve bilinmez dehlizlerinde buluşturmasıyla tanınıyor. Yani William Beckford yarattığı korku hikâyesi Vathek’in ta kendisi ve Lord Byron’a, Poe’ya, Lovecraft’a ilham veren Vathek aynı Otranto Şatosu gibi gotik edebiyatın kurucu metni. 

İthaki Yayınları tarafından yayımlanan Vathek’in yaratıcısı William Beckford 1760’da İngiltere’de doğuyor. Yazarlığının yanı sıra sanat koleksiyonculuğu, eleştirmen ve siyasetçi olarak hayatını sürdüren Beckford kısa süre içerisinde büyük bir zenginliğe ulaşarak Vathek’deki kuleye benzer kuleler inşa ettirmeye başlıyor ve bu sebepten dolayı gotik edebiyatın bu öncü eseri için ilk yayınlandığı andan itibaren otobiyografik ögeler içerdiği söyleniyor.

“Kulenin on bir bin basamağını ilk kez çıkıp aşağı baktığında, kibrinden yanına varılmıyordu artık. İnsanlar karınca, dağlar deniz kabukları ve kentler de arı kovanları gibi görünüyordu. Böyle bir kuleyi dikmesinin büyüklüğünün bir kanıtı olduğunu düşüncesi başını döndürdü sonunda. Kendine hayranlık duyarak başını yukarı doğru çevirdi, yıldızların ona aşağısı kadar uzak olduğunu fark etti.”

Gücünü aslından alan Vathek için aynı zamanda yaratılan karakterler adına da aynı durum söz konusu olunca romanın gotik korku türünde bir klasik olması önemli bir ölçek. Vathek, Beckford’un kendisi, Vathek’in annesi Prenses Karathis yazarın kendi annesi, Gülşenruz ilişkiyi yaşadığı ortaya çıkınca ülkeden ayrılmak zorunda kalan William Courtenay, Lady Nurunihar ise gerçekten o dönemde yaşamış olan Lady Loughbrough’a benzetilerek roman adına söylenegelen tüm efsaneleri bugünlere kadar getirdi.

Burada hemen romanın konusuna da gelmek isterim zira Vathek ile ilgili bizlerin kulağına kadar gelen bu efsaneler ilginç, karanlık, son derece korku içeren hikâyenin nasıl bir hikâye olduğu yönünde merak uyandırıcı. Özellikle de Arap tınısı içeren karakter isimlerini okuduğumuzda. 

Vathek Abbasi soyunun dokuzuncu halifesidir. Mutasım’ın oğlu, Harun Reşit’in torunu olan Vathek babasının Ala Atlar tepesine yaptırdığı tüm Samara kentine hakim Elkurremi Sarayı’nı yeterli bulmayınca, sarayın yanına beş ayrı saray daha ekler. Bu saraylardan her biri bir duyu için yapılmıştır ve her biri hangi duyu için yaratıldıysa o duyunun tatminine hizmet edecektir.  Fakat Vathek sadece yeni saraylar inşa ettirmekle kalmaz dinsel tartışmalara da katılır ve genel olarak bağnaz kabul edilen taraflardan, din adamlarından yana yana olmayarak onları karşına alır, hırpalar. Çünkü ne pahasına olursa olsun hep haklı olmak ister. 

“Göğün yedinci katında yüce peygamber Muhammed –ki halifeleri onun vekilliğini yaparlar- din konusunda uygunsuz tutumu nedeniyle bu halefine gücenmişti. Her zaman emirlerine amade olan yanındaki meleklere, “Uğraşmayın onunla,” diyordu  “bakalım neereye kadar gidecek çılgınlığı ve dinsizliği; çok ileri giderse, cezalandırırız nasılsa. Nemrut’u taklit ederek yükseltmeye başladığı o kuleyi bitirmesi için yardımcı olun ona; yeni bir fırtınadan korunmak isteyen o büyük savaşçıdan farklı olarak, Cennet’in sırlarına vakıf olmak için yapıyor bunu. Boşuna uğraşıyor, kendisini bekleyen kaderi asla kestiremeyecek.” 

17. yüzyılda yazılan Vathek’i okurken İslam dünyasının peygamberi Muhammet’e rastlamak bir Abbasi halifesi olarak yazılan Vathek’in hikâyesi adına gayet olağan fakat şaşırmadan edemiyorsunuz. Gotik tarzda yazılmış bir korku hikâyesinde Hz. Muhammed’le bu derece canlı ve kurguya etkisi olacak şekilde karşılaşmak ilahi korku hissinin de içinizde belirmesinde büyük etken. Burada İngiliz edebiyatının ünlü ozanı Byron’ın Vathek için söylediği ”Benim incilim.” sözünü de yazmak isterim. 

William Beckford’in hikâyeye yön veren dini unsurları kullanması tesadüf değil. Alıntısını yaptığım yukarıdaki paragraf sonrası hikâye bambaşka bir şekilde akmaya başlıyor çünkü. Gecelerini yaptırdığı büyük kulede geçirmeye başlayan Vathek uzaklardan bir yabancının geleceği hissine kapılacaktır. Sezgileri doğru çıkar, Samarra kentine bir yabancı gelir. Bu yabancı adamın yüzü o kadar korkunçtur ki onu yakalayıp saraya götüren muhafızlar gözlerini kapatmak zorunda kalırlar. Halife Vathek şaşkındır ama neşelidir de. Yüzü korkunç yabancı Vathek’e kesinlikle o zamana kadar hiç görmediği, varlıklarını hiçbir şekilde düşünüp, hayal edemeyeceği nesneler sunar. 

Yaptırılan kulelerin tepelerinin yerin altına doğru uzandığı ve orada kök saldığı bir hikâye Vathek. “Cehennemin Şark salonunda Vathek tek başına beklemektedir.” Cümlesi ile biten bu olağanüstü gotik eser bu yüzden dünya edebiyatının en karanlık, en gotik, en korku dolu  örnek eserlerinden biri hâlâ ve bundan sonra da olmaya devam edecek. Çeviri için İsmail Yerguz’a teşekkürler. 

edebiyathaber.net (31 Ağustos 2022)

Yorum yapın