Boşlukta biz büyürüz, öykü büyür | Zeynep Sönmez

Kasım 29, 2016

Boşlukta biz büyürüz, öykü büyür | Zeynep Sönmez

zeyneps-1024x791-80x80Eylem Ata Güleç’in Boşlukta Büyüyen adlı ilk öykü kitabı Notabene Yayınları arasından çıktı. Öyküler, Diyarbakır’da yaşayan bir yazarın gözünden bölgedeki yaşama, zorluklara odaklanırken, koca bir coğrafyanın da nabzını tutuyor.

Kitabın, belirtilmemiş olsa da aslında iki bölümü olduğunu görüyoruz. İlk bölümdeki öykülerin, daha çok sokağı ve toplumu anlatmaya durdukları, Nezaketsizliğin Bedeli öyküsünden başlayan ikinci bölümdeki öykülerin ise içeriye daha çok bakan, yüzü bireye dönük öykülerden oluştuğu gözleniyor. Birbirinden farklı ve canlı karakterleri, renkli konuları, vurucu dil ve anlatımlarıyla ilk bölüm öykülerinin daha güçlü ve etkili oldukları söylenebilir.

Boşlukta Büyüyen’in ilk öyküsü Pul Biber, sanatın toplumsal hayatın izdüşümü olduğunu kanıtlar gibi açıyor kitabı. İnatçı karısı Asiye, illa Kör Yusuf’un pul biberini isteyince çatışmaların ortasında Diyarbakır’ın kavurucu sıcağında çarşıya inen ve kontrol noktasından geçemeyip iki adım ilerideki Kör Yusuf’un dükkanına giremeyen bir adamın hikayesi bu. Öykü yaşamın o kadar içinden ki, okur anlatıcıyla aynı sokaklarda yürüyor, çarşıya onunla birlikte gidiyor, aynı sıkıntıları paylaşıyor…

İzleyen öykülerde yazarın öykü diline vakıflığına, sessizliği, susmayı bir teknik olarak iyi kullandığına, anlatmak istediğini örtülemeyi başardığına tanık oluyoruz.

Eylem Ata, öyküleri 2011 yılından beri çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlanan bir yazar. Her bir öyküyü biriktirerek, damıtarak yazdığı ve öykünün boşluklarda şekillendiğine inandığı belli oluyor. Kitabın adının neden Boşlukta Büyüyen olduğuna ilişkin soruya, bir söyleşide* cevap verirken öykünün ve yaşamın doğasına dair şöyle demiş: “Kitabın adına gelirsek, hepimizin boşlukları var. Boşluklarımızda kendiliğinden beliren lekelerin nasıl şekilleneceğini bilmiyoruz.”

Serhivde’de, kızının protez bacakları için doktorla görüşen Mehmet’in geri dönüş yolunda bombalı bir eylemin ortasında kalışı anlatılıyor.

İllegal, kendi çocukları hapiste yatan ve genç eylemcileri sakladığı için komşuları tarafından gammazlanarak adı “illegal nineye” çıkan yaşlı bir teyzenin gözünden anlatılan, yine bölge insanının yaralarına parmak basan bir öykü.

YDÇ-H, hızla büyüyüp mücadele içine girmeye heves eden gençleri anlatırken, Özgürlük, Diyarbakır’da genç olmanın zorluğu, sancıları üzerine bir öykü. Her biri toplumun farklı kesitlerine yöneltilmiş bakışın sonucunda ortaya çıkmış öyküler.

Birer sayfalık kısacıklara gelindiğinde, yazarın bedensel özürlü olmayı, sakatlığı, öykülere sıkça konu olarak seçmiş olduğunun ayırdına varıyor okur. Savaşın bedeni eksik, yarım bırakışının öykülere konu edilmesi, yazarın savaş gerçekliğini sebep ve sonuçlarıyla birlikte düşündüğünün, olaylara içten ve içeriden yaklaşımının bir göstergesi olarak duruyor karşımızda.

62.Gün adlı öykü, işte bu içeriden bakışın derinleştiği, okuru sarsan, hatta yerle bir eden müthiş bir öykü. “Halim’in sol bacağı, dizinden aşağısı, yıkılan duvarın altında kalıyor” ve yarım sayfalık bu kısacık öykünün ağırlığı altında eziliyor, utancımızdan yerin dibine giriyoruz. Girelim.

Boşlukta Büyüyen’in öyküleri, sokağa, aileye, bireye, kadına, ev içlerine açılıyor; öykücülüğümüze doğudan yükselen bir duyarlılık ile selam veriyor.  

*Tuğba Gürbüz’ün yazarla yaptığı söyleşi, 24.11.2016, Birgün.

Zeynep Sönmez – edebiyathaber.net (29 Kasım 2016)

Yorum yapın