Gayet “normal” delilik öyküleri | Burak Soyer

Haziran 12, 2023

Gayet “normal” delilik öyküleri | Burak Soyer

Yeşilçam’da, onlarca filmin senaryosuna imza atmış Ayşe Şasa’nın, şizofreni teşhisi konulduktan sonra kaleme aldığı metinlerden oluşan “Delilik Ülkesinden Notlar”, 20 yıl sonra yeniden yayımlandı. Şasa’nın kökten değişen ruh hâlini, dünya, yaşam, ölüm, “mutlak” gibi kavramlar üzerine yazdığı metinlerden oluşan kitap, modern dünyayla sıkı bir hesaplaşmanın da alameti farikası. 

Ayşe Şasa 1941 yılında İstanbul’da doğmuş. 1960 yılında Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ni bitirmiş. 1963 ile 1965 yılları arasında Robert Koleji’nin İdari Bölümler Bölümü’nde eğitim almış. 1963’te Çapkın Kız filmiyle adım attığı Yeşilçam’da, başta Murat’ın Türküsü, Ah Güzel İstanbul, Utanç, Gramofon Avrat olmak üzere onlarca filmin senaryosunu yazmış. 1993 yılında sinema hakkında denemelerini bir araya getirdiği “Yeşilçam Günlüğü” kitabını yayınlamış. 1980’li yıllarda konan şizofreni teşhisiyle uzun yıllar mücadele eden Ayşe Şasa, 16 Haziran 2014 tarihinde geçirdiği ağır zatürre hastalığı nedeniyle hayatını kaybetmiş. Şasa’nın ikinci kitabı olan “Delilik Ülkesinden Notlar” ilk olarak 2003 yılında yayımlanmış. Kitap, aradan 20 yıl geçtikten sonra Ketebe Yayınları etiketiyle tekrar okuyucuyla buluşuyor. Şasa’nın, kendi deyimiyle, “kaosla düzen, bunalımla huzur, karanlıkla aydınlık, korkuyla umut arasındaki iç tecrübelerimi açıklamak, bunları dile getirirken insanca paylaşımın onarıcı, şifa verici olanaklarından güç devşirmek…” amacıyla yazdığı metinlerden oluşan “Delilik Ülkesinden Notlar”, sadece “koyu” bir hastalığa tutulmuş zihinden akan düşüncelerin satırlara yansıması değil, günümüzün modern çağını sorguya çeken bir kitap. 

“Belli aralıklarla hayatımı kasıp kavuran şizofreni nöbetlerine kendimce bir anlam verme savaşını sürdürmeseydim, bugün artık düşünmeyen, konuşmayan, hiçbir anlamda çevreyle iletişim kuramayan bir varlık durumuna indirgenirdim,” diyor Ayşe Şasa öncelikli olarak şöyle devam ediyor: “Halen duygusal dünyam, benliğim en az kırk parçaya ayrılmış durumda. Ama en ortada, tepede, hâlâ düşünmeye, sorgulamaya, denetlemeye; kendine, çevreye, hayata anlam vermeye çalışan düşünsel bir merkez var. Her an yıkılabilse de yıkılmaya hazır olsa da zaman zaman üç, beş, sekiz, on parçaya bölünse de o merkezi sürekli ayakta tutmak, her sabah yeniden kurmak zorundayım. (Yazmak ve konuşmak bu savaşın kaçınılmaz bir parçası.)” Bu duygu durumdan yola çıkarak bir nevi, “yazmasaydım olmazdı” durumuna evrilen, doğal yollarla evrilmek zorunda kalmış ve bir iç dökme hâliyle, hesaplaşmanın kafa kafaya geldiği notların izdüşümü “Düşler Ülkesinden Notlar”. Şasa’nın “mutlak hakikat”i ararken içinde yetiştiği ortamla, arayışlarla ulaştığı yer arasında sıkışıp kalmışlığının sözel bir ifadesi. Aynı zamanda geniş çerçevede ne olup bittiğine göz dikerek, oradan yaşamın en doğal, dolayısıyla da en küçük temel parçacıklarının ilahi bir ağ üstünde şekillenmesi üzerine aynı incelikle düşünülüp, ruhun süzgecinden geçirilerek yine hayatın tüm zıtlıklarıyla ve de benzerlikleriyle kurulan organik bağın dışavurumu. Ama ne olursa olsun, nihayetinde işin dönüp dolaşıp varoluşa uzanımının ateşten döşenmiş taşlarla dolu yolu üzerinde yürümesi Ayşe Şasa’nın. Tüm samimiyetiyle, “paranoyanın kendine özgü cırtlaklığıyla”, “gözleri kendi iç uzamına bakmaktan kanlanmış bir paranoyak”ın kaleminden ince ince dökülen duygular, hâller, vaziyetler ve daha nicesi… 

“Düşler Ülkesinde Notlar”da, bizim açıklamaya gücümüzün tükendiği yerde son sözü yine Ayşe Şasa’ya bırakalım ki; sahibi olarak, onun dünyasına öyle elimizi kolumuzu sallayarak girmenin bir yazıyla mümkün olmadığı anlaşılsın: “Akıllılar dünyası, kendi değerlerini mutlak sayan küçük ilahlar ve ilahelerle dolup taşıyor. Kibir içinde, kendilerinden emin dolaşıyor, konuşuyor, eylem yapıyorlar. Kendilerinden, görüşlerinden, görüşlerinin doğruluğundan en ufak bir şüpheleri yok. Akıllılar dünyası, tek boyutlu bir realite içinde yaşıyor. En gelişmiş şekliyle, üç boyutlu. Benim realitemin onlarca boyutu var. Yüzlerce kristal prizmadan oluşan bir evren bu. Leibniz’in monadları üstüne, okul yıllarında okuduklarımı hatırlamaya çalışmalıyım. Ya da sabunlu su üflenen bir kamışın ucunda oluşabilen yüzlerce, binlerce saydam köpük hücrelerini hatırlamak gerekiyor…”

edebiyathaber.net (12 Haziran 2023)

Yorum yapın