Yaşamak çok güzel. Keşke yaşayabilsem. Kendimi geçmişte ya da dünün içinde kaybetmesem. Yanımda duranlara, beni sevenlere keşke daha çok sevgi verebilsem. Topraktan sıyrılıp gökyüzüne bakmayı öğrensem. Denizin kokusu bana ölü balıkları değil de güzel yaz gecelerini hatırlatsa. Ama olmuyor. Korkunun ve düşüncenin bu kadar kol kola yürüdüğünü bilmiyordum. Artık düşünmekten de korkuyorum.

Giderken bulmayı arzuladığımız her şeyin oraya vardığımızda artık olmadığını görmek ne kadar acı verici olsa da yanında huzuru getiriyor. Başka bir hayatın günahlarını ve yorgunluklarını ceplerinize doldurup bataklığa bir adım atıyorsunuz. Hızlı hareketler sizi dibe çekecek, durursanız yavaş yavaş batacaksınız ve üstünüzdeki ağırlık sizi boğmak için orada durmakta. Her şeyin suçlusu olduğunuzu zannettiğiniz o vakitleri hatırlayıp boşluğa sıradan ama acı bir gülümseme bırakma vakti gelmiştir. Bataklıktan kurtulmak için önce cepleri boşaltıp sonra üstünüzdekileri çıkarırsınız. Artık çırılçıplaksınız.
İşte başkasının vebalini istemedikçe cezasını çekmek bana düştü. Hem de bu dünyada. Diğer dünyaya hiç inanmadım. Korktum. Ama inanmadım. Ezberlenen dualar gibi belki işe yarar diye şansımı denedim. Kiliselerde mum yaktım, camilerde namaz kıldım. Her gece yatmadan önce bütün peygamberlerden yardım istedim. Biliyordum orada kimsenin olmadığını… yine de istedim.
Evden uzaktayım. Ne kedi ne tırmık. Balkonda kendine küçük gelen saksılardan taşmaya çalışan kaktüsler, güneşi gördüklerinde coşup taşan begonyalar ve mutfak masasında sigarasıyla annem. Evden uzaktayım. Babamın kahkahaları yok. Apartmanın önündeki palmiye kesilmiş. Yılanlar yerini farelere bırakmış. Evden uzaktayım. Salondaki yıllanmış ikinci el koltuğu satmışlar. Çerçeveye çocukluk fotoğrafımı koymuşlar. Çepçevre naftalin kokuyoruz. Evden uzaktayım, uzaktayım da nereden biliyorum bunları, kim anlatıyor, kim konuşuyor, artık gecenin üçünde gördüğüm kâbuslardan neden korkmuyorum. Evden uzaktayım, uzaktayım da neredeydi benim evim, kaç odalıydı, gerçekten kedilerimiz var mıydı, annem var mıydı, babam güler miydi. Evden uzaktayım, uzaktayım ama uzaklaşamadım bir türlü kendimden, içimdeki aradığım evden.
Uzaktaki o evi arıyorum, tek kapılı, iki balkonlu. Ormana bakan, yaz akşamları çam kokan o evi arıyorum. Arkadaşlarla gizli gizli babamın rakısını içtiğimiz o evi arıyorum. Odalarında kitapların bulunduğu ama okunmadığı, her pazar içki masasında çıkan kavgaların olduğu bir türlü ön bahçe duvarı bitmeyen o evi arıyorum. Arıyorum da neye yarar. Gelin görün, bakın gülün halime. Evsiz, memleketsiz, geçmişsiz bana iyi bakın.
Artık girebileceğim ne bir kapı ne bir toprak kaldı.
Kaybolmak istiyorum. Yalnızlıktan yoruldum. Ne sevmeyi biliyorum ne sevilmeyi. Girdap desen değil, döngü desen değil. Uzun bir bekleyiş benimkisi dağın tepesinde. Sanıyorum ki bir yolcu gelecek “hadi gel, inelim,” diyecek.
Duran her şey ölür; dağ değilse ki bazen dağ bile ölür durduğu için. Duruyor muyum, yürüyor muyum, koşuyor muyum yoksa öldüm de haberim mi yok.
edebiyathaber.net (28 Şubat 2025)