Epsilon Yayınevi’nden zengin sonbahar seçkisi

Ekim 1, 2021

Epsilon Yayınevi’nden zengin sonbahar seçkisi

Epsilon Yayınevi’nin, Eylül 2021’de okurlarla buluşturduğu zengin seçkide, yerli ve yabancı yazarların tarih, gizem ve aşkla örülü romanları, yol gösterici psikoloji çalışmaları, renkli ve öğretici çocuk kitaplarıyla ilham veren yaşam öyküleri yer alıyor.

Tanıtım bülteninden

Altın Elmanın Laneti

Francesco Ongaro

Osmanlı İmparatorluğu’nun en şatafatlı döneminde, kaderini belirleyecek savaşın arifesinde, yazgı ile irade, zaman ile ölüm yol ayrımına geliyor.

Yeniçeriyken lisan kabiliyeti fark edilen Selim, yıllar geçtikçe iyice sivrilerek Sadrazam Kara Mustafa Paşa’nın baştercümanı olur. Ailesi tarafından küçük yaşta evlendirilen Yuga ise çocuk sahibi olamayınca kocası onu köle olarak satar; türlü badireler atlattıktan sonra imparatorluğun başkentine getirilir ve nihayetinde Selim onu kendi haremine alır. İstemsizce birbirine bağlanan bu iki devşirme, İkinci Viyana Kuşatması yaklaşırken ayrı düşer. Üstelik Yuga o sırada Selim’in çocuğunu taşımaktadır.

Serasker unvanıyla Osmanlı ordusunu bir asır sonra tekrar Habsburg Hanedanı’nın merkezine götürmeyi başaran Kara Mustafa Paşa, iktidar hırsları yüzünden kadere teslim olur. Bu duruşu sergileyen yalnız o da değildir: Kaçınılmazın huzurunda, herkes tutunabileceği tek dala sarılır.

Araf

S. Mare

Cehennemin kapısı aralandığında birçok şeyin de sonu oldu… Kayıplar verildi. Vedalar edildi. Cennet ve cehennemde tüm taşlar yer değiştirdi.

Mara, Araf’a düşerken Alastor’a hem cehennem krallığını hem de ölümsüzlüğü hediye etmiş, bu hediye bir araya gelmelerini imkânsız hâle getirmişti; ta ki orada, Alastor’ı karşısında bulana kadar…

Ancak karşılaştığı şeytan, geride bıraktığıyla aynı değildi. Her şey başa döndü. Dost ve düşman safları bir bir yer değiştirmeye başladığında sırlarla dolu yeni yollar çizildi. Ve Alastor o sırların merkezindeydi. Peki, Mara sırları çözebilecek miydi? Yoksa sırların arasında, o da şeytanlığına kapılıp gidecek miydi?

“Şeytanlar yalan söylerdi değil mi? Peki, melekler ne kadar dürüsttü?”

Başımın Belası 2

Ayşenur İnce

Aşk rüzgârında kanat çırparken sevdiği adamın yüreğinden kovulduğunda, her şeyin bittiğini sandı Zeynep.

Buz tutan kalbine aşkı işleyen mavi bakışlar gözlerinden çekildiğinde, sonsuz kâbusuna yeniden tutsak edildiğine inandı Rüzgâr.

Oysa onların masalında ayrılık bir son değildi. Aylar sonra her şeyin başladığı yerde yeniden karşılaştıklarında da kaderleri o masalı en baştan yazmaktı.

Ve unutmamaları gereken bir şey daha vardı. Onlar için masalın sonu aslında sonsuzluğun başlangıcıydı.

“Aşk sadece seninle güzel, seninle olan her şey içinde sen varsın diye güzel… Seni sevmek, kendimi sevmeye başlamam demek. Seni sevmek, aklımla kurduğum bir hayalin kalbimde can bulması demek. Seni sevmek çok güzel, Zeynep’im. Seni sevmek bu hayatta senin kadar güzel olan tek şey!”

Carpe Diem I – Düğüm

Sevsen Ataker

“Günü yakalamak; ânı yaşayıp ardından gülümseyebilmektir.”

Simay, uzun yıllar boyunca içinde yaşatmış olduğu duyguların karşılığını alacağı günü beklerken hayal kırıklığı yaşar. Bu durumla başa çıkabilecek kadar güçlü bir kimliğe sahip olan Simay, hiç umulmadık şekilde hayatına girecek olan Burkay’ın gizemli yaşantısı yüzünden kendini bambaşka bir mücadelenin içinde bulur.

Burkay, büyük bir özveri ile tırmandığı kariyerinin zirvesinden uğradığı ihanet sonucunda koparılır ve hayatını kendisinden çalınanları tekrar almaya adar. Geçmişinde yaşadığı ihanetin bilinçaltında örmüş olduğu demir parmaklıklar aşılmaz hâle gelmişken hayatına giren Simay, onun için yeni bir tehdit mi olacaktır yoksa hedefine ulaşabilmek için katılaştırdığı kalbini ısıtacak bir kıvılcım mı?

Güçlü kalmayı hayatlarının temel gayesi hâline getirmiş bu iki ruh, karşı koymaya çalıştıkça birbirlerine daha çok çekileceklerdir. Hayata karşı mücadelelerini verirken, tarifsiz bir tutkuya dönüşen duyguları yüzünden kişiliklerinden taviz verecek, yürüdükleri dikenli yolu daha da tehlikeli hâle getireceklerdir.

Dünyanın Avlusu

Dominique Eddé

“Suriyeli güçlü bir ailenin kaderini anlatan, etkileyici bir politik ve duygusal fresk…”

Livres Hebdo

“Bu roman etkileyici bir ustalık eseri.”

Marie-Claire

“Sürükleyici… Hatırı sayılır bir güce sahip sağlam bir roman.”

World Literature Today

“Dominique Eddé okuyucusunu demirden eliyle sıkıca kavrıyor. Geri dönüşler, ilerlemeler, mütemadiyen artan heyecan, Kemâl Can’a bir casus romanının her türlü tahrik unsurunu kazandırıyor ancak bu kadarla da kalmayıp hikâyenin içinde çok daha karanlık yerlere de dokunuyor, ki bu yüzden türünün ötesine geçiyor.”

The World Book

Dominique Eddé’nin bu sürükleyici romanı, intikam ve iktidar uğruna birbirinin arkasından entrikalar çeviren, yok olmaya mahkûm Can ailesinin öyküsünü anlatıyor.

New York’ta başarılı bir avukat olan Kemâl Can’ın, dışarıdan bakanların çoğunun göremediği sorunlu bir geçmişi vardır. Suriye İstihbarat Teşkilatı’nın başındaki amcası Seyfeddin Can, Kemâl’in babasını ve annesini öldürterek onun daha on iki yaşında öksüz kalmasına neden olmuş, sonra da eğitim masraflarını karşılayarak bugünkü başarısına ulaşmasını sağlamıştır. Manhattan’da yaşayan Kemâl, amcasının Paris’te bir terör saldırısı planladığını ve bunu Kemâl’in cihatçı kardeşi Murad’a yaptıracağını öğrenir.

Aile ilişkileri zayıfladıkça ittifaklar, hasar görmüş yaşamlar, imkânsız aşklar ve derin ihanetler birer birer ortaya çıkar. Ortadoğu’da ülkeleri paramparça eden çatışmaların birer yansıması gibidir her biri. Eleştirmenler tarafından hem evrensel hem de geleceği öngören bir yapıt olarak nitelendirilen bu roman, Suriye’nin bugünkü durumunu ve Ortadoğu’yu anlamanıza yardımcı olacak.

“Doğruluk mürekkebine batırılmış bir kalem tarafından özenle yazılmış, güzel bir kitap… Bakış açısı doğru, kalemi tutan el yetenekli ve altta yatan düşüncenin karmaşıklığından hiçbir ödün verilmiyor. Bu güçlü duvar resmi; iktidar ve aile, yozlaşma ve baskı arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyor. Suriye ve Ortadoğu hakkında bildiğinizi düşündüğünüz gerçeklere yepyeni bir ışığın önderliğinde bakmaya hazır olun!”

Georgia Makhlouf – The Huffington Post

Filipo’nun Kitabı

Pedro Alonso O’choro

“Çok da uzak olmayan bir zamanda, ben Filipo’ydum.”

La Casa de Papel dizisindeki Berlin karakteriyle dünya çapında tanınan Pedro Alonso, Filipo’nun Kitabı’nda hipnoz yoluyla yapılan bir regresyon seansıyla başka bir yaşama ve başka bir bedene yaptığı yolculuğu anlatıyor.

Yazar, bu yolculukta imparatorluk günlerinde doğuda göreve giden Romalı asker Filipo olarak reenkarne olur. Bu görev, imparatorluğun genişlemesine engel olabilecek potansiyel düşmanları tespit etmekten ve gerekirse onları ortadan kaldırmaktan ibarettir. Asi bir grubun lideri olan, hayatını değiştirecek o adamla tanışır. Yilak’ta beklenmedik bir şekilde kimseyi yargılamayan, dinlemek isteyene konuşan, gerçeği bulmaya, vicdanı uyandırmaya ve görünmezi görmeye çalışan bir akıl hocası keşfeder.

Filipo, benliğinin en derinlerine doğru çıktığı yolculukta keşfettiklerinin ona sunduğu öğretileri alabilecek mi? Kimin canını yakacak? Kime minnet duyacak? İnancı sayesinde her şeyin  üstesinden gelecek gücü ve cesareti sonunda kendinde bulduğunda, geçmişine yaptığı bu spiritüel yolculukta solmuş tükenmiş ruhuna bir can suyu bulabilecek mi? 

“Çok özel, şaşırtıcı, gizemli, büyülü bir kitapla karşı karşıyayız; anlatı tarzının alışılmadık oluşu, kitabı açan ve okumaya başlayanları kayıtsız bırakmayacak.”

– La Nueva España

Kül Kelebek

Beyza Aksoy

“Ateş yoluna ışık belki ama dokunsan yanarsın. Uzansan sen şimdi yarama, sol yanıma; kan akıtır, tuz basar, yakarsın.”

Kelebeği Öldürmek’le zirve yapan heyecan kaldığı yerden devam ediyor. Varis’in okla vurulup ameliyata alınmasından sonra gelişen olaylar Ada’nın hayatını altüst eder. Tüm bunlar olurken birçok gerçek, gün ışığına çıkacaktır. Ancak bu gerçeklerle yüzleşmeye henüz hazır olmayan Ada kendisini affedebilecek mi? Varis, Ada’ya mı yoksa Açelya’ya mı âşık? Peki, Alena, Milas, Kumsal ve Toprak nasıl bir sonla karşılaşacak? Bir aile dramını konu edinen Kül Kelebek’te, kelebek etkisinin karakterler üzerinde ne denli güçlü izler bıraktığını fark edecek ve satırlar arasında kaybolup kendinizi bir göl kıyısındaki dağ evinde düşünceleriniz ile baş başa bulacaksınız.

Menekşe’nin Turnası

Handan Derya

Geleceğin çevre mühendisleri Göksu ve Kerem ile gizem dolu bir doğa keşfine çıkmaya ne dersiniz? Meraklı kahramanlarımızın merceğine turnalar takılıyor. Ailelerinin doğayı ve hayvanları korumak için görevli olduğu saha çalışmasına giden Göksu ve Kerem kimseye haber vermeden çıktıkları bu sır dolu yolculukta esrarengiz bir kız ve onun en yakın dostuyla karşılaşıyor: Menekşe ve Turnası.

Çocuklara doğa bilincini, dostluğu ve bilimin önemini öğütleyen bu hikâyeyi elinizden düşüremeyeceksiniz.

Sana Geldim İstanbul

Muzaffer Seçim Toklu

“İstanbul’da tanıdık kimsem yok, nerede yatacağım, başıma neler gelecek belli değil ama bunları düşünmek istemiyorum. Endişe ediyorum ama korkmuyorum. Kazandım mı, kazandım! Daha önceki deneyimlerim arkamda. Simit, jilet, çiklet, nane satmışım ya ben… Kaynamış darı satmışım ya… Garsonluk, ocakçılık yapmışım ya… Yine bir yolunu bulurum, zorlukların üstesinden gelirim… İçim içime sığmıyor. ‘Duyun millet, ilk tercihimi, İstanbul Tıp Fakültesi’ni kazandım!’ diye bağırayım istiyorum. Gözümün önünde Arkadaş filminden sahneler… İstanbul. Melike Demirağ. Yılmaz Güney. Çiçek Pasajı. Bira, karides, kokoreç, kalamar… Sonra hani şu, Ali Ağabey’imin bahsettiği, Galata Köprüsü’nde kızlarla öpüşebilme ihtimali! İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi. Riski aldım, cebime koydum, geliyorum…”

Türkiye’nin güneyindeki küçük bir köyden İstanbul’a uzanan bir yaşam. Köy Enstitülü olma ruhunu tüm hücrelerinde taşıyan ve çocuklarına aşılayan öğretmen babanın altı çocuğundan birinin, küçük yaşlarda başlayan hayat mücadelesi. Kendi emeğine inancıyla ve çalışkanlıkla ayakta durmayı öğrenen bir çocuğun “büyüme” öyküsü… İçinden pazarda satılan maydanozlar, el emeği göz nuru domatesler, asmalar, sokak sokak dolaştırılan mısırlar, simitler, “yağlı ördekler”, dere kenarında kurulan yaratıcı oyunlar geçen rengârenk bir çocukluk.

Yılmaz Güney’in filmlerinin peşinde, elde eski bir valizle İstanbul’la teke tek karşılaşmayla başlayan bir gençlik. Ders aralarında İstanbul Hali’ne koşturan bir tıbbiyeli, daha öğrenciyken kendini acil koridorlarında EKG teknisyeni olarak bulan hekim adayı… 1960’ların Anamur’u, Gaziantep’i, 1970’lerin Ankara’sı, İstanbul’u, 1980’lerin Çorum’u… 1990’lardan bugüne ilmek ilmek örülen bir hekimlik kariyeri, kurtarılan hayatlar, tutkuyla sahiplenilen ömürlük bir mesai… Bu memleketin yetiştirdiği bir hekimin ilham veren deneyimleri, gülümseten, hüzünlendiren anıları…

Sana Geldim İstanbul, mesleğini kendi elleriyle kurduğu bir tıp merkezinde icra etmeye devam eden bir hekimin, Muzaffer Seçim Toklu’nun ömrünün çok sesli, çok renkli odalarında bir yolculuğa davet ediyor sizi.

Bu kitabın telif geliri, yazarı tarafından İstanbul Tıp Fakültesi Mezun ve Mensupları Derneği aracılığı ile İstanbul Tıp Fakültesi öğrencilerine burs olarak bağışlanacaktır.

Yeşilin Kızı Anne – Çizgi Roman

Mariah Marsden
 
Marsden ve Thummler, Green Gables’ın büyülü güzelliklerini bize capcanlı bir hâlde sunuyorlar. Siz de Anne gibi buradan ayrılmak istemeyeceksiniz.”
-Brian Selznick, Zamanın Efendisi Hugo Cabret ve Buluşu ile Kutup Yıldızı’nın yazarı
 
L. M. Montgomery’nin klasikleşmiş hikâyesini eğlenceli ve büyüleyici çizimlerle buluşturan bu çizgi roman, hem Yeşilin Kızı Anne ile ilk defa tanışacak olanları hem de tanıdık ruhları Green Gables’a çağırıyor.
 
Matthew ve Marilla Cuthbert, çiftliklerinde onlara yardımcı olması için bir yetimi evlat edinmeye karar verdiklerinde bekledikleri çocuk kesinlikle Anne Shirley gibi ele avuca sığmaz
bir kız değildi. Zekâsı, hayal gücü ve tükenmeyen enerjisiyle Green Gables’a yeniden hayat veren Anne, kısa zamanda etrafındakileri büyüleyerek “Yeşilin Kızı” oldu. Saçlarıysa kıpkırmızıydı…
 
Bu çizgi roman ilk resimden itibaren büyülemeye başladı beni… Müthiş bir zevkti!”
-Georgia Dunn, Breaking Cat News’un yazarı
 
Çizimler muhteşem. Bitirdikten sonra hemen tekrar okumaya başladım.”
-Dana Simpson, Rengârenk Serüvenler: Tekboynuzum ve Ben’in yazarı

Zinde Bir Yaşlılık İçin Beyin Kuralları – Sağlıklı Ve Mutlu Kalmanın 10 İlkesi

Dr. John Medina

New York Times Çoksatan Beyin Kuralları Kitabının Yazarından

Anahtarlarımı neden bulamıyorum? Neden eskisi gibi uyuyamıyorum? Arkadaşlarım aynı hikâyeleri neden tekrar tekrar anlatıyor? Beynimi canlı tutmak için ne yapabilirim? Biliminsanlarının tüm bu sorulara verecek mantıklı yanıtları var.

Moleküler biyolog Dr. John Medina, Zinde Bir Yaşlılık İçin Beyin Kuralları’nda yaşlanma ile ilgili gerçekleri ve iyi yaşlanma reçetesini kendine özgü ilgi çekici tarzıyla anlatıyor.

Medina, Zinde Bir Yaşlılık İçin Beyin Kuralları adlı kitabında bize beynimizin nasıl çalıştığını ve neden ev, işyeri, okul gibi yaşam alanlarımızı yeniden tasarlamamız gerektiğini açıklıyor. Yaşlanma sürecini verimli ve sağlıklı bir şekilde nasıl geçirebileceğimize dair püf noktalarından bahsediyor. Medina, aynı zamanda büyüleyici hikâyeleri ve mizah anlayışı sayesinde yaşlanmanın tamamen bir çöküş anlamına gelmediğini de vurguluyor.

Yaşlanma sürecinin hoş olmayan etkilerini yaşıyorsanız ya da sevdikleriniz için endişeleriniz varsa Zinde Bir Yaşlılık İçin Beyin Kuralları tam size göre.

Unutmayın, bardağın dolu tarafını görebilme yeteneğiniz yaşlandıkça artar ve stres azalır.

edebiyathaber.net (1 Ekim 2021)

Yorum yapın