Eğitim, ana dille başlar! Aysel Sağır

Ağustos 8, 2018

Eğitim, ana dille başlar! Aysel Sağır

Eğitim, her bir bireyin ve neslin ihtiyaçlarına hitap etmesi gereken, gitgide gelişen, dinamik bir süreçtir. Eğitimcinin, öğrencinin memnuniyetsizliğine duyarlı olması ve hitap edebilmesi ve sürekli yeni neslin yeni ve yenilikçi amaçlarla iç içe olması için uğraşması gerekir…

Lev Nikolayeviç Tolstoy’un (1828-1910) yukarıdaki bu sözleri, onun sadece bir edebiyat dehası olmayıp, eğitim konusunda da yetkin olduğunu kanıtlar nitelikte. Aslında Tolstoy’un eğitimle ilgili kaygıları, yazarlığına giden yolları döşemiş denilebilir. Zira Tolstoy, eğitime yönelik çalışmalarına romanlarından önce başlamış.  Bu alanda sarf ettiği çabaların izlerini ise, kitaplarında görmek olası. Tüm bunları, yani Tolstoy’un eğitimle ilgili bütün serüvenini Eğitici Tolstoy’u okuyunca anlıyoruz. Bir Daniel Moulin çalışması olan kitap, yazarın eserleri kadar önemli izlekler içeriyor. Zira Tolstoy’un dünyasında eğitim, hayatın merkezinde duruyor. “Çocukların eğitiminin, toplumsal iyileşme ve toplum ahlakının düzelmesi bakımından birinci derecede olduğuna inanan” Tolstoy, yaşadığı yerde, çiftçi kesimi için bu yüzden okul açarak, eğitim kurumlarını ve uygulamalarını araştırmak için de Almanya, Fransa ve İngiltere seyahatlerine bu yüzden çıkıyor. Ancak, Tolstoy’un eğitime olan ilgisinin nasıl başladığı önemli. Moulın, Eğitici Tolstoy’da hiçbir ayrıntıyı kaçırmayarak, bu ilginin tüm aşamalarını takip etmiş.

Tolstoy’un eğitime ilgisine gelince; Alman yazar Berthold Aurbach’ın Yeni Hayat (1851) romanından etkilenip, ilham almasıyla başlamış. Bu da, Tolstoy’un, eğitsel yazılarında Aurbach’ın pedagojik ilkelerini yüceltme nedenini yeterince açıklıyor. Yani Tolstoy, “Bu kitap sayesinde çiftçiler için bir okul” açarak, “Popüler eğitime” de bu kitap sayesinde ilgi duyuyor. Aurbach’ın kitabında iki yabancının karşılaşmasıyla başlayan hikayede ise,  taraflardan biri, Alman kasabası olan Elenmoos’ta öğretmen olarak yeni bir ofis açmayı planlarken, diğeri de hapisten kaçarak ülkeyi terk etmeye hazırlanıyor. Ancak öğretmen Amerika’ya göç etmek istediğinden diğeriyle hayatını değiş tokuş ediyor.

Sevgi ve sabır…

Böylelikle,  -Eugen öğretmenliğe başladığında- idealleri uygulamaya geliyor sıra. Yazar Auerbach, kitabında, “Anti-kuramsal, çocuk merkezli pedagojik görüşlerini” Baumann’ın mektupları ve Eugen’in öğretmen meslektaşı Deeger’in tavsiyeleriyle yapılandırıyor. Bununla ilgili şöyle bir yorum yapıyor Moulın: “Deeger, öğrencilerin anadilde konuşmayı öğrenmeleri ve geliştirmelerinin önemini bir güçlenme aracı -bir çocuğun kendi efendisi ve öğretmeni olmayı sağlamak- olarak açıklar. Dolayısıyla Deeger’e göre, eğitimin ana ilkeleri, sevgi ve sabırdır. Bunun amacı ise öğrencilerin kendileri için öğrenmelerine ve öğretmenle eşit olmalarına izin vermektir…”  Baumann’ın, pedagojik ilkeleri, “Gücünü kaybedip bırakıp gitmemelisin, gidemezsin, eğer gidecek olursan en kıymetli inancı yok edersin ve seninle aydınlanacak kalplere ihanet etmiş olursun” diye Eugen’e yazdığı mektuplarla dile getirmesi ise anlamlıdır. Böylelikle, Eugen’in öğretmenliğe hazırlanmasında eğitimle ilgili oluşturduğu değerler, “Tolstoy’un dergisi Yasnaya Polyana’nın ana tezini yansıtan anti-kuramsal bir pedagojik görüşü”nün de temelini oluşturacaktır. Yani bu görüş, Tolstoy’un eğitime bakışını özetler niteliktedir.

Yaşadığı yerle aynı ismi taşıyan Yasnaya Polyana’da (1859) ikinci kez bir okul kuran Tolstoy’un, sadece eğitime odaklandığını görürüz. Almanya, Fransa, İngiltere gibi Avrupa ülkelerine ziyaretlerini de bu dönemlerde yapar. Ancak Tolstoy’un gittiği yerlerin eğitimini araştırmaya yönelik bu ziyaretleri onun “Medeniyetten iğrenme”sine neden olacaktır. Zira “Avrupa’nın önde gelen uluslarının kentsel, endüstriyel doğası Tolstoy’u umutsuzluğa düşürmüştür. Çocuklar, -özellikle Almanya ve Fransa’da- bedensel ceza korkusu yaşamaktadırlar. Sadece ezber ve dikte yöntemiyle eğitim almaktadırlar.

Herzen, Proudhon, Julius Froebel…

Tolstoy yurtdışındayken sürgün edilen Rus devrimci Herzen, Fransız sosyalist Proudhon ve pedagog Julius Froebel gibi isimlerle bir araya gelerek fikir alışverişinde bulunacak ve okulları ziyaret edecektir. Bunlardan birisi de Chelsea’deki St. Mark Üniversitesi’ne bağlı Uygulama Okulu olur. “Çocuklardan sabah okula gelirken yolda neler yaptıklarıyla ilgili bir kompozisyon yazmalarını” isteyen Tolstoy, kompozisyonları beraberinde Rusya’ya götürür.

Yalnız, Tolstoy’un çağdaş Avrupa eğitim-öğretim yöntemlerine ait izlenimleri olumsuzdur. Hatta, “Weimar’da ziyaret ettiği okullardan biri” eleştirilerini hızlandıracaktır. Bununla ilgili, Yasnaya Polyana dergisinde yayımlanan eleştiri notlarında, soyut kuramdan ve hükümetin eğitime burnunu sokmasından hoşlanmadığını yazar: “Üst kuruluşların dayatmalarının nelere yol açabileceğini gösteren çok saçma bir okul.” Tolstoy’un Avrupa eğitim-öğretim yöntemlerine yönelik oluşan olumsuz izlenimlerinin kendi pedagojik görüşlerini oluşturduğunu belirtmeye gerek yok. Bu yüzden Tolstoy, söz konusu  görüşlerini çiftçi çocuklarına yönelik oluşturduğu okulda uygulamaya başlar. Tabii bu arada, kendi ülkesi Rusya’da da aynı gözlemleri yapmadığı düşünülmesin. Yani Kıta Avrupası’ndaki okullara yönelik saptamaları Rusya’daki okullar için de geçerlidir. Bu arada, Çarlık Rusya Eğitim Bakanlığı’ndaki hükümet yetkililerinin Tolstoy’un eğitimle ilgili çabalarına beslediği düşmanlığı unutmamakta yarar var (!)

Anna Karanina, Diriliş…

Tolstoy zorlu bir süreç içine girmiştir. Zaman zaman umutsuzluğa kapılıp, ruhsal krizler yaşadığına tanık oluruz. Hatta, Anna Karanina, Diriliş (1899) gibi romanları da bu “Ruhsal bunalım”ların uzantıları gibidir. Aynı dönemlerde Tolstoy, “Dini makaleler ve ahlaki masallar yazmak adına roman yazmayı” bırakacaktır. Din konusu önemlidir ve Tolstoy’un eğitim konusundaki düşünceleri de dini görüşüyle ilintilidir. Romanlarında aynı dinsel izleğin yer aldığı düşünülürse, onun kendine has din felsefesi öne çıkar. Zaten Tolstoy’un dini görüşleri “Hiçbir ana akım Hıristiyan mezhebi tarafından kabul” görmez. Onun din tanımlaması ise, “İnsanlığın evrensel deneyimine bağlı olan” bir yaşam ilişkisidir. Bununla ilgili şöyle diyecektir Tolstoy: “Din, kişinin bağımsız kişiliği ve sonsuz evren ya da evrenin kaynağı arasında oluşturduğu mutlak bir ilişkidir.” Kitapta, Tolstoy’un, eğitim çabalarını romanlarından daha üstün tuttuğunun tespitinden hareketle, eserlerini bu kez de onun eğitim çalışmalarının izleğinde yeniden okumak elzem gibi görünüyor.

Aysel Sağır – edebiyathaber.net (8 Ağustos 2018)

Yorum yapın