Edebiyat antolojisi gibi bir mezarlık

Ağustos 6, 2013

Edebiyat antolojisi gibi bir mezarlık

Sol Portal‘dan Serkan Bilgi’nin Aşiyan Mezarlığı’ndaki gezintisi, aynı zamanda edebiyat tarihine yapılmış küçük bir gezinti gibi:

Geçenlerde, Leylâ Erbil toprağa verildi. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda. Orada hiç yalnız kalmayacaktır; birçok arkadaşı var çevresinde. Tomris Uyar, Ruhi Su, Rıfat Ilgaz, Asım Bezirci ve başka dostları…

Leylâ Erbil’i bir kez daha saygıyla anıyor, şimdi sizi başka bir yazar mezarlığına davet etmek istiyorum. Kitaplıklarımızı andıran mezarlığa… Kuş yuvası anlamına gelen “Aşiyan” semtindeki deniz manzaralı yazar müzesine. Turgut Uyar’ın dizesindeki “kuşlar albümünden bir madene” belki de.

Pazar pazar içinizin kararacağını düşünebilirsiniz, ama bu küçük monografide gizli bir detaya rastlayacaksınız. Aşiyan ya da Rumeli Mezarlığı, Türkiye’nin en pahalı mezarlığı… Metrekaresi beş bin liradan başlayan mezarlığın sakinleri arasında zengin aileler öne çıkıyor. Heybetli, holding tabelalarını, plazaları andıran kabristanlar, diğerlerine nazaran daha bakımlı ve muntazam duruyor. Sanki hâlâ işlerinin başındaymış da şirket yönetiyorlarmış gibi…

Doğuştan seküler mezarlık!
Birinci mevki mezarlardan olan Aşiyan, sayılı seküler mezarlıklardan da biridir. Asridir yani, her dinden insanın hatta ateistlerin bile yan yana gömülmesine olanak veren mezarlık tanzimi, Cumhuriyet ile birlikte uygulamaya konmuştur. Mustafa Kemal’in emriyle diğer asri unvanlı Zincirlikuyu Mezarlığı’na bir krematoryum bile kurulmuştur. Cenazesini yakmak isteyen gayrimüslimler için düşünülen bu tesis, “rağbet görmediğinden” yıkılmıştır.

Aşiyan Mezarlığı asri sıfatına kendiliğinden sahip olmalı; çünkü tarihi, İstanbul’un fethine kadar uzanmaktadır ve bir teze göre mezarlığın ilk sakinleri fetihte ölen Bizans askerleridir. Osmanlı askerlerinin de öldükleri yere gömüldüklerini varsayarsak daha başlangıçta çok dinli bir defin alanı olmuştur.

Eski başbakanlardan yüksek rütbeli askerlere, iş insanlarından bilim insanlarına kadar birçok önemli misafiri olan erguvan örtülü mezarlık, edebiyatseverler için de büyük öneme sahiptir. Mezarlık, tam manasıyla bir çeşit edebiyat antolojisidir. Öyle ya “Bunu anlattılar hep, yani biten bir aşkı. Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler”. Kimler yok ki bu denize nazır ebedi edebiyathanede… Gelin, ölü şairlerin arasında dolaşıp kendi meşrebimizle yad edelim üstatları. Kitap kapaklarını andıran mezar taşlarına birer selam çakalım.

Saatleri ölü şairler ayarlar…
Kapıda sizi Ahmet Hamdi Tanpınar karşılar; beyaz mermer bir sütun ve hemen yanında duran yine mermer bir kaideyle. 1901-1962 yılları işaretlenmiş. Mermer kaidede bir dizesi yazar: “Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında…” ‘Zamanları ayarlama ustası’nın yanındayken aklınızdan başka şiirleri de geçer. Ölülerin temposuyla… Öyle ya bu alanda saatleri, ölü şairler ayarlar. Örneğin şu şiiri geçer aklınızdan:
“Bir adın kalmalı geriye.
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde.
Aynaların ardında sır;
Yalnız…”

Geriye bıraktığı adı geride bırakmak için ilerlediğinizde sizi hocası Yahya Kemal Beyatlı karşılar. Yahya Kemal’in mezar taşında da şu şiir çıkar karşımıza:
“Ölüm âsude bahar ülkesidir bir rinde,
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında yatan kabrinde,
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.”

Aruz seven okurlara haksızlık etmeyelim.

Biraz içlere doğru yürüdüğünüzde Garipler’in Orhan’la karşılaşırsınız. Hani Veli’nin oğlu. Bir yaşında kurbağadan korkmuş Orhan. Mezar taşı evvela taş; yani sirk hayvanı falan değil. İstanbul’da, tam da boğaz içinde bir Garip Orhan Veli. Garip akımının girizgâhı Orhan Veli. Sizin yahut babanızın arkadaşı gibi, öyle yakın yatıyor mezarında. Mezar taşı için salma çıkarmış dostları. Toplanan parayla yontulmuş taş. Abidin Dino’nun en zor işlediği heykel olmalı bu mezar taşı.

Çağrılan Yakup’la manzaraya karşı
Oradan ayrılır ve aynı adada birkaç pafta ilerlerseniz, başka bir yontma taşa denk gelirsiniz. Tezer Özlü, asabi bir öykü gibi gürültülü uyumaktadır. Hayranları buradan ayrılırken bir öyküsünün adını andıran sulak bir hüznü bırakacaklardır geride: “Eski sevgili”…

Yerçekimine ayak uydurabilecekseniz, ters bir karanfil tepede sizi bekliyordur. Tırmanmanız, ağaç dallarını tutmanız gerekecektir. Edip ne yapıp edip en güzel manzarayı kapmıştır. Kurbağalara bakmaya gitmediyse eğer oradadır. Gittiyse çağırmanız yeterlidir. ‘Çağrılan Yakup’la sohbetiniz iki nedenden dolayı uzun sürecektir. Birincisi, konuşacak çok şeyiniz birikmiştir. İkincisi de manzara enfestir. Deniz, gök, bulut… Orada her şey iyi ve sadedir. Çakıl taşları da öyle, düşük karanfil de öyle. Edebi otopsisini çıkaran can arkadaşı Cemal Süreya’ya göre fazla şiirden ölen Cansever’le şiir konuşacaksanız, o göz ucuyla Ahmet Hamdi Tanpınar’ın mezarına bakacaktır. Kibirsiz ama keyifli bir kazanmışlıkla…

Tanpınar, Edip’in yazdıklarını okuyup şöyle demiştir: “Bunların hepsi çok güzel ama hiçbiri şiir değil.” Zaman, ölü şairlerin temposunda akmış ve göstermiştir ki; onlar coşkulu bir akımın ilk şiirleridir. İkinci Yeni… Edip Cansever, gözünü Ahmet Hamdi’den ve kurbağalardan alıp size yol gösterecektir. Tarife uyar’sanız yanılmış olmazsınız.

Biraz aşağıda sizi Turgut Uyar bekliyordur. Endişeli misiniz? “Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktur ortalıkta. Her şey mermerdendir o kadar.” Evet, “size mutsuzluktan bahsedebilir; dikey ve yatay mutsuzluktan.” İçiniz kabarırsa denize bakın. Bakın gemiler gene gelip gidiyor. Korkulacak bir şey olmadığını mezar taşından anlarsınız. Yazısız, tasarımsız, herhangi bir kesme taş olan mezar taşından. Yazı yoktur ama görürsünüz: “Tarihe gömülü koca koca adlar, tarihe gömülür o kadar.” Cemal Süreya’nın neden buraya gömülmediğini anlamayan ikinci şairdir. Tomris’in ayrı düşmesi de cabası. Lakin mezarlığın “alı aldır moru mor”. Bütün ağaçlarla uyuşmuş Turgut Uyar, denge adamıdır; “dengesini bozmayınız.” Eve dönünce, “Yenilgi Günlüğü” şiirini okuyunuz. Eğer sermaye izin verirse.

Eserleri çelik kasada
Neyse, ilerleyiniz, başka göçer şairler de beklemektedir. İlerleyiniz, Özdemir Asaf’a, Attilâ İlhan’a, Şaire Nigar’a, Onat Kutlar’a, Cevdet Kudret’e de uğrayınız. Tevfik Fikret de bu mezarlıktadır. Aşiyan Müzesi adı verilen müze, Tevfik Fikret’in evidir ve ziyarete açıktır. Benim gözden kaçırdığım bütün yazarlara uğrayınız. Herkesin yakından tanıdığı Rasih Nuri ileri’nin yine herkes tarafından tanınan oğlu Mustafa Suphi İleri de bu mezarlıkta yatmaktadır.Yoklama kaçağı Cemal Süreya, İstanbul’daki bir başka mezarlıkta, Kulaksız Mezarlığı’ndadır.

Orhan Veli, Tezer Özlü, Ahmet Hamdi Tanpınar, Turgut Uyar, Edip Cansever, Özdemir Asaf, Cevdet Kudret ve yukarıda ismi geçen başka şairlerin yattığı Aşiyan Mezarlığı’na giriş bedavadır. Tabii canlı girmek koşuluyla! Fakat sermaye de ortalıkta dolaşmakta, toprağın koynuna sakladığımız bütün bu şairlerin şiirlerinin ve yazılarının tüm hakları bir banka yayınevinin çelik kasalarında saklı tutulmakta, orada da buluşmaktadırlar.

6 Ağustos 2013

Yorum yapın