Dadal Günçe: “O güzel şiirleri yazan, bazen öfkeli bazen muzip o adamın oğlu olmaktan mutluyum”

Mayıs 3, 2018

Dadal Günçe: “O güzel şiirleri yazan, bazen öfkeli bazen muzip o adamın oğlu olmaktan mutluyum”

Söyleşi: Şirvan Erciyes

1983 yılında maalesef bir uçak kazasında kaybettiğimiz Ergin Günçe, Türkiye edebiyatı ve şiirinin en önemli isimlerinden biri.  Dizelerindeki insan ve çocuk sevgisi, ince ironisi onu her daim yeni kılan detayların başında geliyor. Günçe’nin  ‘Türkiye Kadar Bir Çiçek’ isimli kitabına ve dizelerine son yıllarda bir ilgi söz konusu. Ergin Günçe’ nin oğlu Dadal Günçe, onu şiirlerini, hayata bakışını gelecek kuşaklara aktaran bir köprü görüyor. Ergin Günçe’yi merak eden, onun şiirleri üzerine çalışmak isteyen genç edebiyatçılara yardımcı oluyor. Dadal Günçe’yle babası Ergin Günçe’yi konuştuk.  

Adınızın Dadal olması ilgimi çekmiştir en çok, bildiğiniz gibi Dadaloğlu Avşar halk ozanı. Osmanlı Devleti Toros Dağları’nda yaşayan Avşarları iskân etmek için Fırkayı İslahiye adlı bir ordu kuruyor ve buna karşı çıkan Avşarlarla Osmanlı Devleti arasında bir savaş yaşanıyor. Pek çok Avşar genci ölür ve Avşarlar zorla iskân edilir.  Dadaloğlu, “Hakkımızda devlet etmiş fermanı, ferman padişahınsa dağlar bizimdir.” diyerek günümüzde de haksızlığa başkaldırının simgesi oluyor. Avşar boyundan gelenler arasında bile Dadal adına hiç rastlamadım, babanızın size bu adı vermesi çok güzel ve anlamlı. Bu konudaki tanıklıklarınızı merak ediyorum.

İsmimden dolayı çok sorun yaşadığım oldu, yanlış yazarlar, telefonda veznede filan söylerim, anlamazlar. Soyadım zaten netameli. Bazen Dadal Günçe değil de mesela bir Mehmet Yılmaz veya Ahmet Doğan filan olmayı isterdim. Bir de; ilkokulda, o çağlarda çok alay ettiler adımla. Şimdi, 40 yaşımdan sonra alıştım, sanırım artık değiştirmek de istemiyorum. Babam edebiyata meraklı idi ama basit bir ilgi değildi bu, onda bir derine gitme, dibine kadar gitme huyu vardı, mesela işte Cemal Süreya anlattı bunu, gidiyor daha lise öğrencisiyken Cemal Süreya ve Sezai Karakoç ile tanışıyor. Divan ve halk şiirine meraklı, özellikle de çoğu yönüyle yoksul kalmış Anadolu’nun derin edebiyatı onu çok çekiyor. Yunus, Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, Pir Sultan…üstelik üçü isyankardır bunların, biliyorsunuz. Dadaloğlu okurken, bir deyişinde Yine Tuttu Gavur Dağı Boranı’nın da şöyle diyor: “Ağlayı ağlayı Dadal’ım söyler Vefasız dünyayı şu insan(garip kul) n’eyler Bir yiğidi bir kötüye kul eyler Şimdiden (Şimden) sonra yaşaması güç oldu” Burada Dadaloğlu’nun Dadal dediğini görünce kendisine, merak ediyor
“Dadal ne demek” diye. Yiğit anlamına geldiğini öğreniyor ve ismim oradan geliyor. Bunları bana masal anlatır gibi anlatmıştı ben çocukken.  Başkalarına da anlatırdı sordukları zaman.

Ergin Günçe şiirleri hakkında yazılanlar, ardından söylenenleri okuduğumda birkaç konu özellikle dikkatimi çekti, onu İkinci Yeni ile Toplumcu Gerçekçi Şiir’e dahil etmeye çalışıyorlar, ancak her ikisine de dahil edemiyorlar.

Şiire başladığı dönem İkinci Yeni’nin de şaha kalktığı bir dönem, yakın çevresine de bakılırsa çıkış noktası kısmen İkinci Yeni olacaktır, ama varış noktası için ben de bir yorum yapamıyorum. Muhakkak bir yere yerleştirme takıntısı var tabii, biraz bize ait bir durum. Toplumcu Gerçekçi demek ne kadar doğru olur bilmiyorum, dönemin farklı isimlerine bakılınca onların uzağında, dolaylı ve bir yarısı görünmeyen bir şiir yazdığını düşünüyorum.

Ayrıca babanızın ölümü ardından onun görmezden gelindiğine dair iddialar var, bunun bir nedeni Şehirli Şairler Antolojisi olabilir mi? Ya da şöyle sorayım, böyle bir şey hissettiniz mi, hissettiyseniz bu tavrın nedeni sizce nedir?

Daha önce de söyledim bunu, babam hayatta olsa ve kitabını baskıya verecek olsak birlikte ( bu gibi işlere beni de katmayı çok severdi çünkü) ben “o şiiri çıkaralım” derdim ama eminim ki o da “kalsın, kalacak!” derdi. Tek başına o şiir değil elbette, sivri dilli olmasının etkisi sanırım bu. Sadece hissetmek de değil, kulağıma gelen şeyler var, tanıklar var. Bir dönem görmezden gelindi ciddi bir şekilde, ve kısmen bilinçli yapıldı bu.

Ergin Günçe’nin şiirlerini okuduğumda şaşkınlığa düşüyorum, onun zekası, kültürü, yeteneği dışında yıllar öncesinden bugünü görmüş gibi geliyor insana.

Babamı övmek ne bana ne ona bir şey kazandırır ama işte, çok bilgili ve çok kültürlüydü, onu yakından tanıyanlara sorun bunu, iddia ediyorum ki aksini söyleyecek bir kişi bile bulamazsınız. Çok geniş bir kültür yelpazesi vardı, üç dilde okuyabilmenin avantajını da kullanıyordu sonuna kadar. Sanıyorum okudukları, gördükleri, yaşadıkları ona geleceğe dair bazı önsezilerde bulunma gücü de verdi.

Gezi süreci ile Ergin Günçe şiirleri yeniden keşfedildi sanki, onun ironisi günümüz gençlerinin zekasına denk geliyor sanırım?

Gencölmek’i yazmaya başladığından beri gençlerle ve gençlikle ilgili bir meselesi vardı. ODTÜ’ye hoca olarak döndüğünde kırklı yaşlarının başındaydı ve gençlere, öğrencilerine yeniden kavuşmuş olmanın sevincini yaşıyordu. Onların sürekli değişen jargonları, kural tanımazlıkları ve hatta kendisine aslında ters gelen umarsızlıkları çok hoşuna gidiyordu. O yıllarda havaya fırlattığı bir şeyin şimdilerde yere düşmesi gibi bir durum oldu sanırım, eğer dediğiniz gibiyse, gençler tarafından seviliyorsa yani şimdilerde.

1964 – 1983 arası hiç şiir kitabı yayınlamıyor ayrıca dergilere de pek yollamıyor, bunun nedeni olarak Akif Kurtuluş 70’li yılların edebiyat ortamına sıcak bakmadığını ileri sürüyor, sizce de öyle mi?

Öyle, evet. Sürekli dergi ve matbaa kapısı aşındıracak biri değildi çünkü. Şiirini gönderir ve basılmadıysa bir daha ilgilenmezdi. Basılan şiirleri oldu 70’lerde dergilerde ama sayıları onu geçmez sanırım. 80’lerde, ölümünden sonra da devam etti bu, 90’larda ben girdim devreye ve bizzat yaşadım bunu, gönderdiğim dergiler “yok” muamelesi yapıyordu. İtiraf etmekte sakınca görmüyorum, oğlu ( akrabası) olduğum anlaşılmasın diye takma isimlerle gönderiyordum hep.

Ergin Günçe şiirini siz nasıl tanımlarsınız?

Bu en sevmediğim sorudur aslında, bana çok özel geliyor, babamdan mektup almışım gibi. Ve okurken sıklıkla şunu fark ediyorum, bir gerilim bir basınç yaratıp sonra onu bir dizede patlatıyor, bazen de en son söylenecek sözü en başa alıyor. Hem şiiri hem matematiği bildiğini biliyorum, bunu bilerek yaptığını düşünüyorum.

Çerkeslik bazı şiirlerinde yer alıyor, Çerkesce bilir miydi, geleneklerle ilgili öne çıkardığı yaşantılar anımsıyor musunuz?

Eniştem, teyzemin eşi Çetin Öner, Çerkesler hakkında kitaplar yazacak kadar Çerkesti, ondan da biliyorum ki babamın hayatı Çerkes yaşantısından epey uzaktaydı. Hayır, Çerkesçe bilmezdi, zaten ailesi karmakarışık etnik kökenlere sahipti, Çerkes, Arap, Lâz, Bulgar Göçmeni…Çerkesçe bilmezdi ama dedesinden öğrendiği kadarıyla Arapça bilirdi.

Çocukluk, Ergin Günçe şiirinin temel izleklerinden biri, kendi çocukluğu, sizin çocukluğunuz ve tüm çocuklar onun şiirlerinde yer buluyor. Olumsuz koşullarda yaşayan tüm çocuklar ve ‘gencölenler’ için, tükenmez bir acı çektiğini görüyoruz şiirlerinde. Bu onun insan seven yanı olduğu kadar haksızlıklara boyun eğmeyen tavrıyla ilgili. Sınıf bilinciyle. Dizelerle de savaşan bir şair adeta. Kendi çocukluğu ile ilgili anılarını paylaşır mıydı?

Çocukluğu  ülkenin ve dönemin zor koşulları nedeniyle yıpratıcı geçmişti ama o dönemi daha da zor kılan, tahammül edilemez kılan şey babasının aşırıya kaçan davranışlarıydı. Ölene dek bu acılarla yaşadığı gibi, babası ölümünden sonra da geride kalanları üzecek şeyler yapmaya devam etti maalesef. Özel konular olduğu için çok fazla ayrıntı vermek yanlısı değilim. Babasıyla yaşadığı gerilimin izleri şiirlerinde de görülebilir, çok sonra öğrendim ki öğrencilik yıllarında bazı arkadaşlarına “babam öldü” dermiş.

Ergin Günçe’nin kütüphanesi duruyor mu? Duruyorsa, kütüphanesinde en çok ilginizi çeken kitaplar hangileridir?

Şöyle söyleyeyim; kütüphanesi şimdi çıksa gelse şaşıracağı kadar duruyor. Bazı kitaplarını eğitim gördüğüm bir kuruma bağışladım, ODTÜ nedense istemedi (eski olduklarını gerekçe gösterip) talip olanlar oldu ama onca zahmetle aldığı kitaplar onun bunun elinde kalsın istemedim. Fransızca kitapların bazılarını Fransızca bilen bir şair arkadaşıma hediye ettim, diğerleri bende duruyor. En çok felsefe, ekonomi ve şiir kitapları ilgimi çekiyor, şu anda bu satırları yazarken baktım, çalışma masamda babama ait 3 kitap var.

Hangileri?

Mehmet Selik – Marksist Değer Teorisi, Sadun Aren- İktisada Başlangıç,

W.T. Stace -Hegel Üstüne

Babanız hakkında yayımlanan kitapları nasıl buluyorsunuz?

Şiir kitapları dışında iki kitap var, biri daha kişisel, diğeri daha anonim. Bir kitapta da onu anlatan bir bölüm var. Benim bildiklerim bunlar. İsminin duyulması açısından önemli ve olumlu buluyorum, “şurası eksik olmuş, burası fazla” gibi yorumlar geliyor bazen, bunu diyenlere samimiyet derecesine göre içimden ya da açıktan “buyurun siz daha iyisini yazın” diyorum. Bir kısıtlama, bir engelleme yok neticede. Genç bir öğrenci arkadaş yüksek lisans tezi yaptı mesela geçenlerde babamla ilgili, bana da sorular sordu, yardımcı olmaya çalıştım elimden geldiğince, kabul de edildi  tezi. Geliştirip bastırmayı düşünüyor. Başka çalışmalar olduğu bilgisi de geliyor bana, şiirinin tartışılması açısından da böyle çalışmaların artması güzel olacaktır.  

Çok kısa bir ömür sürse de çok yoğun yaşadığını, çok geniş bir arkadaş çevresi olduğunu, farklı, özel,  yetenekli, kültürlü bir insan olduğunu görüyoruz. Ergin Günçe’nin oğlu olmak  güzel olduğu kadar zor da olmalı?

Garip gelecek belki ama bir zorluğu yok, olmadı, yani ben öyle hissetmedim. Yaşarken olan zorluk sürekli gerilimli bir hayat sürmesi idi, işsizlik, hapis, zorunlu gidişler. Ama işte hayatın akışı içinde bu gibi şeylere katlanılıyor.  Asıl zorluk onu kaybedince başladı, özlemenin ve kavuşamamanın zorluğu. Çocukları ve hayvanları seven, o güzel şiirleri yazan, bazen öfkeli bazen muzip o adamın oğlu olmaktan mutluyum.

edebiyathaber.net (3 Mayıs 2018)

Yorum yapın