Bazı cümleler, bir kitabın ya da filmin içinde saklanmış halde karşımıza çıkar ve bir anda düşünce biçimimizi, hatta hayat yolumuzu değiştirebilir. Yazarlık da böyle değil midir zaten? İçimize düşen küçük bir kıvılcımla başlar, sonra bizi adım adım geliştiren bir serüvene dönüşür.
Bu söyleşide, yazarların kendi ilham kaynaklarına, yazma alışkanlıklarına ve iç dünyalarına samimi sorularla dokunuyoruz. Her yanıt bir sahneye dönüşüyor, her sahne okura yeni bir kapı aralıyor.

Orhan Pamuk’un Yeni Hayat kitabı “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.” diye başlar. Sizin şimdiye kadar okuduğunuz kitaplar arasında hayatınızı değiştirmese bile etkilendiğiniz, okumasaydım çok şey kaybederdim diye düşündüğünüz bir kitap var mı?
Okuduğum kitaplar arasında hayatımı değiştirmese de etkilendiğim epece kitap var. Akıcı bir dil kullanması, betimleme ve kurguyu beni mest edecek kadar ustalıklı kullanmış Zerrin Koç’ un Islak Kentin İnsanları romanı. Zerrin Koç’un öykü kitapları için de aynı şeyi söyleyebilirim. Jack London’un Beyaz Diş romanı, Yaşar Kemal’in İnce Memed’i, Kemal Tahir’in Sağırdere’si ilk aklıma gelenler.
Yazmaya başlamanıza ya da yazı biçiminizi dönüştürmenize ilham olan bir film oldu mu? Olduysa hangi sahne sizi etkilemişti, bizimle paylaşır mısınız?
Yazmaya başlamama etki eden bir film yok. Benim yazma alanımın böyle bir etkinmeyle çok ilgisi yok. Benim alanım röportaj, kendimce denemeler/ eleştiriler, kitap tanıtım yazıları. Bu anlamda etkilenme roman, öykü gibi yazınsal türler için geçerlidir.
Haruki Murakami, yazarlığın bedensel güç gerektirdiğini ve her gün koştuğunu ya da yüzdüğünü anlatır. Sizin düzenli bir spor alışkanlığınız var mı? Varsa bu fiziksel pratiğin yazma sürecinize etkisi nedir?
Hiç ilgilemediğim alan spordur. Benim spor hayatım düzenli yürüşlerden ibaret. Yemekten sonra mutlaka yürüyüşe çıkarım. Yemekte makarna ya da pilav yediğimde yürüyüşleri uzatıyorum.
Özellikle Okul hayatım boyunca beden eğitimi derslerinden hep “muaf” dım. Yani hep raporluydum bu derslerden. Çalıştığım şirketlerde akşam izledikleri ulusal maçları tartışırken arkadaşlar, maçı izledin mi diye sorduklarında “hayır” yanıtını alınca “Oğlum sen vatan hayini misin, milli maç izlenmez mi? “ diyerek beni paylarlardı.
Virginia Woolf, “Para kazanın, kendinize ait bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın…” diyerek birçok kadına yazma cesareti verir. Bu sözden yola çıkarak, siz yazmaya yeni başlayan birine ne tavsiye ederdiniz? Bir yazarın en başta hangi gerçeğe ya da duruma hazırlıklı olması gerekir sizce?
Yazmaya başlayan birinin öncelikle iyi bir okur olması gerekir. Klasikleri, yerli yazarları okumalı. Ne yazıyorsa, öykü ise öykü, roman ise roman, şiir ise şiir üzerine yazılmış kuramsal yazıları mutlaka okumalı. Yazdıklarını sanal ya da yazılı kültür sanat, edebiyat dergilerine mutlaka göndermelidir.
İnsanlar genelde okudukları kitabın altını çize çize okur. Peki siz bir yazar olarak kendi yazdıklarınız arasında altını çizeceğiniz bir cümle seçseniz, hangisi olurdu? Neden?
Yazdıklarım arasında altını çizeceğim ne var bilmiyorum. Yukarıda da bahsettiğim gibi roman ya da öykü yazsaydım altını çizebileceğim epeyce cümle olurdu. Bu alanlarda yaz(a)madığım için buna olumlu bir yanıt veremiyorum. Ama kitabıma verdiğim adın altını çizebilirdim. Çünkü sevdiğim, yerine oturmuş bir isim. Röportaj kitabına yakışan, onu bütünleyen bir isim.


















