Büyülü Gerçekçiliğin yeni temsilcisi olmaya aday bir yazardan ilk roman: “Geceden Beri” | Gökçe Tokatlıoğlu

Mart 27, 2023

Büyülü Gerçekçiliğin yeni temsilcisi olmaya aday bir yazardan ilk roman: “Geceden Beri” | Gökçe Tokatlıoğlu

Romanın kahramanı Gece’nin gizemli öyküsü bir kış tasviriyle, köyün en kudretli alanında toplananların gördüklerinin rüya mı gerçek mi ayırt edemeyişleriyle başlar. Roman tek bir merkezde mitsel bir anlatının etrafında büyüyor ve genişliyor. İlk sayfadan itibaren okuyucunun zihnini ele geçiren anlatımı dikkate değer. Tüm romanda kendini duyuran, karakterlerin çoğunun kadın oluşu ve çaresizlikleriyle, şifacılığıyla tanınan Gece’nin kapısını çalması. Okuyucu da bu farklı kadın ve erkek karakterlerin hayat hikayelerine tanık olur, sonunda nasıl içinden çıkılamaz hale geldiğine eşlik eder. 

Orta yaşlı, olgunluğu, sakinliği ile bilinen, çocukluğundan beri doğa sevgisiyle büyütülen şifacı, büyücü, cinli olduğu düşünülen Gece bir gecekonduda yalnız yaşar. Acısıyla baş edemeyen, huzursuz ruhlara çare olur. Garip öyküsü anne karnındayken başlar. Annesinin çocuğu olmaz, kısır olduğu düşünülür. Annesi Menekşe, “Ziyaret” adı verilen ibadet yerine adak adayıp, mum yakar, dilek diler fakat Gece doğduğundaki Ziyarete saygısız tutumundan dolayı cezalandırılır. Bunun kefaretini de kızının ödeyeceğini kendi dahil kimse bilmez. 

“Hikmetinden sual olunmaz demiş bütün köy. Herkes saygı duymuş ona, inanmışlar, adaklar adamışlar, önünde eğilmişler, dualar etmişler. Bir gün genç kıza beyaz bir güvercin olarak görünmüş, gidip de kızın omzuna konmuş.” 

Romanın son bölümünden bir kısmın giriş bölümünde yer verilmesiyle, ana karakterin hikayesine eklenen hikayelerle geniş ve sağlam bir kurguya sahip. Yazarın ilk romanı olmasıyla birlikte karakter tasarımları açısından kahramanlara ruh katabildiği için başarılı. Romanın bölümlerinin açılışı her karakteri temsil eden bir çiçek adı ile başlar ve karakterlerin yaşadıkları tuhaflıkları simgeleyen farklı, nahoş kokusuyla biter. Üstkurmaca tekniği ile yazılan romanda karakterlerin sorunları etrafında büyüyen anlatı katmanlı ve çağrışımlı. Ayrıca romanda Feminizm temalarına, inançla ilgili ritüellere, mistik olaylara, sürrealist durumlara yer verildiğini gözlemliyoruz. Yazar, romanın dokusu içinde oluşturduğu bu çeşitlilikle feminist edebiyat perspektifinden değerlendirildiğinde 3. kuşak feminizminin temsilcisi sayılabilir. Postmodern feminist düşünce öznelliğin her zaman parçalanmış olduğunu ve çoğul bir kimlik anlayışı gerektirdiğini söyler. Romanda tek bir kadın kimliğini değil çoklu bir kadın anlatısını buluruz. Romanın metinlerarasılık   açısından zengin olduğunu söylemek mümkün. İngeborg Bachmann, Adalet Ağaoğlu, Turgut Uyar, Asaf Halet Çelebi ve Sezen Aksu’dan epigraflara yer verilirken kimi yerde montaj tekniği kullanılıyor. Yazar son yılların çok okunan kadın arketiplerini konu alan Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabına, Hz. Ali’den bir söze, Deleuze’den bir söze, “a”harfini hiç kullandırtmadığı karakteriyle “e” harfi kullanmadan kitap yazan George Perec’e, domuz avına çıkıp da vicdan azabıyla yaşayamayan Kasım ile Sus Barbatus romanına, inançla ilgili toplumsal yasaklar ve kabullere göndermeler yapar.

Fantastik anlatı öğeleriyle bezeli romanın alt katmanlarında dile gelmek isteyenin toplumsal bilinç dışının iç sesi olduğu öne sürülebilir. Kadınların yaşadıkları sorunların ana sebebi bu biyolojik olgudan değil, yaşanan ortak ataerkil baskı deneyiminden kaynaklanıyor. Kadın karakterler, günlük yaşamdaki farklı kadınlık durumlarından (köylü, şehirli, gecekondulu, eğitimli, devrimci, inançlı, batıl) seçilirken, erkekler daha çok yan karakter gibi durur. Romandaki kadın karakterlerin kadın olmakla paylaştıkları deneyimlere (şiddet, bedenin kontrolü, doğurabilmek, annelik, patriyarkal geniş aile içinde yaşam, boşanma, kız kardeşlik, bakım verme) yer veriliyor. Erkek kahramanlarda ise bağlanma sorunu, kadınları cinsel obje olarak görme, erk, vicdan, yaşam hakkı tanıma, dindarlık-günahkarlık gibi konular merkezinde karakterler oluşturuluyor. Yazar olay örgüsünde akıl-beden, doğa-kültür, kutsal olan -olmayan, iyilik-kötülük, ödül-ceza, yüceltme-şeytanlaştırma gibi düalite içeren kavramları kullanır. Roman boyunca leitmotif olarak bir kuş ile Gece’nin talihsizliği hissettirilir ama zamanı bilinmez. Ziyaret kültürü, Anadolu inanışında doğal toplumların mirası. Halk arasında masalımsı, mitolojik bilgiler de yaygın. Yazar inançla ilgili belirgin tanımlama yapmasa da  Alevi inancında olan ölüm yani yok olmak yerine yaşamın bir başka canlıda devamı inancına yer verir. Alevilikte, ölmek vefat etmek kavramları kullanılmaz onun yerine Hakka yürümek, sır olmak, göçmek kavramları kullanılır. Romanın sonundaki omza konan kuş ve Gece’nin ortadan kayboluşu, mitlerde yer alan ceza ya da günah sonucu kahramanın hayvana dönüşmesi senkretik düşüncenin izidir. 

Rüyalar, farklı mekânsal yer değiştirmeler, karakterlerin fiziki hal değişimleri, tekinsiz gibi gözüken durumlar romandaki heyecanın düğümlenip geldiği son noktayı yükseltiyor. 

Özetle: Okurların rüzgârın önüne katılmış hissi veren bu romanı ellerinden bırakmadan okuyacaklarını düşünüyorum. 

edebiyathaber.net (27 Mart 2023)  

Yorum yapın