Bir zaman yolcusu Feridun Andaç’tan “Gönlümdeki Güz” | Gökçe Tokatlıoğlu

Temmuz 19, 2023

Bir zaman yolcusu Feridun Andaç’tan “Gönlümdeki Güz” | Gökçe Tokatlıoğlu

Bir bakış eğer sözle renk değiştiremiyorsa duygu diliyle konuşmanın anlamı yok.

Bırak kendi göğünde biriktirsin yağmur bulutlarını

Toprağına su, suyuna hava, havasına ateş gerek nasılsa

Bırak, kanasın gül kendi bahçesinde

Deneme, öykü, eleştiri, kent, söyleşi, monografi türünde eserler veren edebiyatımızın usta kalemlerinden Feridun Andaç’ın son kitabı Gönlümdeki Güz kitabevlerinde yeni çıkanlar raflarında yerini aldı, okuyucularını bekliyor.

Tren istasyonlarından yolculuklara, iç sürgün halinden geçmişe hesap verme isteğini duyuran duygu atmosferinden sevi hikâyelerine, yaşadığı kentten vedalaşmadan gidişinin izlerine, annesine, geriye dönüşlere, yaşamdan damıtılmış duygularla, düşüncelerle gözlemler ile  örülü öyküler yazarın güzle özdeşleşen hissiyatıyla yazılmış. Kış mevsimi tasvirleri, istasyonlar, oraya ait insan hikayelerinin gerçekçiliği bizi alıp götürecek trene eşlik eder gibi kitabın sayfalarında yol almamızı sağlıyor.

Feridun Andaç’ın belleğinde iz bırakan, geçmiş zamanlardan biriken ve dile gelen anılardan süzülenlerle yeni bir kurguyla oluşturduğu öyküleri ve hikâyeleri duygularının kristalize* olmuş anlatımıyla okuyucuya sesleniyor. Kitap dört ana bölümden oluşuyor: Anlatsam, Dokunan, Söylenen, Yansıyan. Bölümlerin çoğu okuyacağınız öykünün ana izleğine uygun bir epigrafla başlıyor: Hegel, Tolstoy, Simmel, Lorca, Mevlâna, Gülten Akın, Seneca, Foucault, Pasternak, Benjamin, Goethe gibi yazar ve düşünürlerden. Her birinin çağrışım gücüyle öykülerin açtığı yol derinleşiyor.

İnsan varoluşuyla kederini de beraberinde bir giz gibi taşıyan varlıkken, suyun sızıntısı gibi yazıya taşıyorsa, oradan bize ulaşabiliyorsa bir duygudaşlıktan söz edebiliriz. Anlatsam kısmındaki öykülerin konusu böyledir; ayrılıklar ve karşılaşmalar, geçmişe dönüp hatırlananlardan oluşur. Varoluşu anlamlı kılan, tutkuyla bağlanılan aşklar, Tolstoy’un roman karakterleriyle benzerlikler bulan öykü kahramanları, bizi karlı istasyon durağında bekler. Demiryolcu Azmi Bey’e, Nalbant Kâmil ve çırağı Nebi’ye, çocukluğunun geçtiği sokaklardan Zehra’nın solgun hikâyesine kulak verirsiniz. Dokunan’da kalemi yanında şiir yazan cezaevinde yatmış Veysi’nin, mühürlenmiş aşkların izinde trenle kente dönen Cahide’ye sevdalı gencin, yaşam ustası ayakkabı tamircisi Macar Usta’nın, yine bir istasyonda başlayan karşılaşma ve geçmişi düzeltmeye çalışan, Doktor Ferhan’ı arayan kahramanın hikâyesini okur, kar düşlerine, tutkulu bir romansa davet edilirsiniz. İnsanı anlamak derdinde olan yazarın, hiçbir şeyin göze geldiği gibi değil derken acıyı, yaşamı ele alışıyla düşten düşünceye çıkan yolun peşinde oluşunu anlarız. Söylenen kısmında, başını alıp gidenleri, aidiyet duygusunu, yaşamdaki yerini sorgulamalarını, gerçek hayattan izlenimler taşıyan çarpıcı öyküleri buluruz.  Yazar aynı bölümde şiire yakın duran anlatımıyla, bu öykülerde kadın erkek ilişkilerini konu edinir. Kahramanların duygulanımlarını, zamana yenik düşen yaşama sevinçlerini ve ezinçlerini ele alır. Yansıyan adlı son kısımda Rus oyun yazarı ve modern kısa öykü ustası Çehov’un, Rus yazar  Lidiya Avilova arasında geçenleri ve madalyonun hikâyesini kurgusal anlatır. Maxim Gorki’nin İtalya’da kaldığı dönem ile ülkeye geri dönüşü ve 19.yüzyılın etkin yazarlarından Tolstoy, Çehov, Mayakovski, Romain Roland arasında geçenler etrafında yansıtılarak kurgusal ikinci öykü oluşturulur. Yazar dağılan İmparatorluk Rusya’sının son dönemlerini, devrim yıllarındaki edebiyat dünyasında yer alan politik-edebi düşünceler ekseninde yeniden kurgular. Monografi ve deneme tarzını buluşturduğu anlatımıyla adeta bir zaman yolcusudur. Yazar bir söyleşisinde, Erzurum’da çocukluğunda kış geceleri yürüdüğü arkadaşıyla Çehov’un karakterlerinin rollerini canlandırarak oynadığı oyundan söz eder. Çocukluktan gelen isteğin yazma uğraşına dönüşmesini, kaynağın, doğup büyüdüğü yerin, belleğin ve insanların yakınlık ve uzaklıklarının temel izlek olarak öykülerde yerini aldığını görebiliriz.

Gönlümdeki Güz’ü bir kafede, bir çay bahçesinde, belki metroda, belki akşam haberlerinden kaçmak istediğiniz anda okumaya başlayacaksınız. “Onlara götüren yol bir hayalden başka bir şey olmadığı halde ütopyalar, geniş caddeli kentlerden, göz kamaştırıcı bahçelerden, yaşamın çok kolay olduğu ülkelerden söz ederler.”…

*yazarın ifadesidir.

edebiyathaber.net (19 Temmuz 2023)

Yorum yapın