Bir yazar adayına mektuplar 4: Yaşadıklarınızı düşünmek | Feridun Andaç

Ocak 16, 2024

Bir yazar adayına mektuplar 4: Yaşadıklarınızı düşünmek | Feridun Andaç

Aslında yazdıklarınızda kendi olmak yolculuğunuz var.

Yani başkalarını da anlatsanız, onlardaki ben’e ve öteki ben’e bakıyorsunuz.

Hayatınızdaki kırılma noktaları ve karşılaşmalar… Ve şunu da iç sesinizle daha baskın bir biçimde sorun bence, yazarken:

“Sen kimsin?”

“Ben kimim?”

Sanırım, Amin Maalouf’un “Ölümcül Kimlikler”ini bu eksende okumanız kaçınılmaz! Aidiyet duygunuzu, kimlik sorgunuzu anlatılarınızın arka planında tutarak yol almanız kaçınılmaz. Her yazarın bir anlatı yurdu/iklimi olmalıdır.

Öte kıyıdan baktığımızda, sizin de o “ben”i aydınlatmak için yazdığınızı unutmayın.

Doğrusu, şu andığım “Ya Ben Yoksam” (*) kitabı , sizi, yazarken alıp başka kıyılara taşıyacak eminim. Ben de bu kadar içine girip yol aldığıma göre…

Bütün bunları yazarken, sanki bazı olayları/durumları daha ayrıntılı anlatmalısınız. Yani oradaki “ben”i görmek, göstermek için buzdağınızın altındakileri zenginleştirmelisiniz. Bunun da farklı okumalar, izlemelerle olabileceğini bilmem hatırlatmama gerek var mı?

Bir yazıda/anlatıda konu esas olmakla birlikte, her şey değildir. Bunu nasıl, hangi biçimde (türde) anlattığınız önemlidir. Yazarken, yaşadıklarımız/tanıklıklarımız bir yerde durur; bunları asıl dönüştürecek olan düşüncelerimiz/bakış açımız ve imgelemimizdir. İşte asıl yaratıcılık burada başlar.

Yazmak bir keşiftir, yeni şeyler söylemektir. Ama şu da bir gerçek ki; yaşadıklarımızı bir yerde tutarak yazarız. Yakın durduğumuz, bildiğimiz konular yazmayı kolaylaştırır diyemeyeceğim; zira, yazarken bir kazıcı gibi olamadıktan sonra, basmakalıp şeylerden söz etmenin hiçbir anlamı var.

Yazarken öğrendiklerimizi de düşünecek olursak, deneyimlerimizin yazıya taşınmasında  ister istemez bir “filtre” kullanırız! Yani, gözlenen/yaşanan her bir şey yazıya yansımaz.

“Yüreğinizi yazıya dökün,” diyordu Oaets, şunları da ekliyordu sonra: “ Asla konunuzdan ve konunuza karşı olan tutkunuzdan utanç duymayın.”

Yazmanın gitmek olduğunu göz ardı etmemeli. Ama her bir şeye gitmek… Bir insana, bir düşünceye, bir yere, bir kitaba…Ve oradaki karşılaşmaların konularınızı ortaya çıkarabileceğini de düşünmelisiniz.  “Mesele” ettiğiniz bir konuyu enine boyuna düşünüp/sorgulayarak yazma kıyısına gelebileceğiniz bir yolculuktur tüm gitmeleriniz.

İyi bir yazar, “yeni söz”ün ardında olandır. O nedenle size eşlik eden yazarları, düşün insanlarını yazma ânlarınızda kendinizden uzak tutmamanızı öneririm.

Üzerinde çalıştığınız kitabın da sizden bunu istediğini, hatta bazen de konularınızla ilgili tematik okumalar yapmanız kaçınılmaz. Her ne kadar fgeçmişe bakarak yazsak da, yazıda geleceği kurma düşünü hep bir töz olarak düşünmeliyiz. Kendiniz olarak yazdığınızda, görme yolculuğunuzun izlerinin anlatılarınıza nasıl sindiğini göreceksiniz. İnsan ruhunu kavrama, yerin/mekanın/hayatın keşfi kurduğunuz her bir anlatıda sınırları aşma düşüncesini yakalamanızı da kaçınılmaz kılacak.

Giderek, böylesi bir yazma uğraşı, okuma yolcuğunda kendi yönteminizi kurabileceğinizi söylemek isterim. Bunun da yazdıkça , bu uğraşınızı sürekli kıldıkça ortaya çıkabileceği gerçeğine de inanmanız gerekir.

Adanmışlık>merak>bilme isteği bu sürecin oluşumunu hazırlar. O nedenle yaşantı zenginliği yazan biri için kaçınılmaz. Nasıl yaşıyor, okuyorsanız öyle de yazarsınız. Bunlarsın bir yazı evreninin kurulamayacağını bilmeniz gerekir.

Yazdıklarınızı elbette kurmaca olarak değerlendiriyorum. Bunun zanaat yanı olduğunu göz ardı etmemelisiniz. Bu da öğrenilebilecek bir şeydir. Ama yaratıcılık imgeleminize, çalışmanıza bağlı olarak gelişebilir ancak.

Bu konuda size kılavuzluk eden yazarlar olmalıdır. Çehov’u bilmeden, hatta onunla hesaplaşmadan öykü yazarsınız, yavan olur. “Doğal dünyanın zengin ayrıntılarını gözleyen,” Çehov’u keşfederek/üzerinde çalışarak siz kendi kurmaca dünyanızı biçimleyebilirsiniz. İşte yaşadıklarınız, yaşamınız  bu bağlamda yazdıklarınıza ayna tutabilir. Ve başka metinleri çözümlemenin bu yanınızı geliştirebileceğini de size hatırlatmak isterim.

(*) Ya Ben Yoksam/Benliğin Labirentlerinde Bir Gezinti, Anil Ananthaswamy; Çev.: Duygu Akın, YKY., 2018, 252 s.

edebiyathaber.net (16 Ocak 2024)

Yorum yapın