Bir memeye dönüşümün tuhaf hikâyesi

Nisan 28, 2024

Bir memeye dönüşümün tuhaf hikâyesi

Amerika’nın en büyük romancılarından biri olarak anılan ve yaşamı süresince Pulitzer, PEN/Faulkner ve Booker gibi pek çok saygın ödüle layık görülen Philip Roth’un erken dönem eserlerinden Meme, bir adamın kocaman bir memeye dönüşümünü konu alıyor. Meme, Seçkin Selvi çevirisi ile Can Yayınları etiketiyle raflarda. 

Tanıtım metninden

Amerika’nın en büyük romancılarından biri olarak anılan ve toplumsal konuları ayrıksı ve ironik bir dille irdelemesi sebebiyle pek çok eleştirmen tarafından “bela yaratan” yazar olarak tanımlanan Philip Roth, birçok sanatçıya ilham olan Kafka’nın Dönüşüm’ünü, Meme kitabında bambaşka bir boyuta taşıyor.

Her şey, üniversitede edebiyat dersleri veren David Kepesh’in kasığında ortaya çıkan bir ağrıyla başlıyor.  Hislerine ve hazlarına etki eden bu ağrı onu adeta Gregor Samsa misali, kocaman bir memeye dönüştürüyor. Hastane odasında kendine gelen David, ona özel olarak hazırlanmış hamağına gömülü yatan, gözleri görmeyen, elleri olmayan, 1.80 boyunda, 70 kilo ağırlığında bir memedir artık…

Olan biteni anlamakta zorlanan yalnızca kendisi değildir. Bir meme olarak günlerini hastane odasında doktorların ve hemşirelerin bakımı, terapisti Dr. Klinger’ın kontrolü altında geçirir. Bedensel arzularla kıvranıp zihinsel kuruntuların içinde kaybolurken çıldırdığını kabullenmeye hazırdır. Ancak çevresindekiler ondan makul olmasını ve yeni doğasını kabul etmesini ister. Fakat hayatına 70 kiloluk bir meme olarak devam edeceğini nasıl kabul edebilir ki?

“Çaresizlik içinde her aklıma gelene dört elle sarılıyorum. Kendi kendime dedim ki, bu illete ‘edebiyat’ yüzünden tutuldum. Ders olarak okuttuğum kitaplar beni bu duruma getirdi – bu saplantıya o yüzden düştüm. Avrupa edebiyatı derslerimden söz ediyorum. Yani, diyorum ki, her yıl üst üste Gogol’ü ve Kafka’yı anlatmak – yani her yıl Burun’u, Dönüşüm’ü okutmak.”

“Kültürel açıdan kalıcı olacak bir şey okuduğunda insan bunu anlıyor.” – Cynthia Ozick

Philip Roth, 19 Mart 1933’te New Jersey’de, Bess Finkel ve Herman Roth’un ikinci oğlu olarak doğdu. Küçük yaşlardan itibaren antisemitizme ve zorbalıklara maruz kaldı. Bucknell ve Chicago Üniversiteleri’nde öğrenim gördü. Sıkı bir milliyetçilik karşıtıydı, eserlerinde ulusal meselelerin bireyler üzerindeki etkilerini tasvir etti. Özellikle ABD’de cinsellik, Yahudi kimliği ve tarih konularına odaklanan ve 20. yüzyılın en çok övgü alan yazarlarından biri oldu. Yaşamı süresince Pulitzer, PEN/Faulkner ve Booker gibi saygın ödüllere layık görüldü. Roth 22 Mayıs 2018’de, New York’ta öldü.

Seçkin Selvi, Üsküdar Amerikan Koleji’ni bitirdikten sonra öğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde sürdürdü. İlk çevirisini 1957’de Sahne Z’de oynanan William Saroyan’ın Merhaba Dışarıdaki adlı oyunuyla yaptı. Meslek yaşamını çevirmenlik, gazetecilik ve tiyatro eleştirmenliği dallarındaki paralel çalışmalarıyla yürüttü. 1971-1980 arasında Tiyatro 70 dergisini, 1981-1982’de Edebiyat 81 dergisini çıkardı ve genel yayın yönetmenliğini üstlendi. 1982- 1993 döneminde Günaydın ve Sabah gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. 1986 yılından bu yana Milliyet Sanat dergisinde tiyatro eleştirileri yazıyor. Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde beş yıl, Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nde on yıl eleştiri dersi verdi. Tiyatro, felsefe ve edebiyat dallarında 180 yapıt çevirdi. Dünya Kitap Dergisi 2011 Yılın Çeviri Kitabı Ödülü’nü, çevirmenliğinin 50. yılında Çevirmenler Derneği Onur Ödülü’nü, eleştirmenliğinin 50. yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Onur Ödülü’nü ve I. Uluslararası Bodrum Tiyatro Festivali tarafından verilen Tiyatroya Katkı Onur Ödülü’nü aldı. Çevirmen ve editör olarak çalışmalarını sürdürüyor.

Yorum yapın