Bir kadın, bir erkek, bir cinayet ve diğer şeyler… | Burak Soyer

Aralık 14, 2022

Bir kadın, bir erkek, bir cinayet ve diğer şeyler… | Burak Soyer

Sibel İzmirli, ilk kitabı “Bir İletişim Biçimi Olarak Cinayet”te, hayatın saliselik oyunlarından birine maruz kalıp kaotik bir ruh haliyle zamanı durdurmuş bir kadının tekrar “oyuna” dahil olmasını bir “vaka” aracılığıyla anlatırken kurduğu saf dil ve olay örgüsüyle yazdıklarını “doğal” hale getirip kitapla okur arasından çekiliyor ve muğlak bir metnin gerçekliğini bizzat gözünü kitaba dikenlere sorgulatıyor.  

İzmir’de doğan Sibel İzmirli, ilk, orta ve lisans eğitimini Ankara’da tamamlamış. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Ekonomi Bölümü’nden mezun olduktan sonra İstanbul’a taşınıp burada çeşitli bankalar ve aracı kurumların hisse senedi departmanında görev yapmış. Kendi isteğiyle işini bırakıp yazarlığa yönelerek üç yıl boyunca yaratıcı yazarlık atölyelerinde dersler almış. Öyküleri Notos, Oggito, Sarnıç gibi mecralarda yayınlanan İzmirli, Arte Yayınları etiketiyle yayınlanan ilk romanı “Bir İletişim Biçimi Olarak Cinayet” ile okurların karşısında. Her daim bir “kaygan zemin” olarak üzerinde yürüdüğümüz hayatta ani kayboluşların, yitirilişlerin getirdiği yıkımların sonuçlarını sade bir dille anlatan kitap, yazarın derdini “yaşamın doğal akışına” uygun bir halde işlemesiyle okuyanı son dakikaya kadar satırlarda kilitli tutmayı başarıyor. 

Bezgin, mutsuz, umutsuz, zamansız bir hayatın ortasındaki isimsiz bir kadın anlatıcı karşılıyor bizi “Bir İletişim Biçimi Olarak Cinayet”te. Bitmesi hiç istenmeyen bölük pörçük uykulardan zorla uyanıp yataktan çıkarak kahveyle güne başlıyor, evinin karşısındaki oteli dikizliyor, çiçekçi ablanın özel hayatıyla ilgili fikirler yürütüyor ve bir roman üzerinde çalışıyor anlatıcı. Huzursuz bir zaman diliminin içinde. Hissediyoruz. Dışarısıyla ilişkisini keseli çok olmuş. Yurttan ve dünyadan haberlerin başlıklarına göz atmakla yetiniyor. Hayatta kalabilecek asgari gücü ona veren beslenme düzenine sahip. Çok da fazla iletişim halinde olmadığı kedisi dışında arkadaşı yok. En azından alt komşusu kapısına gelip, mutfağının sızıntı yaptığını ve dairesine su aktığını ve buna biz çözüm bulmaları gerektiğini söyleyene kadar. Zaten hikâyemiz de buradan sonra başlıyor. 

Her zaman yaşanabilecek bu komşuluk ilişkisi anlatıcımızın kendini uzun bir aradan sonra keşfetmesine sebep oluyor. Komşusu tekrar geldiğinde kırmızı ojeli tırnaklarını görmesi için onun gözünün içine içine sokuyor. Hepsinden önemlisi aynada kendine yeniden bakmaya başlıyor. Çökmüş ve morarmış gözler, kırışıklarla karşılaşsa da bir zeytin dalı uzatıyor cama. Camekan da onu geri çevirmiyor ve akmayı çoktan bırakmış kum saati tekrar harekete geçiyor. 

Birkaç kuru muhabbetten sonra komşuluk arkadaşlığa, arkadaşlık da adı konulmamış bir ilişkiye dönüyor. Yüksek mertebede seyreden kariyerinden haybeye yaşadığını düşündüğü için vazgeçip bir sanat galerisi satın alan bu cool ama sevimli adam, kahramanımızın üzerindeki kurşuni bulutları da dağıtıveriyor. Vakit sanki birden onlar için ayrılmış bir özel alana dönüşüyor ve ikili buradaki süreyi ellerinden gelen en iyi şekilde geçirmeye başlıyor. Ancak sevgili bir gün, kadın hakkında birtakım bilgilerle karşısına dikiliyor. Mevzu derin. Zira kadının geçmişinde aydınlığa kavuşmamış ama kavuşması gereken bulgular var. Adamın öğrendiği kadarıyla kadının adı bir cinayet olayına karışmış. Ancak olayın kaza olduğu anlaşılmış. Adam soruyor, kadın ne yaşadıysa anlatıyor. Adam ikna olup olmamak arasında gidip gelirken bir anda ipler kopuveriyor. Kadın kendini şarabın hülyasına kaptırıyor. Ardı sırası kesilmez telefonlarına aldığı cevap, “Aradığınız numara kullanılmamaktadır,” oluyor. Bir cesaret kendini toplayıp alt kata, adamın evine gidiyor. Sonrası muğlak, muallak… 

Sibel İzmirli, ilk kitabı olmasına rağmen riskli bir işe giriyor “Bir İletişim Biçimi Olarak Cinayet”te. Zira ne karakter yeni bir şey söylüyor ne de hikâye daha önce değinilmemiş bir mevzuyu deşeliyor. “Şu ana kadar yazılmamış bir şey kaldı mı?” sorusuna cevabımız elbette hayır ve bundan sonra da “Hayır” olarak kalacak ancak kitabı son sayfaya kadar tek oturuşta bitirmenin altında yatan neden yazarın okuru girizgâhta bahsettiğim sadeliğiyle yakalaması. Anlatıcının yaşadıkları, evet, onun içinde bulunan depresif ruh haline girmesi için gani gani yeterli. Ancak Sibel İzmirli bu süreci büyütmeden, süslü cümlelere yer vermeden, karakterlerin analizini okura bırakarak anlatıyor. Hal böyle olunca da kitap “yazarın” değil, “okurun” kitabına dönüşüyor.  

edebiyathaber.net (14 Aralık 2022)

Yorum yapın