“Ben aslında son derece tembel bir adamım” | Metin Celâl

Nisan 30, 2025

“Ben aslında son derece tembel bir adamım” | Metin Celâl

Tuğrul Tanyol çok yazı yazmamasını bu cümleyle açıklıyor; “Ben aslında son derece tembel bir adamım.” Öncesinde de şöyle diyor; “Evet, daha çok yazabilirdim ve kendi kendime özürler bulmak zorunda değilim.”

Bir şairden neden düzyazı yazması istenir? Aslında beklentinin iyi şiirler yazması olması gerekir. Ama şair yazı yazmak, izah etmek zorunda bırakılır. Şiir anlayışını, şiire, estetiğe bakışını izah etmesi, var olan şiir tartışmalarında tavır alması beklenir. En azından bizim zamanımızda 80’li yıllarda durum böyleydi. Kendimizi anlatmak, görüşlerimizi savunmak zorunda bırakıldık. Şiir üzerine en çok düşünen, yazan kuşaklardan biri, belki de birincisi olduk. Tuğrul bu tartışmalarda en ön saflarda savaşanlardan oldu ve kalemini, sözünü hiç esirgemedi.

Şiir kitaplarının sayı ile karşılaştırınca az gibi görünse de bir külliyat oluşturacak kadar yazısı olduğunu biliyoruz. Geçtiğimiz yıllarda bunlardan bazılarını derleyerek “Şiirin Amacı Anlam Değildir” (Sia Kitap), “Şiirin Soyağacı” (Kırmızı Kedi yay.) ve “İyi Şiir Koalisyonu” (Mühür Kit.) adlı kitapları yayınlamıştı. Yazı derlemelerinin yeni cildi “Yazdıklarımı Unutmadan” (Vapur yay.) adını taşıyor. Kitabın diğerlerinden farkı anılarını anlattığı yazılarını da içermesi.  

Tuğrul Tanyol’a 1980’de, bahar aylarında tanıştık. Ben Ankara’da ODTÜ’de okuyor, sık sık İstanbul’a geliyordum. Tuğrul, İstanbul Üniversitesi’nde doktora yapıyordu. Bir öğleden sonra Beyazıt Meydanı’nda okul çıkışı tanışmıştık. Şair olarak adını biliyordum ama tanışmamıza vesile olan ortak dostumuz rahmetli Mehmet Müfit’tir.

Tekrar görüşmemiz ise kısa bir süre sonra Adnan Özer’in beni ve Taner Ay’ı Üç Çiçek dergisinin yazı kuruluna davet etmesi ile olmuştu. Üç Çiçek’in bürosunda toplanan kalabalık grubun içinde Tuğrul da vardı. O toplantıda Taner de yazı kuruluna dahil oldu ve ben de Ankara’dan yazılar yazdım, dağıtıma destek verdim.

Sonrasında Tuğrul ve Müfit’le birlikte Çizgi Yayınları’nı kurduk. Poetika Şiir dergisini çıkardık, şiir kitapları yayınladık. Hafta içi hergün öğleden sonraları önce Sultanahmet’te, sonra yıllarca Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nde Erenler Kıraathanesi’nde buluştuk. Dergiler çıkardık, polemikler başlattık, tartışmalara katıldık. Hemen her günümüz birlikte geçti.

Akşama kadar Erenler’de oturup şiir hakkında konuştuktan sonra üç Kadıköylü, Tuğrul, Müfit ve ben çoğunlukla Varlık’a zaman zaman Gösteri dergisine, Sanat Olayı’na, bazen Can Yauyınları’na ya da başka yayınevlerine uğrar, oralarda da sohbetlere katıldıktan sonra Kadıköy’e geçer, günü Vagon Kıraathanesi’nde sonlandırırdık. Arada sırada da Vagon’un hemen yanındaki Hatay Restoran ya da Kadıköy Çiçek Pasajı’ndaki birahaneler meskenimiz olurdu. Doğrusu o günlerden, yıllardan Tuğrul’da hangi anılar kalmış merak ediyordum. O merakla kitabı hemen okumaya başladım. 

Tuğrul, entelektüel bir ailenin çocuğu. Babası kendisi gibi şair, yazar ve akademisyen Prof. Dr. Cahit Tanyol. Cahit Tanyol, Yahya Kemal ile yakın dosttur. Yahya Kemal Cahit Bey’in hem nikâh şahidi olur hem de oğlu Tuğrul’a adını verir. Zaten bu bilgileri Tuğrul’un biyografisinde de bulabilirsiniz. Böyle birçok şair ve yazarı babası vesilesiyle tanışım, hoş anıları olmuş Tuğrul’un.

Cahit Bey’le de tanışma fırsatım oldu. Sohbetinden yararlandık. Bize hep dostça, yaşıtıymışız gibi davrandı. Geniş kültür ve sanat çevresinden hoş anılar da anlatmıştı.

“Yazdıklarımı Unutmadan” Hafızamdan Satırlar başlıklı bölümle, anılarla başlıyor. 1980 yılını, o yıl ülkenin kaderiyle birlikte kendi yaşamında da nasıl köklü değişiklikler olduğunu anlatıyor. İkinci yazı “Benim Dört Semtim”de yaşamının geçtiği Fatih, Moda, Ortaköy ve Bebek’ten söz ediyor. Ama has bir Modalı’dır. Yazıyı yazdığı 2009’da “47 yıldır Modalı’yım” demiş. Yani 2025 itibariyle 63 yıllık Modalı. Tuğrul ve Işıl eş dost ağırlamayı seven bir çifttir. Moda’da halen oturdukları evde çok sohbetlerimiz olmuştur. En hoşu ve garibi, Commodore bilgisayarlar Türkiye’ye gelmiş. C64 model bilgisayarın belleği 64K. Yani günümüz ölçülerinde birkaç sayfa yazsanız belleği dolar. Zaten hard diski de bir müzik kaseti. Tuğrul bize bu mucize bilgisayarda neler yapılacağını anlatırken birden bire üç koca adam kendimizi bilgisayar oyunu oynarken bulmuştuk. Saatler boyu viskileri yudumlayıp Commodoore’da oyunlar oynadığımızı anımsarım.

Tuğrul hem babasının sayesinde hem de kendi kurduğu bağlarla birçok usta şairle bizden önce tanışmış, dost olmuştu. Yahya Kemal’le, Necip Fazıl’la ilgili anıları kadar Cemal Süreya, Fazıl Hüsnü, Hilmi Yavuz, Attilâ İlhan ve birçok usta şairler ile dostluklarından anıları önemli. Ama Can Yücel’le birlikte şiir yazmaları da hoş bir anıdır. Keşke daha çok anısını anlatsa, kayda geçse.

Kitabın ikinci bölümü “Kültür ve Yaşam” adını taşıyor. Bu yazılarda Tuğrul’un entelektüel yanını kısmen de olsa görüyoruz. Yemeklerden mağara resimlerine, ütopyalara, distopyalara, bilim kurgu romanlara uzanan yazılar var. Üçüncü bölümü ise kültür üzerine yazdığı yazılara ayırmış. Birbirinden kıymetli yazılar bunlar ve bir kitapta derlenmeleri iyi olmuş.

Tuğrul Tanyol kendisini hep şair olarak kabul ettiği için akademisyenlik yanını ihmal etti. Hocalığı sevdi, öğrencileri de onu çok sever ama akademik kariyer yapmak konusunda hiç istekli olmadı. İsteseydi çok erken doçent ve profesör olabilirdi. Aldığı akademik ünvanlar ona adeta zorla verilmiştir. Kitabın son iki bölümündeki yazılar isteseydi bir kültür insanı ve sosyolog olarak da çok önemli eserler verebileceğinin kanıtı gibi. Tatlı dille, rahat bir anlatımla öğretmeye çalışmadan çok önemli konuları ele almış makalelerinde. “Tembelim” diyor ama bence doğru değil aslında o isteksiz. İsteseydi neler yazabileceğini delili de bu kitaptaki yazıları.  

* “Yazdıklarımı Unutmadan”, Tuğrul Tanyol, Vapur yay. Nisan 2025. 

Yorum yapın