“Bâbıâli’nin Kütüğünü Tutan Adam” kimdi? | Metin Celâl

Temmuz 2, 2025

“Bâbıâli’nin Kütüğünü Tutan Adam” kimdi? | Metin Celâl

Pul, para, kartpostal, kelebek, şişe, oyuncak, mücevher, giysi, deniz kabukları, plak, film afişi… Akla gelen, gelmeyen hemen her şeyin koleksiyonunu yapmak mümkün. Yeter ki o konuya merak sarın, tutkuyla bağlanın. Reşid Halid Gönç de böyle tutkulu bir koleksiyoncuymuş. Öyle tutkuluymuş ki koleksiyonunu daha çok geliştirebilmek için iyi bir maaş getiren müdürlük görevini 50 yaşındayken terk edip gazetelerde üç kuruşluk işler yaparak, gecelerini sabahçı kahvelerinde ya da gazete yazıhanelerinde masaların üzerine yatarak geçirmeye başlamış.


Reşid Halid Gönç 25 Ocak 1892’de İstanbul’da doğmuş. Çocukluğu Osmanlı paşalarından dedesi Said Efendi’nin Laleli’deki konağında geçmiş. Babası da üst düzey bir devlet görevlisi olan Mehmed Halid Bey. Çok iyi eğitim almış. Başarılı bir öğrenci olmuş. Bir dişçinin çene kemiğini kırması ve çenenin düzgün tedavi edilememesi hayatının dönüm noktası olarak görülüyor. Tedavi için gönderildiği Paris’te öğrenim görmüş.
II. Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul’a dönmüş, eğitimini Kadıköy’de ki Fransız Frères Mektebi’nde (bugünkü Saint Joseph Koleji) sürdürmüş. Eğitimine Almanya’da Berlin Üniversitesi’nde devam etmişse de savaş çıkınca Türkiye’ye dönmek zorunda kalmış. 1926’da Telefon Şirketi’nde göreve başlamış ve 50 yaşında gazeteci olmaya ve koleksiyonuna yoğunlaşmaya karar verene kadar orada görev yapmış. Müdürken görevinden istifa etmiş. Bunda annesinin ölümü ile iyice yalnız kalmasının da etkisi olduğu düşünülüyor. 1943’de Vakit gazetesinde çalışmaya başlamış. Sonra Sedad Simavî’nin başkanlığını yaptığı Matbuat Cemiyeti’nin arşivini tasnifle görevlendirilmiş. Tan ve Zaman gazetesinde çalışmış. Son görev yeri, uzun yıllar arşiv memurluğu yaptığı M. Faruk Gürtunca’nın Her Gün gazetesi olmuş.
Reşid Halid Gönç’ün koleksiyon merakında diplomat ve yazar olan amcası Mehmed Galib Bey’in bilerek ya da bilmeyerek etkisi olduğu anlaşılıyor. Onun sayesinde, 1909’dan itibaren edebiyat ve basın çevreleri ile tanışmış. Sonra da yazarların, gazetecilerin el yazılarını, fotoğraflarını toplamaya başlamış. Bu koleksiyon zamanla “Dünyanın en enteresan yazı ve resim koleksiyonlarından biri” olacaktır ama temelinde o zamanların ünlülerin fotoğraflarını toplama, defterlere ünlülere yazdırma gibi adetlerinin etkisi olduğunu düşünüyorum.
Osmanlı döneminde, meşhur kişilerin el yazıları ve imzalarının yer aldığı hatıra defterleri oldukça yaygınmış. Bu tür defterlere “Hutût-ı Meşâhir” veya “Defter-i Meşâhir” denilirmiş. Bu defterlerde genellikle hattatlar, ressamlar, ilim adamları ve devlet adamları gibi önemli şahsiyetlerin yazıları bulunurmuş. Örneğin Süheyl Ünver’in 20. yüzyılın ilk yarısında oluşturduğu “Defter-i Meşahirler”i, devrin önde gelen şahsiyetlerine ait özel notlar, şiirler, hüsn-i hat istifleri, resimler, imzalar, tarih ve mühürler içeriyor. Midhat Cemal Kuntay, Ali Fuad Türkgeldi gibi isimlerin de bu tür koleksiyonları varmış.
Koleksiyon fikrinin kaynağı bu defterler olsa da Reşid Halid Gönç’ünki oldukça kendine has ve farklı. Bir kere Reşid Halid Gönç bu işi yaşamının tek nedeni haline getiriyor. Yani büyük bir tutkuyla bağlanıyor ve koleksiyonunu geliştirmek için işi dahil her şeyinden fedakarlık ediyor. Gazetecilik, muharrirlik, şairlik, avukatlık, tarihçilik, doktorluk, aktörlük, mûsikişinaslık gibi mesleklere mensup olup da yazı yazan küçük büyük herkesin resim ve el yazısını toplamayı hedefliyor. Yani niyeti oldukça büyük bir koleksiyon oluşturmak. Bizzat evlerine, iş yerlerine giderek ya da mektupla fotoğraf ve yazıları topluyor ve bunları 18×24 boyutunda hazırladığı özel kartonlara yapıştırıyor.


Gönç, 12 Ekim 1929’da Yusuf Ziya Ortaç’la başladığı koleksiyonuna 1966’da ölümüne kadar devam etmiş ve 1500 kadar kartonda 1200 kişiden yazı ve fotoğraflar toplamış. “İstersin, verirler” diye düşünülebilir ama bu hiç de kolay bir iş değil. Bir kısmını aile bağlarıyla ya da daha sonra Cağaloğlu’nda kurduğu ilişkilerle tanısa da bir kişiye bir satırı yazdırmak bile hemen olmayabiliyor, defalarca gidip gelmek gerekebileceği gibi, sinirli şahıslar tarafından kovulmak, kovalanmak da mümkün. Üstelik Ankara’da Dikmen’de yazı ve fotoğraf almak için evine gittiği Aka Gündüz örneğinde olduğu gibi köpeklerin kovalaması, elektrik direğine tırmanarak kurtulması gibi felaketler de var. Reşid Halid Gönç yaşadıklarını, koleksiyonu toplamak için nasıl yöntemler geliştirdiğini ustaca bir mizahla anlatıyor.
Çoğu insan tarafından anlamlı bulunmayan bu koleksiyon merakı nedeniyle pek ciddiye alınmasa, gazeteci ya da yazar sayılmasa da Reşid Halid Gönç’ün çok iyi bir gözlemci, iyi bir portre yazarı olduğu anlaşılıyor. Reşid Halid Gönç’ün bu niteliklerini İbrahim Öztürkçü’nün “Bâbıâli’nin Kütüğünü Tutan Adam, Reşid Halid Gönç, Hayatı, Koleksiyonerliği ve Edebî Portreleri” adlı çalışmasından ve “Eski İstanbul’dan Yapraklar” adlı derlemeden anlıyoruz. Öztürkçü, Reşid Halid Gönç’ün ayrıntılı biyografisini kaleme almakla kalmamış, onun “Benim Gözümle Yazı Yazanlar” ve “Koleksiyonumu Nasıl topladım?” başlıklı yazı dizilerine de kitapta yer vermiş. Yazılarda Ebüzziya Tevfik’ten Recaizâde Mahmud Ekrem’e, Abdülhak Hâmid’den Cenab Şahabeddin’e, Mehmed Rauf’tan Ahmed Rasim’e, Müfid Ratib’den Nigar Hanım’a birçok isim portre yazılarıyla anlatılıyor. Bu sayede Gönç’ün ne kadar iyi bir yazar olduğunu, gözlem gücünü, tatlı dilli anlatımını da örneklerle öğrenmiş oluyoruz.
“Eski İstanbul’dan Yapraklar”da da Gönç “Osmanlı dönemi İstanbul’una dair gözlem ve tespitlerini, eski konak ve köşk hayatındaki yaşam ve ilişkiler yumağını, Ramazan iftarlarını, Ramazan gecelerini ve eğlencelerini, saz ve söz âlemlerini, sünnet düğünlerini, meyveleriyle meşhur bağ ve bahçeleri, sosyal hayatta karşılaşılan ilginç tipleri, gündelik hayattan kesitleri, eğlence şekillerini, eski İstanbul şıklarının alışveriş ettikleri mağazaları bize tertemiz bir İstanbul Türkçesiyle hasretle anlatmakta”.
Reşid Halid Gönç yaşarken beğenip takdir edenler olsa da kıymeti pek bilinmemiş, hatta koleksiyonunun önemini kavrayamayan bazılarının alay konusu olmuş ama geriye büyük bir eser bırakmış. Sayesinde geçen yüzyılda basın ve edebiyat dünyasında yer almış isimlerin neredeyse tamamını anımsamış oluyoruz ki özellikle basın tarihi ve edebiyat araştırmacıları için önemli bir kaynak niteliği de taşıyor bu koleksiyon.
Peki bu koleksiyon şimdi nerede? Reşid Halid Gönç’ün el yazısını topladığı kişilere ait kartonla rın bugün nerede ve kimde olduğu bilinmiyor. Bazı fotokopiler Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne ulaşmış. 1984 – 88 yılları arasında Ayhan Yetkiner ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti hayırlı bir iş yapmış bu koleksiyondan örnekleri 3 cilt halinde, “Reşid Halid Gönç”ün Koleksiyonundan Bab-ı Ali’nin Hatıra Defteri” adı ile yayınlamış. Baskısı çoktan tükenen kitap şimdi müzayedelerde yüksek fiyatlarla alıcı buluyor.

  • Bâbıâli’nin Kütüğünü Tutan Adam, İbrahim Öztürkçü, Ötüken Neşriyat, 2025.
  • Eski İstanbul’dan Yapraklar, Reşid Halid Gönç, Ötüken Neşriyat, 2024.

edebiyathaber.net (2 Temmuz 2025)

Yorum yapın