Ayşegül Kocabıçak’a 6 soru | Can Öktemer

Temmuz 24, 2020

Ayşegül Kocabıçak’a 6 soru | Can Öktemer

En son okuduğunuz kitabın adı nedir?  İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?

En son okuduğum kitap YKY’dan çıkan “Şeylerin Masumiyeti”. Kitap Masumiyet Müzesi’deki eşyalar üzerinden romanın yazım serüvenini, dönemin İstanbul’unu ve Orhan Pamuk’un hayatından kesitleri anlatıyor.

Ben bir kitabı seversem, o kitabın peşinden giderim. Aslında sevdiğim her şeyin ya da herkesin peşinden gidiyorum sanırım ve bu kitaplarda da böyle devam ediyor. Yazar o kitabı nasıl yazmış, nerede yazmış, öncesinde ne tür ve ne kadar araştırma yapmış, ne hissetmiş, nerelerde bulunmuş gibi soruların peşinden gidip cevapları bulmayı, en azından bulmak için çabalamayı seviyorum ve Masumiyet Müzesi hakkında böyle bir kitap olduğunu öğrenince de hemen alıp okudum. Çok güzeldi. Hem kitabı tekrar okumuş gibi oldum hem de müze, kitap kahramanları, İstanbul ve Orhan Pamuk hakkında yeni bilgiler öğrendim.

Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?

“Aristo Fizik’inde ŞİMDİ dediği tek tek anlar ile ZAMAN arasında ayrım yapar. Tek tek anlar, tıpkı Aristo’nun atomları gibi bölünmez parçalanmaz şeylerdir. Zaman ise bu bölünmez anları birleştiren çizgidir. Yaşadığım hayat, ZAMAN’ı yani Aristo’nun şimdi dediği anları birleştiren çizgiyi hatırlamanın çoğumuz için pek acı verici olduğunu bana öğretmiştir. Hayatımızı Aristo’nun zamanı gibi bir çizgi olarak değil de, böyle anların tek tek her biri olarak düşünmeyi öğrenirsek, sevgilimizin sofrasında sekiz yıl beklemek bize alay edilecek bir tuhaflık, bir saplantı gibi değil, şimdi yıllar sonra düşündüğüm gibi Füsunların sofrasında geçirilmiş 1593 mutlu gece gibi gözükür.”

Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?

Hepsi diyebilirim. Kitap adı ya da yazarıyla ilgimi çeker, içeriğini araştırır, alırım.

Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?

Çok var, olmaya da devam edecek sanırım ama yetişkin kitaplarından Tante Rosa, çocuk kitapları arasında ise Şeker Portakalı.

Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?

Benim hiç yazar olma hayalim yoktu. Ben sadece kendime yazıp, defterlerde ve bilgisayarımda saklıyordum. Yazdıklarımı okumak isteyecek insanlar olabileceğini de hiç düşünmezdim. 2012 yazıydı, uzun zamandır yurtdışında yaşayan en sevdiğim çocukluk arkadaşımla buluşmuş, evde kız kıza sabahladığımız bir gece, bilgisayarımda bekleyen birkaç denemeyi ilk ona okuttum. Çok cesaretlendirdi beni, ilk kitap onun desteğiyle ortaya çıktı ve sonrası hiç ummadığım şekilde devam ederek bugüne geldi.

Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?

Benim okuma alışkanlığım var aslında. Yazma alışkanlığım yok. Yazmak uzun uzun okuduktan sonra birden ortaya çıkıyor ve konu kendini yazdırana dek peşimi bırakmıyor, sürekli zihnimi meşgul edip, “hadi beni yaz, hadi beni yaz!” diye tırmalamaya başlıyor ve işte o noktadan sonrası biraz acılı ve acıklı oluyor. Çünkü tam zamanlı memuriyet hayatım var, hem de sağlık çalışanı olanından. Üstüne iki tane genç insana annelik ediyorum ve iki de sevimli kedim var. Kendime ait bir odam yok, iki yıl önce bir çalışma masam oldu, salonun köşesinde duruyor. Sessiz ortamlarda yazmayı çok seviyor ve tercih ediyorum ama benim için yazmak için “zaman yaratmak” bile oldukça lüks ve yeterli.

Bana bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim, sevgimle…

edebiyathaber.net (24 Temmuz 2020)

Yorum yapın