Bir kadından tüm kadınlara mektup | Özlem Karahan

Şubat 8, 2022

Bir kadından tüm kadınlara mektup | Özlem Karahan

“Genç bir kadın olmak, kendi yok oluşunla sayısız şekilde yüzleşmek ya da ondan veya onun bilgisinden kaçmak yahut da aynı anda bunların hepsidir.” diyor Rebecca Solnit, Minotor Kitap etiketiyle Türkçeye çevrilen kitabı Yokluğumdan Aklımda Kalanlar’da. 

Var olabilme savaşının öyküsü

Solnit günümüzün en cesur, entelektüel ve yaratıcı yazarlarından biri. Yol Aşkı- Yürümenin Tarihi, Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar (ki bu konudaki bir makalesi, bugün Oxford sözlüğüne bir erkeğin genellikle bir kadına tepeden ve küçümseyici bir tavırla bir şeyleri sürekli açıklaması olarak giren “mansplaining” kelimesinin doğuşuna ilham oldu), Karanlıktaki Umut, Kaybolma Kılavuzu ve daha birçok eseriyle genel geçer tüm bakış açılarına incelikle ve derin bir bilgi birikimle yıllardır meydan okuyor. 

Kitaplarında, makalelerinde kişisel deneyimlerini akademik çalışmalar, tarih ve popüler kültürle bir araya getirerek oldukça özgün bir dil kuran tarihçi, yazar ve aktivist Rebecca Solnit, Yokluğumdan Aklımda Kalanlar’da kendini mercek altına alarak, çevresine dair deneyim ve gözlemlerini anlatarak tüm kadınların ortak hikâyesini, “bu erkek dünyada kadın olarak var olabilme savaşı”nı anlatıyor. Bugün dönüştüğü kadının ve onun fikir dünyasının zaman ve mekân boyunca şekillenişinin izini sürüyor; bunun da tüm kadınlara pusula olmasını istiyor. 

Mesele kadınların her alanda “yoklaştırılması”

Anı türündeki kitap, 1980’lerin başında, 19 yaşındayken taşındığı San Francisco’da, siyahların yoğun olarak yaşadığı bir mahalledeki stüdyo daireye taşınmasıyla başlıyor. Solnit orayı; “O daire benim sığınağım, kuluçka makinem, kabuğum, çapam, çıkış takozumdu,” sözleriyle anımsıyor. 

O günlerde bir yandan üniversite eğitimini alıyor, bir yandan kendini ve dünyayı tanımanın peşine düşüyor. Edebiyatta, sinemada, sokakta, iş dünyasında, aşkta; kısacası her yerde her zaman kadınların dışlanmış ve aşağılanmış olduğunu gördükçe ve kendisi de yaşadıkça, bir kadın olarak “yokluğunu” idrak edişini ise “Yokluk sanatında uzmanlaştım, çünkü var olmak çok tehlikeliydi,” diye anlatıyor.

Solnit, kadınların gölgeye indirgenmesinin ve üzerlerinde bu şekilde tahakküm kurulmasının aşamalarını örneklerle anlatıyor. İlk bölümlerden biri, yıllar önce bir arkadaşı tarafından kendisine verilen ve kitaplarının çoğunu üzerine yazdığı zarif küçük masanın öyküsüyle açılıyor: “Arkadaşım bana masayı vermeden bir yıl kadar önce, eski erkek arkadaşı tarafından onu terk etmesinin cezası olarak on beş defa bıçaklandı.” Bir metafor olarak, bu masanın öyküsü yazar için çok önemli: “Biri onu susturmaya çalışmış, sonra da arkadaşım bana kendi sesim için bir platform sunmuştu.”

Solnit yakın arkadaşlarının başına gelenleri ve kendi yaşadıklarını bir araya getirerek feminizmle ilk yakınlaşmasını yaşıyor böylece.

Sorunu anlatırken çözüm yollarını da sunuyor

Kitap başta tamamen otobiyografik bir anlatı gibi dursa da sonraları tipik Solnit metnine dönüyor: Eşitsizliklerin görünen ve görünmeyen yüzlerini tek tek ortaya döküyor, aydınlatıyor, öğretiyor; birlikte yaşamanın yollarını gösteriyor. Kurgusal olmayan bu metinler, okurun bahsedilen her konuyu başka bir bakış açısından görmesini sağlayacak kadar güçlü ve derin. Böylece atmosferde sıklıkla yerini alan empati; anlattıklarında ve taleplerinde öfke değil, şefkat ve cesaretlendirme arzusuyla hareket ettiği duygusu yazarın tüm dünyada bu kadar seviliyor olmasının başlıca nedenlerinden biri.

Bir kadın olarak erkekler ve eril kültür tarafından nasıl baskılandığını, aşağılandığını, dışlandığını, yok sayıldığını açık yüreklilikle anlatırken, bir yandan bugün de aynı şeylerle karşılaşan genç kadınlara cesaret veriyor, amacının da bu olduğunu; “Ben varım. Fakat arkamdan gelen genç kadınların o eski engellerin bazılarıyla hiç karşılaşmamasını dilemem mümkün; yazılarımın bir kısmı da hiç değilse bu engellerin bazılarının adını vermek suretiyle bu amaca ulaşmayı hedefliyor.” cümleleriyle ifade ediyor.

Solnit şimdiye kadar tüm anlatılarında tarihten ancak bugünün sorunlarının çözümüne hizmet etmesi şartıyla faydalandı. Yokluğumdan Aklımda Kalanlar her ne kadar yazarın kişisel tarihinin anlatısı olsa da bugün yolun başındaki genç kadınlara erkeklerin ve eril sistemlerin dünyasında “yok kalmak” yerine “var olmak” mücadelesi için cesaret verme amacı taşıyor. Bu kitap, bir kadından tüm kadınlara mektup olarak okunmalı. 

Solnit’e göre güç, dayanışmada

Yazar yaşadıklarının benzersiz olmadığının farkında: “Bunları anlatmamın sebebi hikâyemin sıra dışı olduğunu düşünmem değil, aksine son derece sıradan olması. Dünyanın yarısının üstü kadınların acıları ve korkularıyla, daha doğrusu bunların inkârıyla kaplı halde. Altta yatan hikâyeler gün ışığına çıkarılmadan bu durum değişmeyecek.” 

Yokluğumdan Aklımda Kalanlar’ın, yazarın hayatına öncekilerden çok daha yakın bir açıdan şahitlik etme fırsatı sunacağını umanlar hayal kırıklığına uğrayabilir. Evet, bizzat kendi yaşadıklarını anlatıyor Solnit ama yine anlatısını hayatından belli bir mesafe ötede tutmayı başarıyor. Bu usta anlatıcı, kendi hikâyesini anlatırken merkeze kendi hayatını değil de bir kadın için erkek dünyası, yayıncılık kültürü, sanat kültürü, sinema kültürü ve tüm bunların karşısında bir kadının eğer kendine güvenmezse ne kadar kolaylıkla ezilip yok edilebileceğini alıyor. Sürekli olarak bireysel hikâyelerine değil, bu deneyimlerin her yerde hâlâ yaşanıyor olmasına odaklanılması gerektiğini vurguluyor, gücü dayanışmada buluyor. 

Burada anlatılanlar erkeklerin kadınları susturma çabaları değil. Böyle tanımlamak tüm metni eksik yorumlamak olacaktır. Burada anlatılanlar, erkeklerin kadınların kendilerini gerçekleştirmelerini, var olmalarını engelleme çabaları. Bir sanatçı olarak sarf ettiği; “Kendilerinin sanatçı, benimse seyirci olduğuma ikna olmuş görünen etrafımdaki erkeklerle de gizlice mücadele ediyordum,” cümlesi ve “Çevrenizdeki sanat size çenenizi kapatıp bulaşıkları yıkamanızı söyleyip duruyorsa nasıl sanat yaparsınız?” sorusu metnin ana meselesinin en açık ve çarpıcı ifadesi olarak metinde yerini alıyor.

Yokluğumdan Aklımda Kalanlar, genellikle figür-zemin ilişkisini tersine çeviren, bir yazarın ve onun sesinin belirli bir kültürel çevre ve bir dizi tesadüfi etkiyle şekillenmesini, var olmasını anlatan bir kitap.

Kaynak: “Yokluğumdan Aklımda Kalanlar”, Rebecca Solnit, Minotor Kitap, 257 Sayfa 

edebiyathaber.net (8 Şubat 2022)

Yorum yapın