Yurdagül Şahin: “Özgürlüğümün tek sınırı benim hayal gücüm.”

Temmuz 30, 2020

Yurdagül Şahin: “Özgürlüğümün tek sınırı benim hayal gücüm.”

Söyleşi: Didem Görkay

2018 GİO Öykü Kitabı Ödülü sahibi Yurdagül Şahin’le DEX tarafından yayınlanan son öykü kitabı Av hakkında görüştük.

Yurdagül Hanım, öykülerinizdeki olay örgüsünü oluşturmak için disiplinler arası bir bilgi dağarcığını kullandığınız dikkat çekiyor. Çalışma biçiminizden bahsedebilir misiniz? Beslendiğiniz alanlar, ilgileriniz, esin kaynaklarınız…

Yaşamdan, doğadan, insandan, sanatın tüm dallarından besleniyorum.  Yüreğime dokunan, beni heyecanlandıran hikâyeler anlatıyorum.  Bazen türünü, okur kitlesini hedefleyip baştan sona olay örgüsünü kurguluyor, paragraf paragraf ilerleyerek eserimi tamamlıyorum bazen de bilimkurgu, fantastik, klasik edebiyatın türlerine değil hikâyenin ve kalemimin beni sürüklediği yere yolculuğa çıkıyorum.

Genel olarak ilham gelmesini beklemeden düzenli olarak yazmaya çalışıyorum. Yazmak bir öğrenme süreci benim için, araştırmayı, öğrenmeyi, yeni, farklı alanlar denemeyi, kendimi zorlamayı seviyorum. Örneğin Av kitabımdaki aşkın aldatmanın iki boyutlu dünyada düellosu “Çizgiler ve Aşk” öykümde “Gerçeği …… kadar iyi yansıtan” cümlesi içinde kullanacağım ressam ismi için gerçekçilik akımı ressamlarını tarayıp hayatlarını, eserlerini inceleyip öykümün dokusuna, genel atmosferine uygun olarak Gustave Courbet’i seçtim. Yazdığım konuya göre ayrıntıları öğrenip detayları düşündükçe kurguladığım öykü atmosferi gerçeğe dönüşmeye, yarattığım karakterler yaşamaya başlıyor. Yaratma sürecim genel olarak böyle olunca da araştırma sürem yazma süremi hep aşıyor. Hem farklı edebi türlerde hem de çocuklar ve yetişkinler için yazmamın itici gücü, büyüsü de bu, bilgi dağarcığımı geliştirmek ve yazma tutkum.  

Cesur Yeni Dünya, Çocukluğun Sonu ya da daha yakın tarihli İnsanlar… Bilimkurgunun kültleri …  Kitabınızdaki Yeni Bir Tür adlı öykünüzü de düşündüğümüzde son dönemde yerli ve yabancı bilimkurgu kurmaca metin üretimini nasıl değerlendirirsiniz?

Birbirimizle temasın yasak olduğu, evlerimizde kaygı ve korkuyla kuşatıldığımız koronavirüs salgını günleriyle, yalıtılmışlık, yalnızlık ve korkuyu ana unsurlar olarak kullandığım ‘Yeni Bir Tür’ öykümdeki virüslerle dünyanın yok olması fantezisinin örtüşmesi tuhaf bir tesadüf oldu. Gerçekle olağanüstü arasındaki sınır yok olup kurgu gerçeğe döndü sanki. İnsanın teknolojiyle, bilimle, doğayla ilişkisine dair öngörülerimde ve eleştirilerimde maalesef haklı çıktığımı söyleyebilirim.

Yaşadığımız bugünler bilimkurgu edebiyatının kehanetlerini de aşan dijital bir döneme evrilecek gibi görünüyor. Fransız Devrimi ve sonrası Avrupa’nın savaşa, kana boğulduğu dönemde nasıl gotik edebiyat zirve yaptıysa, dünya savaşları sonrası güvensizliğin, kaygıların artmasıyla distopya edebiyatı hızla geliştiyse bu değişimin de edebiyatta, sanatta mutlaka karşılığı olacağına inanıyorum. “Ne zaman sözler ve şeyler birbirini tutmamaya başlar, o zaman bilimkurgu, fantezi yükselir,” diyen Foucault’nun sözlerine katılıyor, yerli ve yabancı bilimkurgu kurmaca metin üretiminin hızla artacağını ve gelişeceğini düşünüyorum.

Sarkaç’ta dil ve anlatımınız öteki öykülerinizin nesnele yakın söyleminden farklı olarak daha duygusal bir tonda. Dili bu şekilde farklı yönleriyle kullanmanız ve üslup arayışlarınız hakkında neler söylersiniz?

Yazmak dil ve kelime ustalığı gerektiren eğitici, oldukça keyifli, sonsuz bir yolculuk benim için. Öğrenmekten, denemekten korkmadan kelimelerin, cümlelerin peşinde tutkuyla koşarım, duygularımın gizlerine erişir, hem hayatı hem kendimi keşfeder, her ikisini de yeniden yaratırım. Özgürüm, özgürlüğümün tek sınırı benim hayal gücüm. Yazma serüvenim, kurgularım, karakterlerim, tasvirlerim, hayal gücümle, anlatım tarzımla kendime olduğu kadar kendim olma, kendim gibi yazma yolculuğumdur aynı zamanda.

Yolcu’da kadına yönelik şiddet yer alırken Bizim Yazlık Site’de çevreye verilen zarar temaları işlenmiş. Sizce edebiyatın toplumsal ve ekolojik sorunlarla ilintili olarak nasıl bir yaklaşımı ve işlevi olabilir?

Edebiyatla ilgili genelleme yapmak yerine benim tercihim demek daha doğru olacak sanıyorum. Toplumun, doğanın çığlıklarını duymamak benim için mümkün değil. Yazarken günlük hayatı doğal ortamından çıkararak tekin olmayan dünyalara, fantazyaya dönüştürmeyi sevdiğim gibi insanı, toplumsal tedirginlikleri, korkuları deşmeyi, simgelemeyi de seviyorum.

Doğa ya da insan katliamı gibi burnumuzun ucunda yaşanan, göre-duya, körleştiğimiz, duyarsızlaştığımız olayları fantazyanın, bilimkurgunun yarattığı yabancılaştırma etkisini kullanarak burnumuzun ucundan alıp uzaklaştırarak, olayların yeniden görülmesini, sorgulanmasını, üzerinde yeniden düşünülmesini sağlamaya çalışıyorum tabi ki hem edebiyatın kendine has tadını hem de hayal gücünün zenginliğini birlikte sunarak.

Bazı öykülerde iyilerin kazandığını görüyoruz. Mesaj kaygınız var mı?

Ben çocuklar için de yazıyorum ve çocuklar için yazarken mesaj kaygısı taşıyorum. Çünkü çocukların yaşlarına göre gelişimleri farklı, bu özellikleri geliştirecek, destekleyecek ama eğlenceli bir biçimde yazmak gerekiyor tabi ki edebiyatın estetiğini unutmadan. Çocuk kitabı yazarının çocuğa kitap sevgisini kazandırmak gibi bir sorumluluğu olduğunu da düşünüyorum ayrıca.

Yetişkinler için yazarken mesaj kaygım yok aksine direk mesaj vermekten özellikle kaçınıyorum ama bazen duyarlı olduğum konular kalemime yansıyor, dolaylı da olsa satır aralarına kendiliğinden girip yerleşiveriyor. 301 madencimizi kaybettiğimiz Soma faciasından sonra yazdığım, 2016 yılında yayımlanmamış öykü dalında Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği’nden başarı ödülü aldığım Sıra Dışı Bir Toplantı öyküm böyle bir kurmaca örneğidir.

Av’ın bağlamında kalırsak, korku edebiyatını işlemeniz dönemsel sürecin kaotik olmasından mı kaynaklı yoksa size özgü bir seçim mi?

Av kitabım sadece korku hikâyeleri içermiyor. Fantastik tozuna bulanmış, biraz bilimkurgu, biraz korku, gerilimle tatlandırılmış öyküler olarak tanımlıyorum kitabımdaki öyküleri.  Av’ın tamamı birbirine benzemez öykülerden oluşuyor, her öykünün farklı dünyası ve farklı kurgusu var. Örneğin kitabıma ismini veren Av öykümdeki yirmi dört saat yeryüzünü gözetleyen, tüm sokakları, ağaç altlarını, en kuytu köşeleri gören, kocaman gökyüzünü kaplayan göz metaforu vicdandır aslında. Üstte akan korku, gerilim izleğinin altında korkunç bir iç hesaplaşma, insanın kendi vicdanıyla yüzleşmesi yatar. Dileyen derin alt metinlere odaklanır, felsefi çözümlemelere göre okur, dileyen öykülerin ortak izleği gerilime bırakır, heyecanla bilinmeyen, tuhaf dünyalara sürüklenir, dileyen okur da edebi anlamlara açar sayfaları, kimi de tümünün hazzına bırakır kendini. Kısaca Av okura çok katmanlı okuma vadediyor ve okuyucuyla arasındaki etkileşime, her okura göre yeniden yaratıyor kendini.

Taslaklarınızı öykü ya da romana dönüştürürken nasıl bir süreç işliyor?

Aslında yaratma sürecimi anlatmam biraz zor. Av kitabıma ismini veren Av öyküsü ilk paragraftan başlayarak akmış, kendini kendini yazdırmış, tamamlanıncaya kadar da başka hiç bir şey yapmama, uyumama dahi izin vermemiş bir öyküdür. “Asansör” ve “Sıra Dışı Bir Toplantı” öyküleri ise baştan sona olay örgüsünü kurguladığım, sonunu belirleyip o sona doğru paragraf paragraf ilerleyerek tamamladığım öykülerdendir. “Çizgiler ve Aşk” öyküsü ise tam tersi, aldatılanın aldatanı silip yok etmesinden yola çıkarak sondan başa doğru yazdığım bir öyküdür. Kısacası yazdığım her hikâyenin bir de yazılış öyküsü var. Yazarken tek ihtiyacım yalnız olabileceğim sessiz bir ortam, çünkü yazarken dünyadan ayrılır, hayattan kopar kendi içimde kaybolurum.

Son dönemde neler okudunuz?

Halikarnas Balıkçısı-Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın Anadolu Efsaneleri ve Anadolu Tanrıları, Kurt Vonnegut’un Kedi Beşiği ve Jerzki Kosinski’nin Boyalı Kuş’u.

Yurdagül Hanım son olarak okurlarınız önümüzdeki dönemde sizden neler okuyabilir, masanızda neler var?

Masamda yazmakta olduğum farklı türlerden öyküler hep var. Tamamladığım ama henüz okurlarıyla buluşmayan eserlerim arasında ise ana akım edebiyat türünde öykülerimi derlediğim yetişkinler için bir öykü kitabı, Denizdeki Hayalet çocuk romanım ve animasyon senaryom var. Romanı ve senaryosunu birlikte yazdım. Senaryom Denizbank ve Türsak Vakfı’nın düzenlediği 4. İlk Senaryo İlk Film yarışmasında 371 eser arasından finalist oldu, sonuç henüz açıklanmadı. Yönbulucu- Krak Kelebeklerinin İnanılmaz Yolculuğu çocuk romanım bir animasyon şirketi tarafından çizgi film teklifi almıştı, senaryo yazmaya bu teklifle başlamıştım. Yönbulucu romanımın senaryosunu da yazdım, hazır. Umarım koronavirüs sonrası hayat biraz daha normalleşir, okurlarım eserlerimi hem okuyup hem izleyebilirler.

edebiyathaber.net (30 Temmuz 2020)

Yorum yapın