Yeni bir rotanın başkaldıran öyküleri: Ufak Tefek Olaylar |  Yağmur Yıldırımay

Ocak 23, 2023

Yeni bir rotanın başkaldıran öyküleri: Ufak Tefek Olaylar |  Yağmur Yıldırımay

“Burada, bu kitapta, arzularımıza ve onların doyurulmasına yönelik her şey yazıyor. Bu kitabı okuyunca arzularımızın ne kadar boş şeyler olduğunu anlayacaksın. Aynı zamanda başkalarının arzularını doyurmanın ne kadar kolay olduğunu, ama kendi arzularımızı doyurmanın ne kadar zor olduğunu fark edeceksin.”

1905 yılında Petersburg’da doğan Daniil Harms, üniversite yıllarında “sosyal bilinç aşılayan” etkinliklere dahil olmadığı için okuldan atılır ve itirazlarını doğrudan sanatın kendisine yapan avangart hareketin içinde yer alır. Bu süreçten sonra bir kırılmanın, yeni bir yolun temsilcisi konumundaki Harms, yaşadığı dünyayı kendine göre yorumlar ve Sovyet otoritesinin yerleşik algısını edebiyat aracılığıyla yıkmaya çalışır. Çeşitli türlerde kalem oynatan Harms için ideal olan, kuralların pürüzsüz ve eksiksiz yanını bir kenara bırakıp absürt olandan, soyuttan yararlanarak yeni bir hayat, edebiyat keşfetmektir. Bu keşif sürecinin etkileyici ürünlerinden biri, eleştirinin olduğu yerde kendine yer bulan öyküleridir. Harms’ın öyküleri bu ay içinde Osman Çakmakçı’nın çevirisiyle Ketebe Yayınları tarafından okurla buluştu. Farklı formların kullanıldığı, başka imkânların zorlandığı öyküler, gelenekselin izlerini silerken keşfetmenin bitmeyen bir süreç olduğunu da gösteriyor.

Daniil Harms, 1927-1930 yılları arasında Petersburg’da materyalist ve idealist düzene başkaldıran OBERİU (Gerçek Sanat Topluluğu) grubunun içinde yer alır. Kendini “sanatının dürüst işçisi” olarak tanımlayan Harms, üyesi olduğu grubun “nesneyi köhnemiş eski kültürlerin çöplüğünden kurtarmak” şiarını benimser. Bu sebeple öykülerinde görünenler, pek de sıradan değildir. Kalıplaşmış tasvirlerin karşısında duran yazar Ufak Tefek Olaylar’ın ilk öyküsünde “kuramsal olarak kızıl saçlı bir adam”dan bahseder. Ağzı, burnu, bacakları; hiçbir şeyi olmayan bu adam hakkında insanlar sürekli konuşur, ama kimse, kimin hakkında konuştuğunu bilmez. Bu, muktedire karşı alınan müstehzi bir tavırken diğer yandan yok olmanın ya da ettirilmenin örtük bir eleştirel hali, trajik bir tarafıdır. Durmadan konuşan bu insanlar, “Çivi Gibi Yere Çakılan Kadın” öyküsündeki gibi düşünmeden hareket ettikleri için birbiri ardına ölen insanlardır. Yaşadıkları dünya ise “Bir Sone” öyküsündeki gibi sözlerin anlamının yittiği bir dünyadır: Öyküde anlatıcı, 7’nin mi 8’in mi daha önce geldiğini unutur. Tanıdığı tanımadığı herkese bunu sorup öğrenmeye çalışır ama cevap verenlerin “sözlerinin hiçbir anlamı yokmuş” gibi gelir anlatıcıya. Bir bahçeye gidip koyu bir tartışmaya girerler ki banktan düşen bir çocuk çene kemiğini kırar, bu insanlar da evlerine dağılır. Absürdün sınırlarına dayanan bu öykü, insanın düşünce kabiliyetinin nasıl köreltildiğinin bir imgesi olur. “Proletarya diktatörlüğüne karşı protesto”yu benimseyen Harms, akıldışı öyküsüyle rejimin alıkoyan ülkülerini eleştirir.

Daniil Harms’ın bu “öteki” tarafta oluşu, Ufak Tefek Olaylar’daki tüm öykülerin formuna da sirayet eder. Bir öykü hariç kısa öykülerden oluşan bu kitapta bir oyun perdesinin de form olarak kullanıldığını görürüz. Mesela “Puşkin ile Gogol” öyküsünde birbirlerinden nefret eden, öfkeli Puşkin ve Gogol bir sahnede karşı karşıya gelirler, birbirlerinin ayağına takılıp düşüp dururlar, kızarlar birbirlerine sürekli. Bir perde formundaki öyküsüyle yazar, bu isimleri anarak Rusya’nın modernleşme sürecini eleştirir gibidir. Belki de bu, “Bronz Süvari”nin yaratıcısına bir sitemdir, zira “Puşkin’in Yaşamından Anekdotlar” öyküsünde şöyle tarif eder onu: “Yemekten sonra Puşkin hamakta uyurdu. Pis kokan köylülere rastladı mı başını sallayıp parmaklarıyla burnunu sıkardı. Pis kokan köylüler de kasketlerini kaşıyıp, ‘Ne fark eder ki?’ derlerdi.”

“İnsan yavaş yavaş biçimini kaybeder ve bir küreye dönüşür. Ve bir kere küreye dönüştü mü de bütün arzularını yitirir,” diyor yazar “Makarov ile Petersen (Altbaşlığı No.3)” öyküsünde. Laf kalabalıklarının, vurdumduymazlığın, kendini tatmin etmekle uğraşan ama nihayetinde altı oyulmuş fikirlerin simgesi olan insanların çaresizliğine değinir. Yaşamın tekdüze olamayacağını gerçeküstünün, absürdün desteğiyle alaşağı eder. Alışılmış olan yeknesak olanındır, insan olmak biraz da absürt olmaktır der ve elbette buna zorlayan şartları göz ardı etmez. Girmenin kesinlikle yasak olduğu yerlere girerek hayatın ta kendisi olan kaosun resmini çizer:

“Bacağı kırık küçük bir köpek kaldırıma yayılmış yatıyordu. Küçük bir oğlan çocuğu tükürük hokkasından iğrenç bir şeyler yiyordu. Bakkalın önünde uzun bir şeker kuyruğu vardı. Kadınlar yüksek sesle küfür ediyor, çantalarıyla birbirlerini itip kakıyorlardı. Köylü Hariton, kafayı bulmuş, kadınların önünde pantolonunu indirmişti ve etrafına küfürler savuruyordu. Çok güzel bir yaz günü böyle başlamıştı.”

Ufak Tefek Olaylar’daki öyküler çağının şartlarıyla birlikte düşünüldüğünde oldukça cesur ve başka bir söz söyleyen öyküler. İşçilerin, sokakta yaşayanların, yaşlı kadınların, şairlerin, çocukların geleneğe hapsolmuş tarafları yazarın kaleminde başka bir tarafa eğrilir. Bazen bir düşün, bir rüyanın içindedir yazar; zamanı, mekânı soyutlaştırarak muktedir olanın konforlu zeminini kayganlaştırır. Rahatsızlık duyduğu her şey üzerinde durmadan düşünmeye devam eder. Harms, her şeyi daha berrak görebilelim diye, suretin ardına olağandan uzaklaşarak bakmamız gerektiğini söyler. Mevcut olanın son olmadığına, radikal tavrın kuşkuya mahal vermeyecek şekilde doğru rota olduğuna ikna eder okurunu.

KAYNAK

M. Özlem Parer, “Rus Modernleşmesinde Son Avangart Fenomen: Oberiu (Bir Oberiu Günlüğü)”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 53, 2 (2013), s. 531-548.

edebiyathaber.net (23 Ocak 2023)

Yorum yapın