Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Ümit Can’ı, eşi Seden Hande Can ile konuştuk.

1)Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Yazılarını genellikle çalışma odasında yazar. Çok zamanlar eve iş getirdiği için kendisine küçük bir çalışma odası yaptı ve işi yoksa genelde orada yazmaya çalışır. Tabi bunu çoğunlukla oğlumuz uyuduktan sonra yapabiliyor, yoksa oğlandan pek de rahat yok. Zaten Ümit de onunla geçirdiği vakitten çalmak istemez. Bir de çok erken kalkar ve biz kalkana kadar genellikle birşeyler halletmiş olur. Zaman zaman çıktığı iş seyahatlerinde de yeni fikirler edindiğini ve bunları kaleme aldığını anlatır. Aklına gelen fikirleri genellikle telefonunun sesli notlar kısmına kaydeder ve boş zamanlarında taslak yazılarını yazdığı dosyasına ekler. Bir keresinde uçaktaydık ve yine aklına gelen bir fikri sesle kaydediyordu. Yandaki yolcunun Ümit’in yüzüne, “Ne yapıyor bu” gibisinden uzun uzun bakması komikti doğrusu.
2) Eşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Zaman zaman okuduğumuz kitapları birbirimize tavsiye ederiz ve birimiz bitirdikten sonra diğeri okur. O benden daha çok yazar tanır ve benim sevebileceğimi düşündüğü yazarların kitaplarından bahseder. Bir alışveriş merkezine gittiysek eğer, ben başka mağazalara bakarken o genelde kitapçı dolaşır ve ben yorulduğum zaman onu nerede bulacağımı bilirim. Yanına gidince de birlikte Katar’a götürmek istediğimiz kitapları seçeriz. Türkiye’ye yılda iki veya üç kere geliyoruz ve bir sonraki gelişimize kadar okuyacağımız kitapları bu gelişlerde alıyoruz. Ümit çok kereler Katar’da Türkçe kitap satan kitapçı olmamasından yakınmıştır. Kindle veya tabletten kitap okumayı hiç sevmez.
3)Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Yazdıklarını genelde ilk okuyanlardan olurum, hatta ilk ben okurum diyebilirim. Bu konuda kendimi şanslı hissediyorum doğrusu. Yazdıkça bana haber vermesini isterim. Karakterlerin gerçekçi olup olmadığını veya öyküyü fazla detaya boğup boğmadığını sorar. Eğer yazdıklarını ikinci defa okuyorsam, ilk okumamdan sonra yaptığı değişikliklerin metni nasıl etkilediğini bilmek ister. Bazen de o benden tavsiye istemeden ben veririm. İlginç bir olay yaşadığımızda “bunu yazabilirsin” derim. Bazen ilginç bulur, bazen de o konuda zaten daha önceden yazılmış bir şeyler olduğunu söyler.
4)Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Yazılarına son hallerini genellikle sabah saatlerinde verir. Akşam da yazar ama akşam saatlerini daha çok notlarını temize geçmek veya aklındakileri kâğıda geçirmiş olmak için kullanır. Akşam yazdıklarının birçok yerini sabah değiştirebilir veya detaylandırabilir. Sabahları filtre kahve sever, yazarken müzik dinlemez, karanlık veya loş ortamda asla yazamaz. Belki buna tam olarak ritüel diyemeyiz ama kırtasiye konusunda çok hassastır. Not aldığı kalemi sevmediyse, sevdiği kalemi alana kadar başka bir şey düşünemez. Koltuğu alçak geldi, klavye iyi değil, masa sallanıyor gibi ergonomik problemleri varsa da yazamaz. O sorunun giderilmesi gerekir.
5) Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Şu anda Orhan Pamuk’tan “Kara Kitap” isimli kitabı okuyor. Bir de Kamil Erdem’in “Yok Yolcu” isimli öykü kitabını. Öykü kitaplarını genellikle diğer okumaların arasına sıkıştırıp yavaş yavaş okur. Bir keresinde neden böyle yaptığını sormuştum. Her bir öykü birbirinden bağımsız ve insanda yarattığı tesir başka olduğu için art arda okumayı sevmediğini söylemişti. Bir öncekinin tesirinden çıkılması, bunun için de araya zaman koyulması gerekirmiş.
edebiyathaber.net (13 Şubat 2025)