Tomris Uyar’ın öğüdü neydi? | Metin Celâl

Eylül 27, 2023

Tomris Uyar’ın öğüdü neydi? | Metin Celâl

Kurucusu Hugh Hefner dergisini şöyle tanımlamış; “Playboy, bir Amerikan erkek yaşam tarzı ve eğlence dergisidir.” Bu yaşam tarzı içinde edebiyat da önemli yer tutuyordu ve Playboy kadrolarında dünyanın en büyük yazarlarına yer vermenin yanı sıra her sayısında öykü de yayınlıyordu. Playboy Türkiye’de de yayınlanacak öykülere özel önem veriyor, öykücülüğümüzün önemli adlarından öyküler yayınlıyorduk. Dergiye yeni öykücüler kazanmak için de bir yarışma açmıştık. (Erkek dergisi öykü ödülü verirse… | Metin Celâl | Edebiyat Haber). 

Bazı öykücülerimiz kendiliğinden öykülerini getiriyorlardı, bazılarını da biz arayıp öykü istiyorduk. Eskiden Cağaloğlu’nda dergilere uğramak, yöneticileriyle, yazarlarıyla sohbet etmek, eserleri elden teslim etmek gibi adetler vardı yani uğrayıp öykü bırakmak normaldi. Playboy’la Attilâ İlhan’ın yönettiği Sanat Olayı dergisi aynı çatı altında Karacan Yayınları bünyesindeydi. Sanat Olayı’na gelen öykücüler geçerken bize de uğruyordu. Tabii Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve onun gazeteciler ve yazarlar arasında çok popüler olan lokaliyle aynı binada olmamız da bir avantajdı. 

Örneğin Necati Cumalı ile tanışmamız ve öyküsünü yayınlamamız öyle oldu. Necati Ağabey Sanat Olayı’na uğramış, geçerken de beni görmüştü. Selamlaşırken de öykü istemiştim. Bizim için yazacağı öykünün konusunu bile konuşmuştuk. Onun çok güzel aşk öyküleri vardı. “Ay Büyürken Uyuyamam” kitabı aklımdaydı. “Aşk öyküsü olabilir” dedim. “Farklı bir konuda yazayım, örneğin bir futbol öyküsüne ne dersin?” dedi. Anlaştık. “Küba Libra” adlı öyküsünü Ekim 1987 tarihli sayıda yayınlamışız. 

Feyyaz Kayacan’la da benzer bir şekilde tanıştık. Dünya’nın en hoş sohbet adamlarından biriydi. Şahane fıkralar anlatıyordu. Bizi bol bol güldürdü. Çok istememe rağmen, herhalde yazmadığından bize öykü getirmedi ama Londra’dan her gelişinde uğramaya başladı. 

Ben göreve geldiğimde Playboy’da öyküleri yayınlanmış yazarların listesi oldukça uzundu, belli başlı tüm yazarlar dergide yer almıştı. Dikkatli bir incelemeyle kimlerin öykülerinin dergide yer almadığını tespit edip önceliği onlara vermeye karar verdik. Nazlı Eray, İbrahim Yıldırım, Necati Güngör, Muzaffer İzgü, Aziz Nesin, Nedim Gürsel, Orhan Duru öykülerini yayınladığım yazarlardan anımsadıklarım. Daha birçok ad var. 

Dergide görmek istediğim bir isim de Tomris Uyar’dı. Birlikte çalıştığımız arkadaşlar Tomris Uyar’ın bizden önceki dönem aranmamış olmasının imkânsız olduğu düşüncesiyle “Hikâye istenmiş, kabul etmemiştir” diyorlardı. Tomris Uyar’ı tanıyordum. “Yüzümü karatıp ararım, reddediyorsa da ben duymuş olurum, belki gerekçesini de söyler, sorunu anlarız” diye düşündüm. Telefon ettim. 

Playboy’a karşı bir tavrı olmadığını, elinde yayınlanmaya hazır öykü olsa hemen verebileceğini söyledi. Bu da bir reddetme yöntemidir. Teşekkür ettim, “Yeni öykü yazarsanız ilk bizi hatırlayın” dedim. Tam telefonu kapatacağım, “Başka kadın yazarlardan öykü gelse kabul eder misiniz?” diye sordu. “Tabii önereceğiniz öykücüler varsa lütfen söyleyin” dedim. “Biz kadın yazarlardan oluşan bir grubuz. Sık sık görüşüyoruz. Buluştuğumuzda arkadaşlara söylerim” dedi.  

Çok geçmeden de aradı Tomris Uyar. “Selçuk Baran öykü getirecek. Ne dersin?” diye sordu. “Çok seviniriz” dedim. Selçuk Baran’la tanışmamız da böyle oldu. Öyküsünü de dergide yayınladık. 

Tomris Uyar’la aynı telefon konuşmasında biraz da sohbet etmiştik. Bana dergideki görevimi, yeni şiirler yazıp yazamadığımı, yoksa iş yoğunluğundan edebiyatı ihmal mi ettiğimi sordu. Sonra da “edebiyatın en büyük düşmanı gazeteciliktir aman dikkatli ol” diyerek uyardı. Ona göre gazete ve dergi yazılarına verilen emek, sürekli gazeteye yazmak, yazarlığı çok zararlıydı. Örnek olarak da onlarca yıldır Cumhuriyet’te köşe yazılarını okuduğumuz Oktay Akbal’ı vermişti. Tomris Uyar’a göre köşe yazarlığı yapmasa çok daha iyi öyküler yazabilirdi Oktay Akbal. 

Aslında tecrübe konuşuyordu. Tomris Uyar, 1963’te İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne bağlı iki yıllık Gazetecilik Enstitüsü’nden mezun olmuş. Yani meslek olarak gazeteciliği seçmiş, öğrenimini görmüş. Hiç gazetecilik yapmamış ama başta Papirüs olmak üzere dergilerin yönetiminde yer almış. Bana bu öğüdü verdiği sırada ise kadınlara yönelik olarak çıkan ve çok satan Elele dergisi için yazılara yeni son vermişti.

Tomris Uyar’ın 1976’dan 1985’e dek Elele’de yazdığı yazıları Handan İnci “Aşkın Yıpranma Payı” (Yapı Kredi Yayınları, 2015) adlı kitapta derledi. Kitabın arka kapağında da belirtildiği gibi toplumsal, ekonomik ve siyasi çarpıklıklara keskin eleştiriler getiriyordu Tomris Uyar. 

“Elele’ye yazma önerisi aldığım günlerde yazar olarak bir kavşağa geldiğimi düşünüyordum. Ne de olsa gazeteciliğe bulaşıyordum bir anlamda. Bir yazımda da belirttiğim gibi sorularla doluydum: Edebiyat görüşümden ödün vermeden yüzü belirsiz bir okur kitlesine nasıl seslenebilirdim? Zamanla, o okur kitlesinin yüzü yavaş yavaş belirdi. En rahat yazılarımı (elbette kolay anlamında değil) onlar için yazdım” demiş. 

Hafıza ilginç bir şey. Tarık Buğra’nın Milliyet gazetesindeki yazılarından derlenen “Vitrinlerin Zaferi” (Ötüken Neşriyat) adlı kitabını okurken Tomris Uyar’la bu görüşmemiz aklıma geldi. Tarık Buğra da edebiyatla birlikte köşe yazarlığını yürüten yazarlarımızdandı. 45 yıl gazetecilik yapmış.  Tarık Buğra gazeteciliği, köşe yazarlığını evdeki tencerenin kaynaması için yapılması gereken bir “ek iş” olarak görmüş. Olumsuz etkileri üzerinde düşünmüş, yazılar yazmış. (En iyi dost kazanma sanatı nedir? | Metin Celâl | Edebiyat Haber).

Kitaptaki “Hak edilmeyen gurur” yazısında da bu konuya değiniyor. Yazarlıkla geçinmenin mümkün olmadığına değinerek, yazarların mutlaka başka bir iş yapmaları gerektiğini belirtmiş. Bu işler arasında gazeteciliğin de bulunacağını belirttikten sonra soruyor; “O hâlde neden tezgahtarlığa kadar varana kadar hiçbir iş değil de yalnız gazetecilik ve gazeteye yazmak sanatkâr için zararlı sayılıyor?” diye sormuş.  

Aynı konu reklamcılık yapan şair ve yazarlar için de tartışılmıştı. Ben Tomris Uyar’a katılıyorum. Gün içinde 8-10 saat boyunca yazıya dayalı bir iş (gazetecilik, reklamcılık, senaryo yazarlığı vb.) yapıyorsanız akşam eve geldiğinizde masanın başına oturup edebiyatla uğraşmanız kolay olmaz. Çünkü yazı yorgunu olursunuz, kafanız işlerle dolu olur. Belki de en güzel fikirlerinizi iş için yazarken harcamışsınızdır. Gazetecilik ya da reklamcılık yapmasına rağmen çok başarılı yazarlar yok mudur? Tabii vardır, ama istisnalar kaideyi bozmaz. Gazetecilik, senaristlik ya da reklamcılık yaparken kaybolmuş çok şair ve yazar dostumuz var. Ama Tarık Buğra da haklı. Tezgahtarlık, memurluk, işçilik yaparken de işine çok yoğunlaşıp edebiyatı ihmal eden ve kaybolan çok şair ve yazar var.    

Kaynaklar:

  • Tomris Uyar’ın “Yaz Şarabı” adlı öyküsü Playboy Türkiye’nin Aralık 1993 tarihli sayısında yayınlanmış.  
  • Aşkın Yıpranma Payı, Tomris Uyar, Yapı Kredi Yayınları.  
  • Vitrinlerin Zaferi, Tarık Buğra, Ötüken Neşriyat. 

edebiyathaber.net (27 Eylül 2023) 

Yorum yapın