Tembel ve keyifçi bir ağustos böceği: Ziziro | Serkan Parlak

Nisan 11, 2019

Tembel ve keyifçi bir ağustos böceği: Ziziro | Serkan Parlak

İki binli yıllarla birlikte orta sınıf yaşam biçimi, özellikle tüketim ilişkileri medya aracılığıyla daha da görünür oldu. Bu olgu ister istemez edebiyatın günümüzdeki lokomotif türü romana her haliyle yansımaya başladı. Kurmacanın gereklilikleri doğrultusunda insan ilişkilerinin giriftliği çözümlenmeye çalışıldı, çalışılıyor. Müjde Alganer ikinci romanı “Var Olmak Yasaktır”da çoğunluğu orta sınıfa dâhil edilebilecek kahramanların evlilikte, çalışma hayatında belli bir süre geçtikten sonra ortaya çıkan amaçsızlık, yalnızlık ve boşluk duyguları temel izlekleri oluşturuyordu. Hikâyelerinin yer aldığı “Ruj”un merkezinde ise kadınlar vardı. Orta sınıfın ölümcül cazibe üçgeni; sermaye birikimi – ev, araba, bankada mevduat, çocuk- cinsellikle ilgili ayrıntılar metinlerin temel dertleriydi. Evlilik ve onun üzerinden gelişen aldatma-aldatılma durumları, geçmişle hesaplaşma, korkular, endişeler ve içine düşülen komik anlar ise kahramanların duygu durumlarını açığa çıkarmada işlevsel rollere sahipti.

Müjde Alganer’in geçtiğimiz günlerde Artemis Yayınları tarafından yayımlanan son romanı “Ziziro” anlatıcının rüyasıyla açılıyor. O artık doğaya dönmüştür; ağaç dalları, böcekler, toprak… Uyandığında markette bayıldığını fark eder. Yalnız ve özgürdür, yapabileceklerini hayal eder. Ama geç kalmıştır. Kendini beğendirme ihtiyacı duymaz, özellikle kişisel temizliğini hiç önemsemez. Doktor bol bol yürümesi ve hamuru azaltması gerektiğini söylemektedir. Depresyondadır, hatta obez olma yolunda ilerlemektedir. Gün içinde sadece markete alışveriş yapmak için dışarı çıkar. Eve döndüğünde ise bir süre önce kaybettiği annesinden kalan günlüklerini okur.  Zihninde dönüp duran sorulara cevaplar arar. Nerede takılıp kalmıştı? Beynindeki zırıltı bir türlü gitmez. Kafası çok karışıktır, yoğunlaşamaz. Dış dünyaya dair gözlemleri her şeyi daha da karmaşıklaştırır. “ Fasit dairede cirit atan küçük bir fareciğim. Başladığım yere geri dönüyorum.” Sonunda baş ağrısı, vızıltı ve gürültüden sıyrılıp geçmişe döner ve olup biteni bir film şeridi gibi zihninden geçirir. Belki de kadın kahramanın nasıl olup da bu hale geldiğinin hikâyesidir anlatılacak olan.

Genç bir kadın olarak Diren’in yaşadığı dönüşüme bakıyoruz “Ziziro”da. Anlatıcı sanki karşısında biri varmış gibi hayatını, zihin karmaşasını, ailesini ve günlük hayatta olup bitenleri hikâye ediyor. Varoluş sıkıntıları, anlam arayışı, hayata değer katma çabası ve yüzleşme isteği hemen her satırda hissediliyor. Matematik hemen her zaman düşünme biçimini etkiliyor, cümlelerine yansıyor. “Bermuda şeytan üçgeninin, her biri farklı açılardaki köşeleri olarak yanımızdan, tepemizden, berimizden geçen hayatı, üstün manyetizmamızla içimize cort diye çekerek öğüten piscil iç gücümüzün bize yeniden aile olmayı öğretmeyeceğini, seneler boyu itinayla inşa edilen bu biçimsiz mimarinin asla eşkenar üçgene dönüşemeyeceğini bilmezden geldim!” Sürekli sorguluyor, sorular soruyor, yorumlar yapıyor. Annesi ve geride bıraktığı günlüğü ona her daim yol arkadaşlığı yapıyor. Çocukluk, anne ve babasının mutsuz ilişkileri, yurt dışında aldığı eğitim hayatı buyunca çektiği sıkıntılar, bir özel matematik öğretmeni olarak öğrencileriyle yaşadıkları ve aşk hayatı… Bu yolculukta ona saksıda yaşayan bir zeytin ağacı, annesinin günlükleri ve cırcır böcekleri eşlik ediyor. “Hayallerimden sıyrılıyorum. Bir uykudan uyanıyorum, kalemli, kutulu, flashback’li gündüz rüyamdan.”

Uzunlu kısalı cümlelerin yoğun kullanımı romanın başkahramanı Diren’in gidip gelen dalgalı ruh halini vermede etkili ve başarılı bir yöntem olduğunu belirtmek gerek. Belli bir yerden sonra tamamen cümlelerin akışına kapılabilir, anlatıcı gibi siz de zihninizin yorulduğunu hissedebilirsiniz. Alganer; matematik terimleri, deyimler, ünlemler ve hareketsiz, sürekli düşünen bir insanın zihnini vermek için daha az eylem daha çok sıfat, zarf kullanımıyla kendine has üslubunun gücünü hissettiriyor. Tutumlu bir şekilde kullanılan aforizmalar metne renk katıyor. Okuyucuların kendilerinden mutlaka izler bulacakları derinlikli bir roman var elimizde…

Serkan Parlak – edebiyathaber.net (11 Nisan 2019)

Yorum yapın