Tavan arasındaki deli kadın: C. P. Gilman ve Sarı Duvar Kâğıdı | Yasemin Ertuğrul

Şubat 14, 2019

Tavan arasındaki deli kadın: C. P. Gilman ve Sarı Duvar Kâğıdı | Yasemin Ertuğrul

“John geliyor, bunu hemen bir kenara kaldırmam lazım;

tek bir kelime dahi yazmamdan hazzetmiyor.”[1]

İngiliz romancı Kazuo Ishiguro, “geçmişi hatırlama” üzerine bir röportajında şöyle der:

“Fakat farkediyorum ki geçmişimden bir sahneyi kafamda canlandırdığım zaman akan bir anlatıyla değil -en azından en başta- bir fotoğrafla, ya da yaşayan bir tabloyla karşılaşıyorum. Daha sonra bu anı tekrar tekrar ziyaret ederek tablonun ayrıntılarını yakından inceliyorum. Bir üniversite hocasının ekrana yansıttığı bir resim üzerinde konuşmasına benziyor biraz.”[2]

Sarı Duvar Kâğıdı’nı tıpkı Kazuo Ishiguro’nun betimlediği şekilde anımsadım: loş bir çatı katında, soluk, yer yer küflü bir hardal rengine çalan duvar kâğıdıyla kaplı bir odaya kapatılmış bir kadın. Bu kısa öyküye hemen bakmak, ne olup bittiğini canlandırmak, aklımdaki fotoğrafı hareketlendirmek istedim.

1892’de kaleme alınan Sarı Duvar Kağıdı, bir “tavan arasındaki deli kadın” öyküsü, bir kapatılma anlatısı. Öykü, on dokuzuncu yüzyıl Amerikan edebiyatında “Güney Gotiği” adı verilen, çoğunlukla ve de hiç şaşırtıcı olmayan bir biçimde erkek yazarların sayıca baskın olduğu bir edebi türün, dişil sesi duyurması açısından farklı bir örneğini sunar. Gotik yazının insanın içine saldığı ince titreme, tedirgin bekleyiş, Sarı Duvar Kâğıdı’ndaki kadın anlatıcının sesinden duyulduğunda, yalnızca edebi eleştirinin eril metotlarına “kapatılamayacak” denli kişisel bir boyuta açılır, duygu evreninizle konuşur, oraya nüfuz eder. Anlatıcı, doktor olan kocasının deyimiyle, “geçici bir sinirsel depresyon” ve “histeriye hafif meyilli” bir dönemden geçiyordur. Mesleğinde çok iyi olarak değerlendirdiği kocası hastalığına inanmaz, hastalığını hafife almakta ısrarcıdır. Anlatıcının iyileşmesi için bir ev kiralanır, günleri ânı ânına planlanır, yazması “yorucu olduğu” gerekçesiyle yasaklanır. Islah etmenin en kolay yollarından birinin sessizleştirmek olduğu apaçık gözler önüne serilir böylece. Ancak anlatıcı, kocası John’dan kaçamak, yazmaya devam eder. Sarı Duvar Kâğıdı’nın arkasındaki kapatılmış kadını kurtarıp eril gösterenlerle temsil edilemeyecek bir yazının ve imgelemin imkânını çekip alarak, kapatılmışlığından, ataerkil engelden, hasta ya da sağlıklı, normal ya da anormal ikiliklerinden “özgürleşir”.

Dilde ve yazında kadının temsil edilemeyişi, yani kadının yokluğu, sembolik düzene girişteki acılı sürecin neden olduğu “hastalıklar ve histerik hâl” ve erilin kapı dışarı edilmesiyle dişilleşen bir yaşam duygusu… Charlotte P. Gilman’ın olağanüstü kısa öyküsünün yarattığı his, yukarıda tarif ettiğim türden bir “kapı dışarı etme”nin imkânını soruşturma isteği olabilir. Öte yandan, Sarı Duvar Kâğıdı’nı yazan kadının “hayatına bakma” gerekliliği de bir köşede olağanca önemiyle durmaktadır.

Charlotte P. Gilman, 3 Temmuz 1860 yılında ABD’nin Connecticut eyaletinin Hartfort şehrinde dünyaya geldi: Babasının evi terk etmesinin ardından annesi ve erkek kardeşiyle birlikte ekonomik zorluklar içinde hayatta kalmaya çalışan Gilman’ın yerleşik bir evi neredeyse hiç olmadı. Ailesiyle birlikte pek çok kez şehir değiştirmiş olan Gilman, “bağımsızlığını kazanmış ve asla evlenmemeye yemin etmişti” (Desfor Edles, 196). Ancak, 1884 yılınfa Charles Walter Stetson ile evlenmiş –kimi kaynaklarda evet demeye pek de istekli olmadığı yazılıdır- ve henüz bir sene geçmeden bir Katherine adını verdiği bir kız çocuğu oldu. “Charlotte Perkins Gilman 23 yaşına geldiğinde, hayatının merkezini sarsacak bir krizin tam ortasındaydı. 1 Nisan 1883 tarihli isimsiz bir şiirinde, ‘vahşi bir huzursuzluk’tan mustarip olduğunu yazmıştı” (Lefkowitz Horowitz, 1). Bu şiirinde, “göğsünde büyüttüğü iki ruhtan” bahseden Gilman’ın sorusu, hangisinin misafir, hangisinin gerçek sahip olduğuydu. Bu ikiliğin yarattığı gerilimli ruh haline, evcimen bir eş ve anne olmak da eklenince, Gilman’ın “bulduğu şey mutluluk değil, tekrarlayan ve gitgide derinleşen depresyon dönemleri olmuştu” (Lefkowitz Horowitz, 2). Gördüğü terapiler bir işe yaramayınca, kocasından ayrılıp yazmaya ve dersler vermeye başlamış, ruhen ve fiziken iyileşmeye başlamıştı.

“Charlotte Perkins Gilman, hayatının ilerleyen dönemlerinde, ‘Sarı Duvar Kâğıdı’nda yazdığı her şeyi bizzat yaşadığını söylemiştir” (Lefkowitz Horowitz, 3). Yani, Sarı Duvar Kâğıdı’nda anlatılan hikâye, Gilman’ın uzun zaman boyunca sık aralıklarla mustarip olduğu ruhsal çöküntüye dair otobiyografik bir önem teşkil eder. Gilman’ın, Sarı Duvar Kâğıdı’nı yazmasındaki temel motivasyonunun, başkalarını kendi kaderini yaşamaktan kurtarmak olduğunu vurgular. Kendi sözleriyle ifade etmek gerekirse, “[öykü] insanları delirtmek için değil, delirmemelerini sağlamak için yazıldı ve işe yaradı da.”[3]

1990 yılında ikinci evliliğini yapan Gilman, bu dönemde kadınların özgürlüğü üzerine önemli yapıtlar vermiş; ev işinden çocuk bakımına, eve kapatılmanın ideolojik boyutlarından kamusal alanda çalışmaya dek pek çok feminist mesele üzerine öncü düşünceler üretmiştir. 1932 yılında meme kanseri olduğu ortaya çıkar. “Charlotte Perkins Gilman, 17 Ağustos 1935’te, ‘kloroformu kansere yeğledim’ yazdığı bir intihar notu bırakarak yaşamına son verir” (Desfor Edles, 197).

Charlotte Perkins Gilman’ın yaşamı üzerine pek çok biyografik araştırma yapılmış ve hem yazını hem de yaşamı hakkında çeşitli eserler verilmiştir. Gilman’ın yaşamı, yapılan ve yapılacak olan sayfalar dolusu araştırmaya rağmen, yine de onun yaşadığı şekliyle anlatılmaya ne denli yakınlaşacaktır, bilinmez. Ancak, Sarı Duvar Kâğıdı’nı okurken ve daha sonra bu kısa öykünün Gilman’ın ruhsal yaşantısı konusunda güçlü ipuçları barındırdığını anladığımızda, Carolyn Heilbrun’un Kadının Özyaşamını Yazarken adlı çalışmasında bahsettiği “kadınlara yasaklanmış öfke”yi dile getirmenin zor, ancak özgürleştirici olduğunu yeniden düşünebiliriz. Gilman da bağıran kadınlardan biriydi ve dünyadan büyük ihtimalle “hafif adımlarla geçtiği” düşünüldü. Adımlarının ağırlığını, yüzyıla yakın bir zaman sonra bile, aynı şekilde hissedebiliyorsak, bu ancak kadınların yüzyıllardır kurduğu ortaklıktan kaynaklanabilir. Gilman dünyanın farklı bir zamanından, belki de artık daha dolaylı yöntemlerle zapturapt altına alınmaya çalışılan kadınlara, onlara yasaklanmış olan öfkenin kıvılcımlarını yakmaları için sesleniyor.

Yasemin Ertuğrul – edebiyathaber.net (14 Şubat 2019)

Kaynakça

Desfor Edles, L., & Appelrouth, S. (Ed.). (2015). Sociological Theory in the Classical Era: Text and Readings. SAGE Publications.

Heilbrun, C. (1992). Kadının Özyaşamını Yazarken. İstanbul: YKY.

Lefkowitz Horowitz, H. (2010). Wild Unrest: Charlotte Perkins Gilman and the Making of “The Yellow Wall-Paper” Oxford University Press. 

[1] Perkins Gilman, C. (2018). Sarı Duvar Kâğıdı. İzmir: Delidolu Yayınları.

[2] Özbek, Ç. (07.05.2013). Kazuo Ishiguro’yla Hatıralar Geçidi. http://www.5harfliler.com/kazuo-ishiguroyla-hatiralar-gecidi/, Son Erişim Tarihi: 12.02.2019.

[3] Perkins Gilman, C. (08.06.1999). Why I Wrote The Yellow Wallpaper. http://csivc.csi.cuny.edu/history/files/lavender/whyyw.html, Son Erişim Tarihi: 12.02.2019.

Yorum yapın