Suat Duman’a 6 soru | Can Öktemer

Ekim 12, 2018

Suat Duman’a 6 soru | Can Öktemer

– En son okuduğunuz kitabın adı nedir?  İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?

Versus&Aylak’tan çıkmış Pis Maymun’a başlamıştım, o devam ederken Behçet Necatigil çevirisine rastlayıp Batı Cephesinde Yeni bir Şey Yok’a kaptırdım kendimi bir kez daha.  İkisini bir arada okudum.

Pis Maymun’u okuduğuma çok memnunum, polisiye yazarlarına ve okurlarına hararetle öneriyorum. Eğlenceli polisiyenin şaha kalkmış bir örneği. Harikulade bir kurgu çalışması. Üst düzey bir mizah duygusuyla yazılmış. Polisiyemizde örneği yok dersem abartmış olmam. Çok parlak çok.

Batı Cephesinde Yeni bir Şey Yok için ne diyebilirim. İlk savaştan sonra dünya katliamın, savaşın, emperyalist saldırganlığın türlüsünü gördü, en çiğ haliyle ekranda izledi. İnsanlık yirminci yüzyılda bir yandan büyük umutlarla devrimler çağına yürüdü bir yandan da dünyayı cehenneme çeviren savaşların esiri oldu. Nazilerin ateşe attığı ilk kitaplardan biri Batı Cephesinde Yeni bir Şey Yok. Alman faşizmi kitleleri cinayete ikna etmek için tereddüt oluşturacak her şeyi ortadan kaldırmak istemiş belli ki, başta da Remarque’ın, gençliğin ve gelecek umudunun siperlerde küle dönüştüğünü gerçekçi ve edebi bir dille anlatan kitabı. Herkes en az bir kez okusun muhakkak.  

-Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?

Batı Cephesinde Yeni bir Şey Yok’tan şu cümle belki:

“Biz bugün gençliğimizin ülkelerine seyyahlar gibi gidebiliriz. Biz gerçeklerde kavrulduk; farkları tüccarlar, mecburiyetleri de kasaplar gibi biliyoruz. Biz artık o eski tasasızlar değiliz; biz şimdi müthiş vurdumduymaz olduk. Ölmeyeceğiz ama yaşayacak mıyız?

Kimsesiz çocuklar gibi bırakılmış, yaşlı insanlar gibi görmüş geçirmişiz; kabayız, üzgünüz, satıhtayız… galiba mahvolmuşuz.”

-Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?

Tavsiye üzerine okuduğum oluyor tabii. Yine de çoğunlukla sezgilerime kalıyor iş. Sezgileriniz neye emanet derseniz bilemiyorum. Çocukluktan bu yana edinilmiş bir terbiye var galiba, bir amaca yönelik okuma planı yapmadıysam şayet o terbiye devreye giriyor. Diğer taraftan okumadığım klasikler de var hala, modern bazı başyapıtlar da. Yani sezgilere, tavsiyelere çok fazla iş düşmüyor.

-Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?

 Bir kişiye değil bir sınıfa, belki topyekûn geleceğin insanına ait o büyük metin, Komünist Manifesto, yazılırken orada olmak isterdim muhakkak.

Şayet bir edebiyat eseri tercih edeceksem… Çok sevmenin, defalarca okumanın ötesinde, yazmış olmayı dilemek… Herhalde Pal Sokağı Çocukları’dır o kitap.

Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?

Yazdıklarımı fakülte yıllarında öğrenci dergilerinde yayınlıyordum. Demek ki 90’ların ikinci yarısı. Tabii deneme yazıyordum o zaman. İlk romanım Cinayet Mevsimi’ni önce eşime okumuştum. Profesyonel anlamda ilk okuyansa ağabeyimdir. Beğenmeyen birisidir, hiç tam puan verdiğini görmedim. Kırmızı kalemle okumuştu dosyayı, dosyanın neredeyse her sayfası kırmızıya kesmişti. Belli ki daha çok çalışmam gerekiyordu. Yine de yazmaya yüreklendirdiğini hatırlıyorum. Yeniden çalışıp yayınladığıma göre kesin öyle olmalı.

-Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?

Bu konuda bir standardım yok. Yine de pür sessizlikten rahatsız olurum. Yeknesak seslerden de. En başından bu yana parklarda yazmak bana hep iyi geldi. Parklarda yazar, yazmaya başlamadan önce de çoklukla nabzımı yükseltecek müzikler dinlerim, marş dinlerim. Marş dinlemeyi seviyorum.

edebiyathaber.net (12 Ekim 2018)

Yorum yapın