
Ahmet Gülüm’ün Sporcu Eskisi adlı kitabı Doğan Solibri tarafından yayımlandı.
Tanıtım bülteninden:
Türkiye spor tarihine oyuncu, kaptan, yönetici ve spor iletişimi alanında öncü bir isim olarak damga vuran Ahmet Gülüm, kariyerinin en kişisel ve en çarpıcı eserlerinden biriyle okurun karşısına çıkıyor. Sporcu Eskisi, profesyonel spor dünyasının hem sahadaki hem de sahne arkasındaki gerçeklerini benzersiz bir samimiyetle anlatıyor.
Kitap, spor dünyasının parıltılı ışıkları arkasında saklanan karanlıkları çarpıcı bir açıklıkla ortaya koyuyor. Gülüm’ün anlatısının en sarsıcı bölümlerinden biri, kırk yılı aşan dostluğu paylaştığı eski voleybolcu ve spor yorumcusu Metin Görgün’ün trajik intiharı. Bir zamanlar sahada yıldızlaşan, televizyon ekranlarında enerjisiyle izleyiciyi peşinden sürükleyen Görgün’ün finansal çıkmazlar ve görünmez baskılarla örülü çöküş hikâyesi, Türkiye’de sporcuların kariyer sonrası yaşamla yüzleşme biçimlerinin de acı bir özeti olarak anlatılıyor.
Gülüm, anılarının ötesinde okuru spor sosyolojisi, spor ekonomisi ve medya ilişkilerine dair geniş bir sorgulamaya davet ediyor. Spor kültürünün neden kurumsallaşamadığı, performans sporuyla rekreasyon arasındaki yapısal farklar, voleybolun görünürlük savaşı, spor iletişiminin dönüşen dinamikleri… Tüm bu başlıklar, yıllarca yönettiği kurumların perde arkasıyla birleşerek Türkiye spor ekosistemine bütünlüklü bir bakış sunuyor.
Sporcu Eskisi aynı zamanda Gülüm’ün kendi kariyerinin bir yol haritası niteliğinde: Galatasaray’ın üç şampiyonluk yılı, milli takım serüveni, plaj voleybolunun Türkiye’ye gelişi, Sportsnet’in kuruluşu, spor kanallarının yapılanması ve büyük uluslararası organizasyonlarda üstlendiği roller… Yazar, bu kilometre taşlarını hem başarıların coşkusuyla hem de yüklerin ağırlığıyla paylaşıyor.
Sporcu Eskisi, sadece bir sporcunun hikâyesi değil; sporun, sistemin ve insanın hikâyesi. Parlak sahnelerin ardında kalan sessiz çığlıkları, sporun içinden geçen bireylerin yalnızlığını ve bazen de geri dönülemeyen hataları bütün açıklığıyla el alıyor.
Kitaptan
Metin Görgün zirvedeki sporculardan biriydi. Kendi döneminde bir voleybolcu ne kadar zirvede kalabilirse, ne kadar kazanabilirse o kadarını yapabilmişti. O dönemin en büyük geliri yılda otuz bin dolar civarındaydı. 38 yaşına kadar voleybol oynamayı sürdürme sebebi de başka bir geliri olmamasıydı. Bir taraftan iş yapmaya, diğer taraftan voleyboldan kopmamaya çalıştı. Voleybola dair uğraşları çok düşük gelir getiren gönüllülük esaslı işlerdi. Artık tam bir “sporcu eskisi” olmuştu. Hepimizi şoke eden vefatı sonrasında, hemen her şeyimizi paylaştığımız, her günümüzün birlikte geçtiği, Metin’le birlikte “5. Set” programını sunan Dünya Baltacıoğlu da vefat etti. O da tartışmasız ülke sporunun en büyüklerindendi. Metin’in ardından onun adına organize edilen bir tenis turnuvasında geçirdiği kalp krizi sonucu hayata veda etmesi daha da trajik oldu. Voleybolda onu tanıyan tanımayan herkesin örnek aldığı bir yaşamöyküsü olan Dünya da öldüğünde Metin gibi bir “sporcu eskisi”ydi. “Sporcu eskisi” terimi, dilimize spor yöneticileri tarafından sokulmuştu çünkü böyle bir tabire en çok onların ihtiyacı vardı. Anlamı “artık işimize yaramayacak kişi”ydi.
***
Bir üst seviye olan milli takım oyuncuları ise salt erken elimine olmadığı için iş hayatına atılabilme şansını bulamayan, sporun kendisine kazandırdığı erdemli kişilik özelliklerini iş yaşantısına aktarma fırsatına sahip olamayanlar. Çünkü onlar insanların daha uzun süre izlemek istediği, sürekli daha iyi performans verdiğini görme arzusu duyduğu sporcular. Milli takım sporculuğu herkes için en üst sınır olarak görülebilir. Yine de bunun da bir üst seviyesi var. Onlara “zirvedekiler” diyebiliriz.
Esas sorun da bu zirvedekilerle milli takım düzeyindeki sporcularda karşımıza çıkıyor. Türkiye bu seviyeye gelmiş, milli takımlarda büyük başarılara imza atmış, vücudu gelecekte kullanamayacağı şekilde hasar almış, ulusal başarı uğruna kendini feda etmiş sporcuları koruyan herhangi bir sisteme sahip değil. Onlar sporu zirvede bıraktığında spor ekosistemi de onları o zirvede tek başına bırakıyor. Sonrası tamamen kendi kendilerine yürüyecekleri yepyeni bir yolculuk oluyor. Kendilerinden yaşamayı başarmaları bekleniyor ve yeniden başarmak zorunda kalıyorlar.
Gelişmiş ülkelerde de bu böyle mi? Hayır. Çözüm o herkesin sevgilisi olmuş sporcuların belli bir noktada elimine olmayacakları modellerin kurgulanmasıyla bulunmuş durumda. Kimi zaten geçmişte kazandıklarını yatırıma dönüştürüp bütün yaşamını idame ettirecek noktaya gelmiş oluyor, kimi ise spor ekosisteminde kullanılıyor ve yönetici, antrenör, menajer oluyor. Sistem tüm yolları onlara açıyor.
***
Spor ekosistemi, çocukluktan itibaren performansından en yüksek derecede yararlandığı sporcuları yaşamları boyunca koruyacak modeller oluşturmak zorundadır. Bunu ancak doğru ve sağlıklı işleyen gelişmiş ülkelerdeki sistemler başarabiliyor. Spor ekosisteminin ne olduğunu, nasıl işlediğini, en basit girdi ve çıktı kalemlerini dahi net olarak bilemeyenler tarafından yönetilen yapılarda ise böyle bir sigortaya rastlanmaması doğaldır.
***
Dünyada bir kulüp başkan ya da yöneticisinin isminin kulübün marka kimliğinin önüne geçtiği pek görülmez. Medya, maç dışında sahanın esas kahramanları olan sporculara ve teknik ekiplere odaklanır. Hiçbir ligde kulüplerin başkan ya da sahiplerinin karşılaşmayı değerlendirdiği görülmez. Ancak kendileriyle ilgili çok önemli bir olay olursa takımı rahatsız etmeyecek, konsantrasyonu bozmayacak, gündemi meşgul etmeyecek şekilde bir basın toplantısı düzenledikleri olur. Türkiye’dekilere benzer görüntüler zaman zaman mafya veya birtakım illegal örgütlerle iç içe olmuş İtalya’da görülmüştür. Muhtemelen futbol tarihinin en başarılı yöneticilerinden olan Real Madrid Başkanı Florentino Perez, bizdeki yönetim kurulu üyeleri kadar bile televizyona çıkmamıştır.
Medyanın birine ilgi göstermesi için Roman Abramoviç, Bin Salman veya Mark Cuban gibi sansasyonel miktarda para harcamak, çok yüksek bedeller ödemek gerekir. Türkiye’de ise hakeme laf atmak, şişkin egoları mikrofonlara kusmak, saçma sapan iddialarla birilerini tehdit etmek anında yüksek medya ilgisi ve GRP sağlar. Takıma maddi kaynak aktarmak bir yana, verdiği parayı görev süresi sonunda geri alan yöneticiler, kelimenin tam anlamıyla kendi reklamlarını bedava yaparlar.
Yazar Hakkında
Ahmet Gülüm, 1961 yılında İstanbul’da doğdu. Vefa Lisesi ve Marmara Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü’nü bitirip işletme yönetimi yüksek lisansı yaptı. Galatasaray’da voleybol oynadığı on yılın dokuzunda takım kaptanlığı yaptı ve üç kez üst üste Türkiye şampiyonluğu yaşadı. Genç, A, ordu ve üniversite takımlarında 158 kez milli takım forması giydi. Kaptanlığını üstlendiği milli takımlarla uluslararası dereceler kazandı. Milliyet’in 1984 Yılın Sporcusu anketinde voleybol branşından ilk ferdi aday oldu. Aktif spor hayatı sonrasında Türkiye’ye plaj voleybolunun gelmesini ve dünya serileri gibi büyük organizasyonların yapılmasını sağladı. Plaj Voleybolu Dünya Konseyi üyeliği, Türkiye Voleybol Federasyonu ve Türk Voleybol Vakfı başkanlıkları yaptı. Avrupa Voleybol Konfederasyonu (CEV) Marketing Komisyonu’nu kurdu ve ilk başkanı oldu. Uluslararası Voleybol Federasyonu (FIVB) Marketing Komisyonu başkan yardımcılığında bulundu. Döneminde Türkiye 25 sayılık sistemi dünyada ilk uygulayan ülke olarak tarihe geçti. 1998’de Fanatik ve Zaman, 1999’da Milliyet tarafından yılın spor adamı seçildi.
2001 yılında Türkiye’nin ilk ve tek spor odaklı pazarlama iletişimi ajansı olan Sportsnet’i kurdu ve farklı hizmet alanlarında büyüyen bir şirketler grubu konumuna taşıdı. Etkinlik şirketi Allsports’u, Türkiye’nin ilk spor odaklı dijital ajansı olan Vo2’yi ve dünyanın en büyük spor ajansı olan Octagon’u Türkiye’ye getirdi. Önde gelen markalara spor odaklı pazarlama hizmeti veren grup, İzmir ve Erzurum’da düzenlenen Universiade’ları, Moto GP, Formula 1, Dünya Basketbol Şampiyonası, TEB BNP Paribas WTA Championships gibi önemli spor organizasyonlarının iletişim çalışmalarını yürüttü. Sportsnet’in stratejisini yazdığı ve dünyanın çeşitli ülkelerinde uygulamasını yaptığı P&G’nin on yıldır mesaj değiştirmeden ilerleyen büyük kampanyası “Thank You Mom” ve Orkid markası için tasarlanan “Filenin Sultanları”, iletişim tarihine geçen projeler oldu.
2006 yılında Türkiye’nin ilk FTA yayın yapan spor kanalı D Spor’u kurdu. Ardından alternatif branşları yayınlayan olimpik spor kanalı sportstv ve sportstvkadın’ı hayata geçirdi. TRT Spor Yıldız kanalının kuruluşunda aktif rol aldı ve içeriğin futboldan uzak durarak alternatif sporlardan oluşmasını sağladı. Kanalın görsel konseptini ve kurumsal kimlik tasarımını yaptı. Sportsnet Group ve İstanbul Bilgi Üniversitesi ortaklığında kurulan İstanbul Bilgi Üniversitesi Spor Bilimleri ve Teknolojisi Yüksekokulu projesini hayata geçirdi. Aynı üniversitede Spor Yöneticiliği Bölümü’nde öğretim üyeliği yaptı. Bir Top Yeter, Panoda Yer Yok ve Spor Odaklı Pazarlama İletişimi adlı kitapları yazdı. İstanbul’un 2036 Olimpiyatları adaylık sürecinde ve 2027 Avrupa Oyunları’nın kente kazandırılmasında önemli rol oynadı 2025 yılında Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi başkanı seçildi.
















