
Söyleşi: Tacim Çiçek
Sibel Kurtulan, 01.09.1980 Manisa doğumlu. Ona göre, tek işi şiir, roman, öykü yazmak, okumak ve bağımsız düzeltmenlik yapmak… Evli, bir kız annesi. Yazmaya on dört yaşında şiirle başlamış. Kısa denemeler, öyküler ve şiirler biriktirmiş.
İlk şiir kitabı Aralık 2022’de Odessa Yayınevi etiketiyle okurla buluşan, Yere Düşmeyen Yağmur Damlası oldu. İkinci şiir kitabı Düşselce 2023 Mart’ında; 2023 Eylül’ünde de ilk romanı Dokun(ma) Hisset(me) Konuş(ma) Sonsayfa Yayınevi tarafından yayımlandı. Üçüncü şiir kitabı Hayalce ise Arete Yayınları tarafından Ocak 2024’te okuyucusuyla buluşturuldu.
Kibele Kültür Sanat Dergisinin yayın ekibinde yer aldı, aynı derginin e-dergisinde ve matbu basımında yazıları yayımlanıyor. Yazarlık yolculuğunu Şubat 2025’te okuruyla buluşacak ikinci romanı Sensiztesi’ni (Arete Yayınları) ve yazmak, yazarlık üstüne Sibel Kurtulan ile söyleştik.
Elbette ki her yazarın bir yazma serüveni ve sebebi var; peki, sizin çocuk denecek yaşta üstelik de pek çok yazar gibi şiir yazma sebebiniz nedir? Ayrıca üç şiir kitabınızdan da kısaca söz eder misiniz?
Çocukluğumdan beri çevremi, insanları ve insan ilişkilerini içselleştirerek gözlemleyen biriydim. Bunların içsel dünyamda harmanlanarak dizelere, öykülere evirilmesi benim için kaçınılmazdı. Şiirlerimde; hissedilen, hissedilmek istenen, cinsiyetsiz bir kimlikle okuyucumla buluştum. Üç şiir kitabım çocukluğum ve ergenliğimle birlikte olgunlaştı.
Anladım. Üç şiir kitabından sonra şairler, genellikle daha çok öyküye yönelirken siz romana yönelmişsiniz. Adı da Dokun(ma) Hisset(me) Konuş(ma)… Hangi gerçeklikler size yazdırdı bu romanı?
Romanımda, farklı karakterleri, farklı hayatları buluşturdum. Aslında sizin de belirttiğiniz gibi kısa ve küçük öykülerden bir roman oluştu. Kadın, erkek ve çocuk diye ayırmadan, onların hafife alınan duygularına dokunmak istedim. Psikolojik, fiziksel ve cinsel yaptırımların, zorbalığın, şiddetin altını çizmeye çalıştım. Bazen bir kadının, bazen bir erkeğin ve ne yazık ki çocukların maruz kaldıkları, ama aslında hiç kimsenin yabancısı olmadığı yaşanmışlıkları yazdım kendimce.

Teşekkür ederim. Çünkü gerçekten de edebiyat özü gereği olanı anlattığı gibi olması gerekeni de içerir bence. Peki, ister roman, isterse öyküler toplamı olsun yazanından izler taşıması neredeyse kaçınılmaz bir sonuç ve gerçeklik her ne kadar edebiyata dâhil bir çalışma olsa da; sizden ve çevrenizden kişilerin hikâyeleri var mı yazdıklarınızda? Ne kadarı kurmaca ne kadarı yaşanmışlıklar sonucu bu ilk ve ikinci romanınız olan Sensiztesi?
Öncelikle, televizyonlardan, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden ve sosyal medyadan tanık olduğumuz olaylar, yaşanmışlıklar ve yaşatılan kötülükler kafamda birbirine değmeyen sonuçlar doğurdu. Duyduğum herhangi bir haberi okurken ya da dinlerken, bunun daha ötesi var mıdır, endişesiyle yaklaşırım hep. İzlediklerime, duyduklarıma bu endişemi de katarım. İşte bu romanımın ana izleğini de böyle içselleştirip karakterler oluşturdum. Aslında her iki romanımda da karakterlerin hiçbiri gerçekte tanıdığım kişiler değil ama dünyadaki her hangi bir ülkede yaşadıklarından eminim.
Sensiztesi romanı da sanırım tanığı olduğunuz yaşanmışlıklardan kotarılmış. Dosya hâlindeyken başkişi her ne kadar erkek de olsa(Murat)onun gelgitleri daha çok bir kadının duygularıymış gibi duyumsadım. Yazma sürecinde kendi yaşamışlıklarınızdan da serpiştirdiniz mi acaba?
Öncelikle kadın ve erkek ayrımı yapmayı uygun görmediğimi belirtmek isterim. Aşk, sevgi evrensel duygulardır çünkü. Katıksız, saf duyguların birikimiyle doğar bu duygular. Murat, bir kadına âşık olur, duygusal iniş çıkışları, geçmişinden taşıdığı derin ve ne yazık ki eksik kalmış kimi duygularına esir düştüğü için bir çırpınış hâlindedir.
Bir başka soruya geçmek isterim izninizle. Her bölümde anlattıklarınızda, yazarlık tepe lambanızı diktiğiniz gerçekliğin ne kadarı kurgusal ne kadarı gerçek kişilerden kotardığınız gözlemlerinizin sonucu; yani okurken edindiğim izlenimlerden biri de Murat, aslında pek çok kişinin davranışlarını, düşüncelerini kendine toplamış bir kurgu kişi gibi geldi, yanılıyor muyum ya da bu konuda ne dersiniz?
Murat, tamamen kurgusal biri… Böyle olmasına rağmen kadın ya da erkek olması fark etmeden hepimizin aradığı sevgiyi arıyor. Kitabımda gerçek olan bazı durumlar var elbette. Örneğin, romanda yer alan mekânlar, yerler ve adları tamamen gerçektir. Yazmaya başladığımda buraları dolaşarak, kendimi onun yerine koyarak notlar aldım. O atmosferi soluyarak, içimde içselleştirdiğim Murat’ı da adeta yanıma alarak gezdim o mekânları. O anlarda duyumsadım Murat’ın neler hissettiğini ve aldığım notların da yardımıyla yazdım onun kişisel hayat hikâyesini…
Anladım, ilginç gerçekten… Peki, sırada ne var? Yazdığınız, yazacağınız ya da yazıp görünür yapmak istediğin neler var yazma tezgâhınızda?
Farklı konusu olan bir kitapla geleceğim okuyucumun karşısına. Kırmızı ringa balığı tekniği kullandığım, yazarken inanılmaz keyif aldığım üçüncü romanım üzerinde çalışıyorum.
Kolaylıklar olsun o vakit değerli dost. Son olarak, yazarlık ya da son romanınız konusunda ‘şu da sorulsaydı’ dediğiniz bir sorunuz varsa; o soruyu da yanıtını da vermek ister misiniz desem…
Bu sabah erken uyandım. Yapacak hiçbir işim yok en iyisi ben yazar olayım diyerek yola çıkmadım. Bu serüven yıllarca birikim yapmayı ve çok okumayı gerektiriyor. Yazmak emek ister, yazdığını beğenmeden silip atmak ya da yazdığımın daha iyisini de yazabilirim diyerek farklı bakış açılarıyla, kelimelerle oyun oynayarak kendini de geliştirmeyi gerektirir, farkındayım bunun. Farkında olduğum şeyleri gerçekleştirmek için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Öncelikle, neler, nasıl yazılmış diye okumak, notlar almak, günlük tutmak benim vazgeçilmezlerim. Hissettiğim duyguları, olayları okurda sahicilik hissi uyandırabilmek için çabalayıp kâğıda döktükçe, sanki elimdeki kalemin de dili çözülüyor; yaptığım çalışmanın olmazsa olmazlarına uyduğumda. Yazdıkça duyguların, kelimelerin aynı frekansa geçerek bir şiire, bir romana ya da bir öyküye dönüşmesi muhteşem bir duygu benim için. İçinizden yazmak eylemi geçiyorsa saçma sapan da olsa yazın, beğenmeseniz de saklayın yazdıklarınızı, sonra kendiliğinden gelişen bir dürtüyle aynı konuyu bir daha yazın, bu çalışmalar sizi, kaleminizi ve kelimelerinizi esneterek en güzel şekle sokacaktır. Sadece biraz zaman tanıyın kendinize, okumayla birlikte yazmayı da ihmal etmeden; çünkü kalemi bir bırakırsanız o sizi hemen unutur. İşte, içimdeki birkaç sorunun yanıtı bunlar olsun isterim.
edebiyathaber.net (28 Ocak 2025)