“Bildiğini yaz!” cümlesinin “kötü” bir öneri olmasının nedenleri

Ekim 26, 2021

“Bildiğini yaz!” cümlesinin “kötü” bir öneri olmasının nedenleri

Yazar olmanın ilk koşulu en az on altı defa “Bildiğini yaz!” diye uyarılmaktır. İkinci koşulu ise yayıncılık hayatınızın geleceği ile ilgili korkular tarafından kemirilmektir; fakat bu başka bir gün değinilecek bir konu.

“Bildiğini yaz” yazı yazmanın ana kurallarından biri olmasına karşın çoğu zaman doğrudan ziyade yanlış bir yönlendirmedir.

Kuşkusuz yazarlar yalnızca kişisel deneyimlerini yazsalar kurgusal türler var olamayacaktı. Tolkien, fantastik destanlar yerine Anglosakson sözlük yayımlardı ve Asimov, duygusal robotlar hakkında çok sayıda hikâyeler yazmak yerine (yine da az sayıda yazmadığı) fizik metinleri yazmayı sürdürürdü. Kaldı ki geleneksel edebiyat bile yazarların şahsen tanımadığı hatta bilmediği birçok insanı ve yeri içeriyor!

“Bildiğini yaz!” cümlesi özünde iyi. İnsanlar bunu iyi niyetle söyler. Ama genellikle yazarlar, özellikle yeni yazarlar, bunu gerçek anlamıyla algılayıp dumura uğruyorlar. Herkesin aynı şeyi söylemesi, bunun doğru olduğu anlamına gelmez. Her gün bir elma yiyen insanlar da en nihayetinde zaman zaman doktora gitmek zorunda kalırlar. Bunu bilmeyen yoktur.

Şurası çok açık: İnsanlar bildiğiniz şeyler hakkında yazmanızı tavsiye ettiğinde sadece kişisel olarak tecrübe ettiğiniz senaryoları yazmanızı kastetmiyorlar. Kastettikleri bu olsaydı kitaplar sadece içlerindeki sonsuz boşluğu geçici olarak doldurmak amacıyla yazdıklarını boş zamanlarında yayımlatmaya çalışan muhasebeciler hakkında olurdu. Ya da bir pratisyen doktorun istikrarlı bir şekilde öğrenci kredisini öderken aslında grip olmuş hastaların monotonluğunu bozacak, Lego parçası yutmuş hastasını bekleyişini…

Sonuç olarak “Bildiğini yaz” cümlesini onlarca kez tekrar edenlerin söylemek istediği  asıl şey neydi? Burada “Bildiğini yaz” önerisinin özünü barındıran, fakat gerçek anlamıyla algılandığında çok daha kolay (ve çok daha yararlı), üç tane kural var:

Sevdiğini yaz

Yazı yazmanın  asıl kuralı budur. Kitapçıda neyin çok sattığı önemli değil. Profesörünün sana neyin kabul edilir olduğunu söylemesi önemli değil. Başka kaç yazarın ve okuyucunun ne yazman gerektiği hakkında düşündükleri önemli değil. İlgini çeken şeyler hakkında yaz. Bu, yosun fondüsü ile beslenen, boyutlar arası hareket eden, uzaylı sümüklü böceklerini sevdiğin anlamına geliyorsa daha önce dünya dışı bir varlıkla karşılaşmamış olmayı ya da çikolatayı yosuna tercih edeceğin gerçeğini umursama. İlgini çeken şeylere odaklanmak yazma kabiliyetini geliştirecektir. Ne yazarsan yaz, dışarıda seninle aynı şeylerden zevk alan biri olacaktır. Bunu unutma.

Araştırmalarını yap

Kendi tecrübelerine dayalı olmayan şeyler hakkında yazabilirsin, yine de konu hakkında kendini inandırıcı kılmak için bilgilenmen gerekir. Yeni bir dünyayı tamamen baştan yaratsan bile hayat, teknoloji ve kültür hakkında sıradan varoluşumuzdan öğrenebileceğin şeyler var. Bundan ayrı olarak gerçek şeyler hakkında yazıyorsan, yani başkalarının birinci ağızdan anlatabileceği şeyler, yerinde olsam kesinlikle doğruları yazdığımdan emin olurdum.

Duygulara dikkat et

Romantik olma konusunda ne kadar beceriksiz olursan ol, yazar kafanda ne kadar çok karakter barındırırsan barındır; daha önce hiç sahip olmadığın ilişkiler, tanımadığın karakterler hakkında yazacaksın. Neyse ki etrafta gerçek duygulara dair örnekler çok. Sevinç ve öfkeyi tattın; başkalarının da acıyı, neşeyi ve arada her ne varsa tattığını gördün. Dikkatini bunlara ver ve bunları hikâyelerindeki karakterleri zaman, mekân ve hikaye gözetmeksizin daha inandırıcı kılmak için kullan.

Kaynak: litreactor.com

Çeviren: Gonca Öner – edebiyathaber.net 

Yorum yapın