Sessizliğin Etrafında Dolanmak: Kurye | Kaan Soylu

Nisan 16, 2025

Sessizliğin Etrafında Dolanmak: Kurye | Kaan Soylu

Çağdaş Amerikan edebiyatının özgün ve yenilikçi seslerinden Peter Mendelsund’un Kurye adlı romanı, görünüşte sade bir anlatıyı karmaşık bir anlatı tekniğiyle birleştirerek günümüz dünyasının yabancılaştırıcı, parçalı ve zaman zaman tekinsiz doğasına dair özgün bir ses sunuyor. Ketebe Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan bu eser, yalnızca bir karakterin şehir içindeki teslimat serüvenini değil, aynı zamanda iletişimsizlik, sınıf ayrımı, yabancılaşma ve dilin sınırları gibi temaları ustalıkla işliyor. Ayrıca, geleneksel anlatı yapısını ustaca kırarak, kimlik, varoluş, sanat ve hafıza gibi derinlikli temaları postmodern bir labirentin içinde sorguluyor. “Kurye”, okuyucuyu rahat koltuğundan kaldırıp zihinsel bir keşfe davet eden, katmanlı ve düşündürücü bir roman olarak öne çıkıyor.
Romanın merkezinde ismini hiçbir zaman öğrenemediğimiz, ana dili anlatının diliyle örtüşmeyen, göçmen statüsünde bir kurye yer alıyor. Karakterin dünyaya karşı donuk ve mesafeli duruşu, romanın anlatı yapısıyla örtüşür biçimde, oldukça minimalist ve fragmanter bir üslupla sunuluyor. Cümleler çoğu zaman yarıda kesiliyor, düşünceler tamamlanmıyor, anlatı akışı bilinç akışıyla dış dünya arasında gidip geliyor. Mendelsund burada hem biçim hem içerik açısından “iletişimsizlik” kavramını yalnızca bir tema olarak değil, doğrudan yapısal bir tercih olarak romana dahil ediyor. Anlatı, kuryenin yalnızca fiziksel olarak bir şeyler taşıdığı bir dünya değil, aynı zamanda sürekli olarak anlamı taşıyamadığı, eksik bıraktığı, düşürdüğü bir evren olarak karşımıza çıkıyor.
Kurye, görünürde basit bir kent romanı gibi ilerlese de mekân olarak ele alınan şehir, yalnızca bir mekân değil; sınıfsal farklılıkların, kültürel ayrışmaların ve modern kapitalist düzenin temsil edildiği bir organizmaya dönüşüyor. Göçmen karakterin çevresinde dönen sistem, onu sürekli olarak “taşıyan” ama hiçbir yere “ait olmayan” bir figür haline getiriyor. Bu haliyle roman, Walter Benjamin’in “flâneur” figürünün postmodern ve göçmen bir yeniden yazımı olarak da okunabilir: Sürekli hareket hâlinde, gözlemleyen ama hiçbir zaman konuşamayan bir kent sakini. Mendelsund, metin içinde farklı yazı tipleri, boşluklar, tekrarlayan ifadeler ve hatta görsel unsurlar kullanarak, okuma deneyimini sadece kelimelerle sınırlamıyor. Bu deneysel yaklaşım, romanın tematik derinliğini artırırken, okuyucuyu aktif bir anlamlandırma sürecine dahil olmaya teşvik ediyor.
Romanın dikkat çeken bir diğer yönü ise “dil” meselesiyle kurduğu ilişki. Karakter, anlatının dilini anlıyor ama konuşamıyor. Bu asimetrik durum, iletişimin yalnızca sözcüklerle değil, suskunlukla da inşa edildiğini gösteriyor. Kurye, sözün eksikliğinin, anlamın yerini tam da bu eksiklik üzerinden aldığı bir metin olarak, çağdaş edebiyatın sınırlarına dair önemli bir deney sunuyor. Mendelsund’un minimalist cümleleri, çoğu zaman grafik roman havasında, görsel düşünmeye yaklaştıran bir dilsel ekonomiyle kurulmuş. Görsel tasarımcılıktan gelen yazar, sözcüklerin tipografik düzeniyle de oynayarak metni görsel bir deneyime dönüştürüyor. Mendelsund, kuryenin iç monologları ve dış dünyayla olan etkileşimleri aracılığıyla, bireyin kendi varlığını anlamlandırma çabasını ve bu çabadaki zorlukları ustaca işliyor. Roman, “Ben kimim?” sorusunun basit bir cevabı olmadığını, kimliğin sürekli bir oluşum ve dekonstruksiyon süreci olduğunu ima ediyor.
Sonuç olarak Kurye, anlatıdan çok atmosfer kuran, olaylardan çok duygu boşluklarını yakalayan bir roman. Peter Mendelsund, çağımızın hızla akan, birbirine değmeden geçen bireylerini bir kuryenin gözünden gözlemliyor. Bu gözlem ne öğretici ne de doğrudan yargılayıcı; aksine, metin boyunca sürdürülen o tedirgin sessizlik, okurun zihninde yankılanan bir eleştiri haline geliyor. Kurye, konuşmanın değil, susmanın edebiyatı… Ve belki de bu yüzden, çağımızın en sahici anlatılarından biri. İyi okumalar…

edebiyathaber.net (16 Nisan 2025)

Yorum yapın