“Seni düzyazının köpeklerine bırakamam” | Metin Celâl

Ağustos 17, 2022

“Seni düzyazının köpeklerine bırakamam” | Metin Celâl

Dergi çıkarmak devasız hastalık gibi bir şeydir. Sürekli yenilgiye uğrasak, birkaç sayıda dergileri batırsak da dergi çıkarmaktan vazgeçmedik hiçbir zaman. Hâlâ da aklımızın bir yerlerinde bir dergi projesi vardır. Üç Çiçek, Yaşam İçin Şiir, İmge, Poetika, Yeryüzü Konukları, Düşler, Geniş Zamanlar, Düşler Öyküler, Sombahar…  

Seksenli yıllar dergilerin ilgi odağında olduğu yayıncılık sektöründe dergi gruplarının hızla çoğaldığı bir dönemdir. Gelişim, Karacan, Dönemli, Hürriyet, Güneş Yayınları gibi birçok dergi grubu genel okur kitlesinin ilgisini çekecek, çok okunacak, çok reklam alacak dergiler yayınlıyordu. Dergi hayalleri kurup 3-4 sayıda batırırken ben de birçok arkadaşım gibi bir yandan profesyonel olarak gazetecilik, dergicilik yapıyordum. Dönemin popüler, çok satan dergilerinde çalışıyordum.  

1988’in son aylarına yeni bir dergi projesiyle girmiştik. Mef Dershaneleri ve Yurtiçi Kargo’nun sahibi İbrahim Arıkan’ın patronluğunda, Soner Olgun’un yöneticiliğinde öncelikle gençlere yönelik olmak üzere dergiler çıkaracaktık. Yerimiz de Mef’in Barbaros Bulvarı’ndaki binalarından birinin bir katıydı. 

Gençlik dergisinin adı Genç İnsan olacaktı. Attilâ İlhan yönetiminde kültür ve sanat dergisi Cönk de çıkacaktı. Genç İnsan’ın hazırlıkları daha önce başlamıştı ama önce “Onlar Geliyor!” sloganı ve Oya Baydar, Hilmi Yavuz, Sevinç Çokum, Asım Bezirci, Tarık Buğra gibi çok geniş yelpazeden yazarları kapsayan Cönk çıktı. 

Ben, hem Mef’in aynı adlı Mef Ajans’ını yönetiyorum, hem de tüm dergilerin yayın kurullarındayım. Zaten Cönk’ün yazı işleri müdürü Ülkü Karaosmanoğlu ile aynı odayı paylaşıyoruz. Mef Ajans’a grafiker olarak Aziz Yavuzdoğan katılıyor. Aziz, kitapsever bir grafiker yani türünün az bulunur örneklerinden. Kadıköy’de her pazar günü kurulan bitpazarında Onat Kutlar’ın kayıp günlüğünü bulup bana veren de odur. 

Düzenli bir maaşım olması hem maddi açıdan rahatlatıyor hem de cesaret veriyor. Söyleyecek sözümüz var ama dergimiz yok. Eskilerin Yeditepe’si, Yusufçuk’u gibi dört yapraklı, sekiz sayfa bir dergi hayal ediyorum. Matbaacılıkta ofset baskı gelişiyor, işler çok daha kolay ve hızlı yapılıyor. Elimizin altında da her türlü modern araç gereç var. Esas işimizi aksatmadan böyle küçük bir şiir dergisi çıkarabiliriz diye düşünüyorum. Tabii ki düşüncemi ilk açtığım kişi yanımdaki masada oturan grafiker dostum Aziz oluyor. O hemen “Ben varım!” diyor. Aziz Yavuzdoğan o zamanın moda deyimiyle derginin “Art direktörü” oluyor. 

Cağaloğlu’na koşuyorum. Adnan Özer’e konuyu açıyorum. Bir top kâğıt alacağız, tek forma, 4 yaprak, sekiz sayfa bir şiir dergisi çıkaracağız. Onun her zaman “Varım!” diyeceğini biliyorum, korkum işi dallandırıp budaklandırması, derginin bir anda 160 sayfa, dört renkli, kuşe kâğıda basılan bir şey halini alması. Çünkü Adnan’ın hayalleri sınırsızdır ve sermayemiz olmaması gibi engellere de aldırmaz. Bu kez beni şaşırtıyor teklifimi tartışmasız kabul edip “Derginin adı ne olacak?” diye soruyor. “Fanatik” diyorum ama biliyorum ki onun aklında “Şiirin Yeşil Atlısı” gibi bir isim önerisi her zaman vardır. Yine şaşırtıp isim önerimi de pek tartışmadan kabul ediyor. 

Sonra nasıl bir dergi ve kimlerle diye düşünüyoruz. Tabii ki ana omurgayı seksen kuşağı şairleri oluşturacak ama sonradan doksan kuşağını oluşturacak, daha doğrusu 90’larda isimleri iyice duyulacak birçok genç arkadaşımız da var. “Onları mutlaka katalım” diyoruz.

Günceli takip eden, haberlere yer veren, yeni şiir kitaplarından söz eden bir dergi olsun diyoruz.  

“Madem dergi ofset basılacak, Ofset baskının olanaklarından yararlanalım, görsel sanatlara da yer verelim, albenili, diğer türlere de açık bir dergi olsun,” diyor Adnan. Bu teklifi hemen kabul ediyorum ve fikri geliştirmeye başlıyoruz. 

Görsel deyince fotoğraf, fotoğraf deyince Merih Akoğul aklımıza geliyor. Merih o sıralar kendisi gibi fotoğraf sanatçısı Cengiz Cıva ile bir ajans kurmuş. Ajansı da bizim derginin, Cönk’ün biraz yukarısında, Abbasağa’da. Merih’i hemen “fotoğraf danışmanı” olarak atıyoruz. Metin Üstündağ, Latif Demirci, Tuncay Akgün gibi karikatüristler dostumuz, onlardan karikatürler alıp bir bölüm oluşturacağız. Ressam dostlardan katkı alacağız. 

Derginin künyesi tamam gibi ama en azından mali ve hukuki sorumluluk için bir yayıncısı da olması gerek. Müzik yayıncılığının öncü ismi, dostumuz Levent Erseven kim bilir kaçıncı iflastan sonra yeniden yayıncılığa soyunmuş, Stüdyo İmge müzik dergisini çıkarmaya, kitaplar yayınlamaya hazırlanıyor. Bir yandan da reklam işleri yapacak. Levent hemen derginin sahibi oluyor ve “Fanatik’in dağıtımını Stüdyo İmge ile yaparız” diyor. 

Cağaloğlu’ndan Gülhane Parkı’na doğru inerken Zeynep Sultan Camii sokağında üç katlı tarihi bir ahşap binayı kiralamış. Bina daha merdivenlerini tırmanırken sallanmaya başlıyor ama kim aldırır. Her gün binanın Gülhane Parkı’na ve Alayköşkü’ne bakan terasında buluşuyoruz. Levent’le birlikte reklam işinde ortak olan Abdullah Aşçı arkadaşımız mangalı yakıp yarım kilo kıymadan yaptığı Adana kebapları ile on kişiyi doyuruyor. 

Derginin kadrosunu oluşturacak, şiirleri ve yazıları ile katkıda bulunacak şair arkadaşları bir öğlen o terasa davet ediyoruz. Merih şair olarak da kadromuzda olduğu için o gün fotoğrafları Cengiz Cıva çekiyor. Fanatik’in Mart 1989 tarihli ilk sayısının kapağında yer alacak o fotoğraf için poz veriyoruz. Fotoğrafta soldan sağa Orhan Kahyaoğlu, Salih Bolat, Adnan Özer, Enver Ercan, Metin Celâl, Mustafa Kudret, Merih Akoğul, Celâl Gözütok, Kubilay Köseoğlu ve Atılgan Bayar yer alıyor ama kadromuz çok daha geniş. 

Derginin bir de sloganı olsun, deniyor. O da Atılgan’dan geliyor; “Seni düzyazının köpeklerine bırakamam”. Puşkin’in bir sözü ya da dizesiymiş. Bana biraz sert gelse de çoğunluk sloganın derginin Fanatik’liği ile uyumlu olduğunu söyleyince Aziz derginin logosunun altına toplu fotoğrafımızı ve sloganı yerleştiriyor. Ve “Biz şairler başka milletiz” başlıklı “bizim dergimizin yazarları şiir fanatikleri olacak” diyen, şiiri savunacağımızı söyleyen başlangıç yazımızla yola çıkmış oluyoruz. 

İlk sayıda Ahmet Özbek, Aydın Şimşek, Mehmet Ocaktan, Erdoğdu Uslu, Kubilay Köseoğlu, Haydar Ergülen, Birhan Keskin, Seyhan Erözçelik’in şiirleri var. Adnan Özer “Hımbıl Şairler”, ben “12 Eylül ve toplumcu şiir” başlıklı yazılar yazmışım. Lale Müldür’le söyleşinin başlığı “Matematiği kuvvetli olmayan şiir yazamaz.” Latif Demirci’nin karikatürleri, Ercüment Tarhan’ın Kadın ve Elma adlı sergisiyle ilgili kısa bir röportaj ve iki resmi ve Guiseppe Ungaretti’den Ahmet Atalağ’ın çevirdiği şiirlerle ilk sayı tamamlanıyor. 

Fanatik’in ilk sayısını 1000 adet basmıştık. Fiyatı da gayet uygundu. Levent de iyi bir dağıtım yapınca dergi ilk haftada tükendi. Dergicilik tarihimizde ilk defa bir dergimiz tükeniyordu. Keyifliydik. Dergi tuttu, diye düşünüyordum. 3-4 sayılık dergicilik tarihimizde bir devrim yapmıştık, bu gazla birkaç sene yayınlarız Fanatik’i diyordum. 

Bence ilk sayının tükenmiş olması iyi bir reklamdı ama Levent “İkinci baskı yapalım, derginin üzerine de yazalım. Edebiyat tarihinde ilk kez bir şiir dergisinin ikinci baskısı çıkmış olsun” deyince hoşumuza gitti. İkinci baskıyı da yaptık, dağıtıldı.   

O moralle yeni sayıyı hazırladık. Artık her ayın birinde kitapçılarda ve gazete bayilerindeydik. Dergi iyi satıyordu ama satıştan gelmesi gereken para bize ulaşmıyordu. Kardeş dergimiz Stüdyo İmge bizim gelirimizi de harcıyordu anlaşılan. Üçüncü sayıyı bu maddi yetersizlik ve moral eksikliği ile bir ay gecikmeli olarak Haziran 1989’da yayınlamışız. Kapağında tüm sayfayı kaplayan bir Nâzım Hikmet fotoğrafı ve “2000’li yılları seninle görmek isterdik / Keşke yaşasaydın” başlığı var. 

Üçüncü sayının haberler bölümünde Serdar Işın ve Tayfun Pirselimoğlu’nun Sokak seçkisinin adının izinsiz alınıp aynı adla haftalık haber dergisi çıkarılmasını “gasp” olarak niteleyip protesto etmişiz. Galiba içimize doğmuş. Zira dördüncü sayı çıkmadan günlük futbol gazetesi Fanatik yayına başlamış yani adımızı gasp etmiş. 

Makus talihimize yine yenilmiştik. Bari dergi üçüncü sayısında kalmasın diye dört sayfalık da olsa son bir sayı ile veda etmeye karar verdik. Kapakta Adnan Özer’in yazısı “Şiirsiz insan alçaktır!” başlığıyla manşete çıkmış. Sağ köşede Enver Ercan’ın “İki Sevişmeşk” şiiri var. Benim “Şairin Bunalma Hakkı” başlıklı bir yazım. Orhan Tekelioğlu, Lale Müldür, Kubilay Tunçer, Fergun Özelli ve benim şiirlerim yayınlanmış. Arka kapakta kısa süre önce yitirdiğimiz şair Kemal Kale’nin dergiye mektubunun tıpkı basımı ve şiiri de yer alıyor. 

Tüm bunları durduk yerde anımsamadım. Sosyal medya bazen faydalıdır. Şair Seval Esaslı’nın 9 Ağustos’ta attığı tweetler anıları canlandırdı. Dergimizde onun da katıldığı bir sempozyumu da haber yapmışız. Seval Esaslı sayesinde 31 yıl sonra tekrar anımsadım o günleri ve Fanatik maceramızı. 

edebiyathaber.net (17 Ağustos 2022)

Yorum yapın