Semrin Şahin: “Kalem ne kadar serbestse, o kadar nitelikli eser ortaya çıkar.”

Mart 11, 2024

Semrin Şahin: “Kalem ne kadar serbestse, o kadar nitelikli eser ortaya çıkar.”

Söyleşi: Nilgün Çelik

Semrin Şahin, 17 öyküden oluşan Küller adlı öykü kitabını 2023 yılında İthaki Yayınları’ndan çıkardı. Ülkemizin ve dünyanın küresel sorunlarını, kadını, hayvanı, doğayı,yalın anlatımıyla öyküleştiren Semrin Şahin, “öykünün bir derdi var,” mantığını Küller adlı eserinde  okuruna yeniden hatırlatıyor. Semrin Şahin’le son kitabı hakkında konuştuk.

Sevgili Semrin, dördüncü öykü kitabın Küller birbirinden ilginç, duyarlı öykülerden oluşmuş. Toplumumuzu ve dünyayı ilgilendiren konuları öykünün / kurmacanın zenginliği ve yalın üslubunla unutulmaz kılıyorsun. Girişte eklediğin James Joyce’ un, “Tarih uyanmaya çalıştığım bir kâbus.” cümlesi kitabın tamamını içine almış bir cümle. Gerçekten son yıllarda ülke olarak biz de “bir gün uyanalım ve hepsi kabusmuş,” diyelim istiyoruz. Öykülerini de bu hassasiyetle yazdığın hissediliyor. Bu denli hassas konuları yazarken bu süreçte neler yaşadın? Kalemin özgür müydü? Yoksa “bunu yazmayayım,” deyip atladığın noktalar oldu mu?

Keşke her şey bir kâbus olsa, ama biz bu kâbusun içinde yaşıyoruz. İnsanca yaşamak için direniyoruz aslında. Ben toplumsal olaylardan etkilenen bir yazarım. Toplumun dışında tutamıyorum kendimi, haliyle bu olaylar benim kalemimden yazdıklarıma yansıyor. Kalemimi daima özgür tutmaya çalışıyorum. Öykülerimi yazarken de izleğim her zaman karakter oluyor. Ya bir sahne ya da bir imgenin peşine takılıyorum. Yaşadığımız şeyleri kanıksamamaya çalışıyorum. Hiçbiri normal değil ve dönüştürülmesi gerekiyor diye düşünüyorum.

Bu anlamda yazar ne kadar özgür olmalı?

Her şeyden önce yazarın kaleminin özgür olması gerektiğini düşünüyorum. Yazar yazmaya oturduğu ilk andan itibaren otosansür uygulamamalı kendine. Kalem ne kadar serbestse o kadar nitelikli eserler ortaya çıkar çünkü. Yaratıcılık da böyle tetikleniyor kanımca.

Küller, toplumsal gerçekliğin yanında doğaya ağırlık verdiğin öykülerden oluşuyor. Sülünler, Sarmaşık, Bahçe böyle öykülerden. Bahçe’de her insanın yaşama ihtimali olan olayı erkek kahramanın ağzından anlatarak, derinlerde müthiş ironi ve  gerçekleri harmanlamışsın. Bu öyküyü yazan bir yazarın, gerçekte gelecek için neler düşündüğünü merak ediyorum. Endişeli misin? Doğayı ve insanları ne tür olaylar bekliyor sence?

Gelecek için kaygılıyım. Doğanın koruması gerektiğini düşünüyorum. Sürdürülebilirliğin bilincine varmalıyız. Tüketim toplumu olunca her şeyi öğütmeyi ve yok etmeyi kendimize hak görüyoruz, oysaki kendi sonumuzu hazırlıyoruz. Bilim insanlarının küresel ısınmanın etkileri ile ilgili çeşitli senaryolardan söz ediyorlar. Bence bu şekilde gidersek yok oluşumuz hızlanacak. Bizi bekleyen: kıtlık, susuzluk ve kaos. Başka ne olabilir ki?

İşte yazdığım öyküler pandeminin göbeğinde doğaya kaçtığım, insanlardan uzak durduğum bir döneme geldi. Bu nedenle Bahçe öyküsü teknoloji uğruna nelerden vazgeçtiğimizi farklı bir bakış açısıyla anlatıyorum. Okurunda anlam bulacak izlekleri seviyorum bu anlamda.

Semrin, Küller’ de fantastik ve masalsı ögeleri taşıyan, yer yer ürkütücü sahneleri olan öyküler var. Bunlardan biri Başka Bir Şehir. Çekirgelerin istilasıyla öykü derinleşiyor. Bu öykü özelinde yapısal olarak bir soru sormak istiyorum: Bilimkurgu öyküler hakkında ne düşünüyorsun?

Bilimkurgu öykülerini seviyorum. Farklı düşünme biçimlerini tetikliyor bu öyküler. Ben metafor yaratarak ilerlemekten yanayım. Başka Bir Şehir öyküsünde çekirgeler aslında başkaları. Hep el alem ne der diyerek çocukluk hayallerimizden, yeteneklerimizden vazgeçiyoruz. Bu nedenle dış sese kulağımızı kapamak, kendi içsesimizle yol almak önemli.

Bilimkurgu öyküleri kendi içinde bir dünyaya ve dile sahip. Okumayı sevdiğimi söylemeliyim.

Son günlerde popüler olan yapay zekâ ile bir kitap yazmak ister misin?

Böyle bir şeyi hiç düşünmedim, düşüneceğimi de sanmıyorum.  Kolaycılığın geldiği nokta şaşırtıcı. Sanatın izinden gittiğimiz müddetçe yapay zekâ kendine burada yer bulamayacaktır diye düşünüyorum.

Eserinde her öykü mutlaka bir amaca hizmet ediyor. Irkçılık, savaş, göç gibi kapitalist ülkelerin dünya insanına yaşattığı ızdırapları da içselleştirdiğin öyküler var. Kaçış, Kümes N’olacak, Küller gibi.Küller çok özel bir öykü. Tarihin acımasız kahramanlarını hatırlatıyor.  Gerçeklikten beslenen bu öykü distopik atmosferde anlatmışsın. Bu denli gerçek bir konuyu neden distopik kurguyla anlatmak istedin?

Kitaptaki öykülerin izlekleri birbirinden farklı ama insanın acımasızlığı her yerde aynı. Her gün aynı olaylara, aynı cinayetlere ve katliamlara uyanıyoruz. Haberler tüm gerçekçiliği içerisinde bunları bize sunuyorlar zaten. Ama sanat başka bir şey. Her zihinde farklı katmanlarda yeni yeni anlamlar kazanacak öyküler yazmak istedim. Bu nedenle de bazen büyülü gerçekçiliği, bazen fantastik ögeleri kullanarak verdim.

Kafes, Kırlangıçlar Sis ve Salyangozlar Mevsimigibi hayvanları önemsediğin öyküler var. Kafes de unutamayacağım öykülerinden biri. Bir pars, kafes içinde tutsak. Satılmayı bekliyor. Bu öyküde konu ve kahramanların gerçekliğinden biraz roman tadı da aldığımı söylemek isterim. Günün birinde bu öyküyü roman olarak okur muyuz acaba?

Doğayı ve hayvanları önemsiyorum. Ekosistem içinde her canlının özel bir yeri var. Benim öykülerim için de bu geçerli. Kafes öyküsünü hiç roman olarak düşünmedim ama belki bir gün olabilir. Benim yazma sürecimde zihnimde beliren sahneden öyküye mi yoksa romana mı ait bir sahne olduğunu sezgisel olarak anlayabiliyorum. Öykü olarak kurguladığımı romana çevirmem pek mümkün gelmiyor şu an bana. Ama belirttiğim gibi ileride neler olur bilinmez.

Öykülerinin alt zemininde kahramanla ilerleyen bir konu da iş ve işsizlik. İş yeri kapanan, işinden ayrılan, istemediği mekânda para kazanan kahramanların var. Bu konuyu dert edinen öyküler okumak, konu Türkiye’nin gerçeği olduğundan önemli buluyorum. Kadınları da konu ettiğin Cüce, Parlayan, Sarmaşık gibi öykülerinin ışığında hem aydın hem bir eğitmen olarak kadın ve çalışma hayatı hakkında neler söylemek istersin?

Kadın olmak bizim coğrafyamızda çok zor. Kıskançlık kisvesi altında her türlü zulme uğruyoruz. En okumuş, en aydın dediğimiz kesim de bile bu konuda bir zorbalık var. Düşünce biçimleri değişmedikten sonra kadınların çektikleri değişmeyecek. Bu yüzden kadın hareketi çok değerli. Hiçbir sistemin bu hareket karşısında sağlam durabileceğini düşünmüyorum. Kadın demek dünya demek çünkü. Her yerdeyiz ve mücadele ediyoruz. Ben de bu mücadelede yazdıklarımla ve söylemlerimle varım. Dayanışmayla kazanacağız.

Tüm cevapların ve böyle güzel bir kitabı bize sunduğun için teşekkür ederim.

Güzel soruların için çok teşekkür ederim.

edebiyathaber.net (11 Mart 2024)

Yorum yapın