Sanat veya umut umutsuzluktan, özgürlük özgürlüksüzlükten doğar | Prof. Dr. Onur Bilge Kula

Ağustos 15, 2018

Sanat veya umut umutsuzluktan, özgürlük özgürlüksüzlükten doğar | Prof. Dr. Onur Bilge Kula

Bloch ‘Umut İlkesi’nin ikinci cildinin hemen başında şu belirlemeyi yapar: “Umudun eylem içeriği, bilinen aydınlatılmış, açıklanmış olumlu ütopik işlevdir. Umudun tarih içeriğiyse, ilkin tasarımlarda, gerçek yargılarda ansiklopedik olarak araştırılmış, insan kültürü bakımından somut ütopik ufkuyla ilişkilenmiş” içeriktir. Bu filozofun vurguladığı gibi, umudun ‘olumlu ütopik işlevini’ yaratan ve bunu insanlığın kültürel gelişiminin içeriği durumuna getiren etken düşünen ve eyleyen insandır. Söz konusu nedenle, insan ve umut kavramları her zaman ve her yerde birlikte düşünülür. Bununla birlikte, insan her zaman etkenleşemez ve umut yaratamaz. İnsan öyle edilgenleşir ve yetingenleşir ki, Bloch’un deyişiyle, “Hiçbir şeyi olmayan ve bununla yetinen insanın elinde kalanını da alırlar” (Bloch 1985b, s. 522- 523).

Ütopyayı içeriklendiren nedir?

Thomas Morus, Bloch’un anlatımıyla, ‘Devletin En İyi Durumu Veya Yeni Ad Ütopyası’ (1516) adlı yapıtıyla “sosyal özgürlük ütopyasını” tasarımlamıştır. Bu yapıtta ilk kez “insancıl anlamda demokrasi, kamusal özgürlük ve tolerans anlamında demokrasi, kolektif ekonomiyle” ilişkilendirilmiştir. Morus’ta özgürlük, topluma ilişkindir ve “gerçek anlamda özdeksel-insancıl demokrasi”, bu özgürlüğün içeriğidir. Ütopyayı oluşturan da bu içeriktir (Bloch 1985b, s. 603).

Sokrat’ın özgürlüğe ve düzene ilişkin sorusu

Bloch’un‘Umut İlkesi’ adlı yapıtının ‘Özgürlük ve Düzene İlişkin Sokrat Sorusu’ adlı bölümdeki anlatımıyla, sözcükler ne denli büyükse, onların içinde ‘yabancı öğe’ o denli kolay gizlenir. Bu özellikle ‘özgürlük’ ve ‘düzen’ kavramları için geçerlidir. Sokrates herkesin çok iyi bildiğini sandığı sözcükler hakkında akıl danışmak ister. Birden bu kavramlar “çelişkilere” karışır; karma karışık olur; ancak sonunda bu kavramlar üzerine düşünme başlar. Bu yüzden, “boş, aldatılmış görüşlerin kapçıkları olmamak için”, özgürlük, zorlama ve düzen kavramları da sorgulanmak zorundadır. Thomas Morus”demokratik özgürlük” ve Campenella “otoriter düzen” kavramını toplumsal mutluluğun eş-anlamlısı olarak tasarımlamıştır. Bu kavramların “başında çok farklı şeyler geçmiş”, bunlar çok farklı anlamlar taşımıştır.
Özgürlük kavramının sorunu, “çok-anlamlılığı” ve tarih boyunca geçirdiği “büyük işlevsel değişimdir.” Bu bakımdan, söz konusu çok-anlamlılığı veya anlam belirsizliğini ortadan kaldırmak için, özgürlük kavramını parçalamamak gerekir. Örneğin, “psikolojik özgürlük veya seçim özgürlüğü; politik özgürlük ya da öz-belirleme özgürlüğü” bir birinden ayrı düşünmemek gerekir. Öz-belirleme özgürlüğü kapsamında da önemli olan, “bu özgürlük için, toplumun söz konusu durumu için uğraşanlardır.” Bu yüzden, bu özgürlük, “özgür rekabet”ve özgür rekabetten yararlananlara karşı savaşıma değin geniş bir yelpazeyi kapsar.

Öz-belirleyim özgürlüğü nedir?

Öz-belirleyim özgürlüğü için verilen bu savaşım, Bloch’un belirlemesiyle, burjuvazinin feodal egemenliğin sınırlayıcılığına karşı savaşımını da, “proletaryanın özgür devrimci eylemini”de içerir. Özerkleşmiş yurttaşı “yeniden özerkleştiren” de bu eylemdir. Bu örneklerde görüldüğü üzere, özgürlük, “kendi içerikleri içinde değişken ilişkilendirme kavramıdır.” Edinmenin özgürlüğü, edinileni koruma özgürlüğüne dönüştükten sonra, açıkça “zorbalık” anlamı kazanmıştır. Bu nedenle, Sokrates yaşadığı dönemde “bu çok çeşitli ekonomik-politik özgürlükte gerçekten özerkleştirici hiçbir şey” bulamazdı. Mülkiyet efendilerinin özgürlük dedikleri, aslında özgürlüksüzlüktür. Öte yandan, bunun dışında her yerde “özgün bir ilginin/çıkarın özgülüğü olan özgürlüğe tikel bir ilgi” vardır. Mülkiyetin ortadan kaldırıldığı yerde, politik-sosyal kullanımında özgürlük, Sokrates’in sorusuyla ulaşmak istediği “ortak yönleri” ortaya çıkarır (Bloch 1985b, s. 614- 615).

Eldoradove Eden:coğrafi ütopyalar

Bloch aynı adı taşıyan bölümde Bertolt Brecht’in şu dörtlüğünü aktarır.
“Nasılsa dünya/Kalmak zorunda değil öyle,/İteleyin dünyayı
Araştırın bilene kadar.”
Bu dizeler uyarınca, umut, dünya bilgisinden, bu bilginin gücüyle dünyayı değiştirme eyleminden doğar. Bloch’un aynı bölümde ‘Bulgulama; coğrafi Umudun Özgünlüğü’ adlı ara-başlık altındaki açımlamasıyla, bulgulama/keşfetme “hiçbir düş içermez gibi görünür”; kâşif, “salt bakan biri gibi davranır.” Buna karşın bulma, “yeni bir şeyin yapıldığı bir eylemdir.”Bulgulama ya da keşfetme ise, kendisi aracılığıyla “yeni bir şeyin ortaya çıkarıldığı bir eylemdir.” Örneğin, Amerika ve Uranüs’ün keşfi bu bağlamda anılabilir (Bloch 1985b, 874).

edebiyathaber.net (15 Ağustos 2018)

Yorum yapın