Cihan Çetinkaya’nın yeni romanı Suskunlar Meclisi, entrika, uluslararası örgütler, suç ve gerilimle dolu bir metin. Okura bir yandan polisiye bir anlatı sunarken diğer yandan giderek katmanlaşan, zaman içerisinde uluslararası ilişkileri de içerisine alan bir metin sunan roman, aynı zamanda geliştirdiği karakterler ve onların temsil ettikleri değerlerle de dikkati çekiyor.
Suskunlar Meclisi, öncelikle bir polisiye roman olarak okura vadettiği gerilimle ön plana çıkar. Romanın temel örgüsü dedektif Eşref Kalender, medya patronu Ekrem Kırımlı ve onun eşi Belkıs Rona arasındaki araştırma ve soruşturma süreçleri üzerinden gelişir, ancak çok geçmeden işler giderek sarpa sarmaya, hiç hesapta olmayan olay ve öngörüleri de içerisinde barındırmaya başlar. Adil Rona ve Nahit Söylemez, başlangıçta birer kurban olarak görüldüğü hikâyede çok geçmeden okura bambaşka hikâyeler vadeder. Zaman içerisinde örgünün giderek daha da çetrefilleşmesi, gerilim artması ve okurun hem karakterlere hem de onlar arasındaki ilişkiye dair şüpheye düşmesiyle romanın özgün yönleri olarak belirir.
Her şey, yaşlı bir ayakkabı tamircisi Nahit Söylemez’in cesedinin bulunmasıyla başlar. Sultanahmet Meydanı’nda, merkezinde yer alan mekânla zıt bir atmosferde başlayan dosya ve cinayet örgüsü, çok geçmeden Eşref Kalender’e emanet edilir. Üzerinde bir bıçak yarasıyla kazınmış “Acta est fabula” (“Oyun bitti”) iziyle bulunan Nahit Söylemez’in cesedi, çok geçmeden devreye giren Belkıs Rona ile dedektife yeni bir pencere açar. Başlangıçta oldukça anlamsız görünen bu cinayet, üzerindeki yara iziyle bir anlam kazanırken çok geçmeden hikâyeye yeni pencereler ilave edilir. Belkıs Rona’nın, babasının cinayetini araştırmaya başlaması, onun da benzer şekilde ve benzer bir izle öldürülmesi, yeni sorgu alanlarını beraberinde getirir. Bu iki cinayetin birbiriyle ilişkili olabileceği üzerinden soruşturmasına devam eden Eşref Kalender, çok geçmeden aradığı ipuçlarını bulur ve büyük bir gizemi aydınlatmak üzere girişimlerine başlar.
Başlangıçta klasik bir “kara roman” dedektifi olarak ön plana çıkan Eşref Kalender, zaman içerisinde farklı yönleri olduğunu da okura açıkça gösterir. Çok katmanlı bir karakter olarak o, hem bir dedektife uygun olarak zekâsı ve sezgileriyle hareket etmekte, hem de sahip olduğu ahlaki ve vicdanı düsturla ortaya prensipli bir yapı çıkarmaktadır. Bir yandan katilin peşinde, olayların arka planında neler olup bittiğini anlamaya çalışan bir figürdür, diğer yandan emniyet ve diğer resmî kurumlar arasındaki çatışmaları, yozlaşma ve sorunsalları deşmektedir. Dolayısıyla onun için önemli olan doğru olanı uygun bir şekilde, herkes için adalet, emniyet ve gelecek düsturuyla gerçekleştirmektir. Tüm bu konular üzerine araştırma yaparken gerçeği olduğu gibi gün yüzüne çıkarmaktan da gerektiği takdirde bütün iktidar odaklarını karşısına almaktan da geri duramaz o. Yaşamı boyunca birçok kayıp yaşamış, türlü ihanetle yüzleşmiş, en sevdiklerini kaybetmiş bir karakter olarak Eşref Kalender’in içerisinde bulunduğu bu durum, onu zamanla hem sert hem de içe dönül biri hâline getirmiştir. Tüm bu durumlar onu zaman içerisinde bir kara roman dedektifi olarak belirgin bir yere konumlandırır ve sahip olduğu içsel yapıyı daha da anlamlı kılar.
Suskunlar Meclisi, salt birtakım cinayetlerin araştırıldığı ve arkasındaki gizemin çözülmeye çalışıldığı, katilin hedeflendiği bir roman değil. Zaman içerisinde olayların arka planında basit birer cinayet örgüsünün olmadığı anlaşılır. Özelikle de Belkıs Rona ve babası Adil Rona üzerinden işler uluslararası bir boyut kazanır. Hermes Tabletleri’yle geçmişten günümüze uzanan çizgide büyük bir örgütün/meclisin işin içerisine dâhil edilmesi, aynı zamanda polisiye örgüye bir komple teorisinin eklemlenmesi anlamına gelir. Böylelikle romanın düşünsel boyutu daha da güçlü bir zemin üstüne yükselir.
Belkıs Rona, roman boyunca asıl hattı çizecek olan girişimleri başlatan karakter olarak çok geçmeden ön plana çıkar. Onun babası Adil Rona’ya dair yürüttüğü soruşturma, onun ölümüyle ilgili olarak araştırmaları kendisini Eşref Kalender’e götürür. Eşref Kalender için her şey bu karşılaşma ile daha da anlamlı bir hâl alır. Adil Rona ile Nahit Söylemez arasında beliren ilişki, çok geçmeden ortaya çıkan meclis ve gizil hedef, hikâyeye yeni katmanlar dâhil eder. Bu noktadan sonraysa hedef artık bir katil olmaktan çok, bir meclise dönüşmeye başlar. Güç, iktidar ve kontrol arzusuyla şekillenen bu meclis, okura zamanla yeni düşünceler ve düşünsel meseleler vadeder.
Oldukça yalın bir dille, sürükleyici bir anlatımla dikkat çeken Suskunlar Meclisi, gerilimi hiç düşürmeden yoluna devam eder. Bir polisiye örgüde sahip olunması gereken hemen bütün özellikleri içerisinde barındıran roman, aynı zamanda akıcılığıyla da özel bir yerde durur. Roman boyunca peş peşe türlü olaylar vuku bulur, türlü kötülük ve karakterle yüzleşilirken okur büyük bir merak duygusuyla bölümleri ilerletir, sayfaları çevirir. Bu durum, okurun metne yakınlığı ve bağlılığı, hikâyeyi canlı kılan en önemli özelliklerden biri olarak roman boyunca kendisini gösterir.
Suskunlar Meclisi, sadece bir dedektif hikâyesi olarak değil, aynı zamanda toplum ve devlet içindeki yozlaşmaya, adalete, güce, iktidar arzusuna dair de bir roman olarak belirir. Her biri kendi içerisinde farklı karakterler üzerinden temsil edilen ve zaman içerisinde tek bir örgüde buluşan bu durum, Cihan Çetinkaya’nın ne derece katmanlı bir metin kaleme aldığını gösterir. Dili, anlatımı, kurgusuyla özgün bir yerde duran roman, okura çok katmanlı bir polisiye örgü vadeder.