
“Ne mutlu martılara,ne güzel özgürce uçuyorlar. Gri, beyaz kanatlarıyla isterse uçar, istemezse konar düzlüğe. Maviliklerde salınmak müthiş bir şey. Nasıl görünüyor acaba gökyüzünden denizin rengi? Daha mı mavi?
Yerden küçük bir taş aldı. Yuvarlak, düzgün, beyaz, diğerlerinin arasında kolayca farkedilen. Bir müddet yumdu avucunda. Beyazlığı içini ısıttı. Hava soğuktu, üşüyordu. Ne zamandır deniz kenarında olduğunu da unutmuştu. Taş iyice ısındı avucunda. Bir kez daha baktı taşa. Sonra tam denize fırlatacakken sevdiği birinden ayrılıyormuşçasına acı verdi ona bu düşüncesi. Yeniden yumdu avucunu. Taşı öteki avucuna geçirip yerden başka bir taş aldı. Eğildi, fırlattı. Taş, denizde “foşş foşş”ses çıkararak iki üç kez sekti. Çok sevindi. “Yaşasın,nihayet başardım !” dedi. Mutlu oldu. Martılara anlattı başarısını, sevincini, coşkusunu. Onlarla konuştu, konuştu. Sustuklarının acısını çıkarırcasına, biteviye…
Uzaktaki yük gemisine takıldı gözleri. Ağır, demir ve metal yığını gemiye hayretle baktı. “Bu ağırlıkla nasıl duruyor suyun üstünde?” diye sordu kendine. Sonra yine kendi cevapladı. “Biliyorum. Suyun kaldırma kuvveti vs.”
Deniz dalgalıydı. Bembeyaz köpüklere takıldı bu kez. Köpükleri takip etti bakışları. Kıyıya kadar gelemeyişlerine üzüldü. Köpükleri ellerinde hissetmek, avuç içlerinde sönüşlerini izlemek istedi. Sonra tekrar gemiye baktı. “Sanki ufuk çizgisine yaslanır gibi, dik duramıyor da bu çizgiden güç alır gibi .”dedi. Çok uzaktan kara bir delik gibi görünen penceresinden bakan var mı acaba? Uzaklara bakıp ayrıldığı, kim bilir ne zamandır görmediği ailesini mi düşünüyordur? Sonsuz mavilikler beni mutlu ederken ona acı mı veriyordur? Üzüldü yine. Sonra,” Alışmıştır canım,işi bu.” diye kendi kendini teselli etti. “O kadar alışmıştır ki, belki de karada uzun müddet kalamıyordur.”
Gökyüzüne baktı. Maviliğin açıklı koyulu rengine. Dalgaların köpüğü gökyüzünde bulut olmuş. Bazıları şen şakrak, bembeyaz. Bazılarıysa kapkara, asık suratlı. Yüzü gülmediği gibi birazdan kızıp öfkelenecek, bağırıp çağırıp öfkesini boşaltacak gibi. Bembeyaz bulutların da bazıları masmavi olanlarına tutunmuş, biraz da sarkıtmış, düştü düşecekler sanki. “En sevdiklerim.”diye geçirdi içinden. Tekrarladı. “En sevdiklerim,”Gökyüzü ve deniz. Daldı yine. Ne çok şey geçti aklından. Buğulandı gözleri. Sonra yanaklarından süzülen yaşlar kıyıdaki sulara karıştı. Birden topladı kendini. Önce ufka, sonra gökyüzüne baktı. İki huzur yeniden yanaklarındaki gamzeleri ele verdi. Derin bir nefes alırken o tatlı çukurlar daha da belirginleşti. Sonra “Hişt!”diye bir ses duydu. Tedirgin oldu. Sağa, sola, arkasına baktı. Kimsecikler yoktu. “Kuruntu benimki. Kim olacak bu soğukta deniz kenarında, Zaten kimse olmayacağı için gelmiyor muyum buraya? “Hişt!”sesini duydu yeniden. Yoktu kimse, yoktu işte. Birden okuduğu öyküyü anımsadı. Ne diyordu yazar? “Nereden gelirse gelsin. Dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan , ottan,böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin! Bir “hişt!”sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler,böcekler, insanoğulları.”diye.
Ama bende neden korku ve yalnızlık duyguları uyandırıyor? Çiçekler, böcekler, çok sevdiğim deniz ve gökyüzü değil anımsattıkları.
“Hişt, bayan… “Hişt, yavru… “
Hişt, kııız, hepsi senin mi?”
Dişlerini sıktı. Karardı, borardı yüzü. Midesi bulandı.Bu kez ufukta yankılandı konuşmalar,kahreden anılar.
“Vah , vah! Hangi kalpsiz bıraktı el kadar bebeği bu soğukta avluya?”
“Dön arkanı,rahat dur kııız.”
“Bekçi amca yapma,çok acıyor !”
“Bana bak Sesini çıkarırsan,birirlerine söylersen alimallah öldürürüm Sakın ha! “
“Kardelen biraz konuşalım mı yavrum? Neyin var? Söyle bakalım nedir seni üzen?”
“Serpil öğretmen ve ailesi kaza geçirmiş. Hastaneye gidene kadar Mine ve Kardelen diye sayıklamış. Ama maalesef…”
Konuşmaları duymaz oldu artık. Buğulandı gözleri. Sonra yanaklarından süzülen yaşlar kıyıdaki sulara karıştı. Birden diklendi. Çocuk yaşta cesur olmayı öğrenmişti öğretmeninden. Dalgalardan güç aldı. Gözünün önündeki kötülükler yerini bembeyaz köpüklere bıraktı. Yeniden yumuşadı yüzü. Derin bir nefes daha aldı. Tertemiz havayla iyileşmek ister gibi iyice içine çekti.
Saçlarını rüzgara bıraktı. Büyükçe bir balıkçı teknesi “pata pata” ses çıkardı. Bir daha “hişt”sesini duymadı. Yerden bir taş daha aldı, sektirdi. Birden yalnız olmadığını farketti. Tok bir ses,”Çok güzel değil mi?” dedi. Başını çevirdi, adam hayran hayran denize bakıyordu. Cevap vermedi. Sessizlik aktı göz pınarlarından bu kez, dalgalara karıştı yine sessizce… Sonra geldiği yoldan yürüdü, kayıplara karıştı.


















