Orhan Düz: “Felsefeye, teolojiye ve bilime ilgi duyan okurların bu mektuplardan çok şey öğreneceklerini düşünüyorum”

Şubat 5, 2025

Orhan Düz: “Felsefeye, teolojiye ve bilime ilgi duyan okurların bu mektuplardan çok şey öğreneceklerini düşünüyorum”

Söyleşi: Deniz Demirdağ Temel

G. W. Leibniz İle Samuel Clarke Mektuplaşması, modern felsefenin iki önemli düşünürü olan Gottfried Wilhelm Leibniz ve Samuel Clarke arasında geçen mektuplaşmaları derleyen ve açıklayan Roger Ariew’in titiz çalışmasıyla okuyuculara sunuluyor. Bu kitap, 17. yüzyılın sonları ile 18. yüzyılın başlarında felsefe tarihinin şekillenmesinde önemli rol oynamış bu iki ismin fikir ayrılıklarını ve entelektüel tartışmalarını gözler önüne seriyor.

Kitap, Leibniz ve Clarke arasındaki mektupları içererek, okuyuculara bu iki düşünürün kozmoloji, metafizik, Tanrı’nın doğası ve özgür irade gibi derin felsefi meseleler üzerine nasıl fikir alışverişinde bulunduklarını gösteriyor. Leibniz, akıl ve doğa arasındaki ilişkiyi açıklarken Clarke ise Newton’un fiziğine dayalı daha mekanik bir evren anlayışını savunur. Bu karşıtlıklar, felsefi düşüncenin evriminde önemli bir yer tutar ve kitap, bu ikili arasındaki zihin savaşlarının detaylarına inerek derinlemesine bir analiz sunar.

Roger Ariew, bu mektuplaşmaları sadece bir metin koleksiyonu olarak değil aynı zamanda tarihsel ve felsefi bir bağlamda ele alır. Her bir mektubun ardındaki düşünsel derinliği, dönemin bilimsel ve dinî çatışmalarıyla ilişkilendirerek inceler. Ariew’in açıklamaları, Leibniz ve Clarke’ın felsefi vizyonlarını daha iyi anlamanızı sağlar, bu da kitabı felsefe öğrencileri ve meraklıları için paha biçilmez bir kaynak hâline getirir.

Leibniz’in idealist görüşleri ile Clarke’ın Newtoncu yaklaşımına dair derinlemesine bir analiz sunulmaktadır. Tartışılan ana felsefi meseleler arasında Tanrı, özgür irade, evrenin yapısı, madde ve hareket gibi temel konular yer alır. Bu tartışmalar, iki düşünür arasındaki yazılı mektuplaşmalar aracılığıyla ortaya konur; mektuplar, bazen samimi bazen de sert tartışmaların orijinal metinlerini içerir. Ayrıca, Ariew’in metinlere dair sunduğu açıklamalar, okuyucuların mektupların felsefi içeriğini daha iyi kavrayabilmesine yardımcı olur.

Kitap, felsefe öğrencileri, akademisyenler ve Leibniz ile Newton felsefesi üzerine derinlemesine bir anlayış arayanlar için değerli bir kaynak niteliğindedir. Aynı zamanda, bu metinler, düşünürler arasındaki entelektüel çatışmaları ve diyalogları incelemek isteyenler için de önemli bir perspektif sunmaktadır.

Sonuç olarak G. W. Leibniz İle Samuel Clarke Mektuplaşması kitabı, iki büyük filozofun fikir dünyasını ve dönemin entelektüel atmosferini anlamak isteyen herkes için önemli bir kaynaktır. Ariew’in metinlere kattığı derinlik, bu felsefi tartışmaların sadece tarihsel değil, aynı zamanda çağdaş anlamlarını da keşfetmenizi sağlar.

G. W. Leibniz İle Samuel Clarke Mektuplaşması felsefe ve bilim tarihi açısından neden önemlidir?

Çünkü söz konusu yazışmalar birçok temel konuyu hem bilimsel hem de felsefi açıdan ele alıyor. Bu konular arasında Tanrı’nın varlığı, büyüklüğü ve evrenle ilişkisi, mucizelerin doğası, ruh-beden ilişkisi, özgür irade gibi teolojik ve metafizik konular bulunduğu gibi uzay, zaman, maddenin doğası, evrenin büyüklüğü, çekim kuvveti gibi bilimsel konular da yer almaktadır.

Leibniz ile Clarke arasında geçen bu yazışmaların, dönemin bilim ve metafizik anlayışını ne gibi etkileri olmuştur?

Bu yazışmalar 18. yüzyılın felsefe, teoloji ve bilim alanlarını kuşatan en etkin ve verimli fikir alışverişlerinden biri olduğuna şüphe yoktur. O dönemde filozoflar, temel öğretilerini, gerçekleşme olan bilimsel devrimin ışığında yeniden düşünmek zorunda kalmışlardı. Akademik dünyada çözülmüş gibi görünen eski meseleler acilen yeniden gündeme geldi. İşte bu noktada söz konusu yazışmalar o günün gündemindeki konulara ışık tutması bakımından büyük önem taşıyor.

Bu eserin Türkçe yayınlanmasının günümüzdeki felsefi tartışmalara ve akademik çalışmalara nasıl bir katkı sunmasını bekliyorsunuz?

Sözünü ettiğimiz konular öteden beri gerek felsefe ve teolojide gerekse bilim alanında temel konular olagelmiştir. Dolayısıyla bu yazışmalar, zikrettiğimiz meselelere dair günümüzde yürütülen çalışmaların anlaşılması bağlamında önemini hâlâ korumaktadır. 

G. W. Leibniz İle Samuel Clarke Mektuplaşması gibi felsefi bir eseri Türkçeye çevirmek nasıl bir deneyimdi? Bu süreçte karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdi?

Hiç kuşkusuz fevkalade ufuk açıcı ve keyif verici bir zihinsel deneyim oldu benim için. En büyük zorluğu ise bugün ile bu mektuplaşmanın gerçekleştiği 18. yüzyıl arasında zihinsel köprü kurmakta yaşadım. Mektuplarda ele alınan bazı meseleler hakkında yeterli donanıma sahip olmak için çeviri sırasında yan okumalar yapmam icap etti. Diğer bir zorluk da elbette dil ve terminoloji meselesiydi.

Leibniz ve Clarke’ın kullandığı dil ve üslup, Türkçeye aktarılırken özel bir dikkat gerektirdi mi? Özellikle eski İngilizce veya felsefi terimlerin çevirisinde nasıl bir yöntem izlediniz?

18. yüzyılda gerçekleşen bu mektuplaşma hâliyle o dönemin dilini ve terminolojisini yansıtmakta. Dolayısıyla bu dile ve terminolojiye hâkim olmadan mektupları anlamanıza imkân yok. Ben bu noktada ilgili konularda Türkçede yapılmış yetkin çevirilere baktım ve güvenilir felsefe sözlüklerinden istifade ettim. Daha önce de Leibniz’in biyografisini çevirmiş olduğumdan bu düşünüre bir aşinalığım vardı zaten. Bu işimi bir nebze de olsa kolaylaştırdı. Felsefe çevirilerinde asıl büyük problem, birtakım yabancı kavramların, herkesin üzerinde uzlaşabileceği Türkçe karşılıklarının henüz oturmamış olması, bunun da nedeni yine herkesin üzerinde uzlaşabileceği bir felsefe sözlüğünün henüz oluşturulmamış olmasıdır. Hâl böyle olunca her çevirmen kendi yordamınca karşılık bulma yoluna gidiyor.

Bu çeviri süreci sizin için nasıl bir öğrenme veya keşif süreci oldu? Leibniz ve Clarke’ın fikirleri çevirmen olarak sizin kişisel bakış açınızı etkiledi mi?

Doğrusu çok öğretici bir süreçten geçtim. Zaten öteden beri klasik felsefeye ilgi duymuşumdur. Mektupları çevirirken daha önce üzerinde düşünmediğim birçok meseleyle karşılaştım ve bu meseleler üzerine düşünmeye başladım. Sözgelimi Tanrı’nın evrenle kurduğu ilişkinin mahiyeti, yahut evrenin nasıl bir yapıya sahip olduğu veya boşluğun yeri. Bunlar üzerinde kafa yormaya değen, güncelliğini yitirmemiş konular. Bu bağlamda mektupların düşünce ufkumu epey genişlettiğini söyleyebilirim. Diğer bir husus da şu: Leibniz ile Clarke’ın yaşadığı dönemde mektuplaşma yaygın bir düşünsel faaliyet alanıydı. Çeviriyi yaparken bir filozof ile bir teoloğun mektuplar aracılığıyla meseleleri nasıl tartıştıklarını, birbirlerinin fikirlerini nasıl tarttıklarını görmek benim açımdan çok öğretici oldu.  

Son olarak iletmek istediğiniz bir mesaj ya da öneri varsa aktarmaktan memnuniyet duyarız.

Felsefeye, teolojiye ve bilime ilgi duyan okurların bu mektuplardan çok şey öğreneceklerini düşünüyorum ve herkese keyifli okumalar diliyorum.

edebiyathaber.net (5 Şubat 2025)

Yorum yapın