“On Birinci Roman, On Sekizinci Kitap” üzerine | Feride Cihan Göktan

Kasım 20, 2023

“On Birinci Roman, On Sekizinci Kitap” üzerine | Feride Cihan Göktan

Dag Solstad ülkemizde okurların daha yeni yeni tanıdığı bir Norveçli yazar. Mahcubiyet ve Haysiyet romanına rast gelmiş ve okumuşsanız hemen diğer kitaplarını araştırıp okumak istiyorsunuz. Dag Solstad’a giden yol genelde Mahcubiyet ve Haysiyet’ten geçiyor. Ben de diğer birçok okur gibi önce Mahcubiyet ve Haysiyet ile başlayıp arkasından Prof. Andersen’in Gecesi’ni ve onun arkasından da On Birinci Roman, On Sekizinci Kitap’ını okudum ve dilimize çevrilmiş toplam yedi kitabı olduğundan Dag Solstad yolculuğu devam edecek demektir. 

On Birinci Roman, On Sekizinci Kitap. Ne kadar yorucu bir kitap ismi. Kelimelerin ve rakamların karıştığı zor söylenen nesnel bir ad. Romanın adının bu kadar nesnel olduğuna bakmayın. İçeriği oldukça öznel. Roman kahramanı Bjorn Hansel psikolojik ve sosyokültürel olarak derinlemesine tanımlanmış müthiş bir öznellik içeriyor. Tabii ki yalnız baş kahramanın değil romandaki diğer yan karakterler için de benzer şeyi söylemek mümkün. Bjorn Hansel’in bu kurgusal yolculuğuna okurun kendi öznel yolculuğu da karışıp okuma boyunca eşlik ediyor. Nitekim kitap kulübü sohbetimizde okurların çoğu kahraman ile yer yer özdeşleşen hayat yolculuklarını anlattılar. Oysa Hansel hayatın savurduğu ve romandaki diğer yan karakterlerin pek sevmediği ve benimsemediği bir anti kahraman. Ama işte insan denen o karmaşayı yazar o kadar güzel ve gerçekçi betimliyor ki bir anti kahramandan bile bir okur kendine ait bir şeyleri görüp ve itiraf edebiliyor. Bu bir terapi değil midir? Terapist kitaplardan biri On Birinci Roman, On Sekizinci Kitap.

Hansel Norveç’in güneşsiz puslu havasında yaşayan evli barklı statü sahibi bir adamken güzel bir kadının peşinden ailesini çoluğunu çocuğunu kariyerini terk edip gider. Bu gidiş o kadar sade ve karşılıklı duyguların zaten bitmiş olduğu belki de duygusuz bir ilişkideki donuk ifadelerle anlatılır ki okur olarak ürperirsiniz. En duygusal sözlerle anlatılan bir ayrılıktan daha çok etkiler okuru. Karısının bu terk edilişi sessizce kabullenmesi ve Hansen’in oğlunu yıllarca görmeyişi gerçekte de yaşanmayan bir şey değil. Oldukça hayatın içinden. 

Ve adamın bu dikkatsizce savrulduğu hayat yolculuğunun devamında mutsuzluğu, çıkmazları ve ailesini terk edişinin kendi özündeki var oluşsal çalkantıların yeni hayatına benzer şekilde aksedişi. Tabii ki sonuç yine hüsran. Yeni sevgiliden de ayrılış. Kahramanımızın bir türlü tutunamayışı ve oradan oraya savrulmasının devam etmesi ve geçmiş zamanın kendisinden hesap sorması. Bütün bu çalkantılar ve mutsuzluk sonucu elli yaşında bir insan ölmeli diyecek kadar hayata karşı aşırı memnuniyetsizliği. Ölmek isteyecek kadar aşırı mutsuz tepkisiz ilişkiler yumağında sıkışmış kalmış bir insan Hansel.

Kitap gerçekten okurun kendini de dahil ettiği tanımlamalar ve olaylar ile akıp giderken aniden bir şeyler oluyor ve ne oluyor, nasıl yani, diyerek kitaptan bir an kafanızı kaldırıyorsunuz. Kahramanımız Litvanya’ya gidecek ve para karşılığında doktorla anlaşıp hayatının bundan sonraki kısmını sakat görünümlü olarak geçirmeye başlayacaktır. Çünkü artık kendi yükünü taşıyamaz hale geldi ve geçmişini tamamen hayatından silip başka bir insan olmaya karar vererek yeni bir hayatı deneyecek.

Geçmiş böyle kolayca silinebilir mi? Hansel başka bir insan olabilir mi? Yazar kitabın sonunda bu sorularla bizi baş başa bırakıyor ve öylece kalıyorsunuz. Ancak Dag Solstad bu soru işaretleri ile bıraktığı kitabının devamını da yazmış. On yedi sene sonra. Adı 17. Roman. Onu da merak ediyorum.

Evet sizler de bir Dag Solstad yolculuğuna ne dersiniz?  

edebiyathaber.net (20 Kasım 2023)

Yorum yapın