Nilgün Karataş ile geçen ay A7 Kitap etiketiyle okurla buluşan ilk romanı Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar hakkında konuştuk.
Nilgün Hanım; ilk romanınız Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar geçen ay A7 Kitap etiketiyle okurla buluştu. Kurmaca türlerle olan ilişkiniz, yazma serüveniniz ve ilk romanınızın ortaya çıkış sürecini sizden dinleyelim.
Yazmaya gönül veren pek çok insan gibi ben de iyi bir okurum. Her şeyi okurum; klasikler, popülerler, kıyıda köşede kalanlar… Ve bundan büyük bir keyif alırım. Okumak iç dünyamızı zenginleştirirken, gözlem gücümüzü artırıyor ve algılarımızı keskinleştiriyor. Sanırım bu ben de yazma eylemini tetikliyor. Üniversite yıllarından bu yana roman yazan ya da yazma girişimleri olan biriyim. Yazmak benim için bir tür öğrenme, hayatı sorgulama ve onunla baş etme şekli. Ancak her ne hikmetse bunları yayımlama ve paylaşma fikrinden hep uzak durdum. Bir gazeteci olarak hayatını yazıyla kazanmış biri olmama karşın, romanlarımı birileriyle paylaşmaktan çekindim, belki de gelecek yüzyıllarda bir şekilde notlarımı bulacak birileri için sakladım. Şaka bir yana Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar benim ilk yazdığım roman değil ancak paylaşma cesaretini gösterdiğim ilk roman. Şimdiki ben için olmasa bile yirmili yaşlarındaki Nilgün için bunu yapmam gerekiyordu. Bu haliyle Defne benim için özel bir roman, onun yaşadıklarını birilerinin okuyacak olması fikri çok heyecan verici.
Defne’nin okurla buluşma süreci de bana çok şey öğretti; kararlılığın ve sabrın önemini bir kez daha anladım. Bir kitabı okurla buluşturmak öyle çok da kolay bir süreç değilmiş, bunu çok iyi deneyimledim. Editörüm Ceylan Hazinedar ve onun kanalıyla A7 Kitap ile buluşuncaya kadar dosyam bir yıl elimde kaldı. Ancak doğru insanları bulunca, süreç olması gereken şekilde gayet güzel ilerledi. Bundan sonrasında Defne artık okura emanet, anlaşılmayı umarak kendi kaderini yaşayacak.
Romanınızın merkez karakterleri Defne, Selma Rıza ve Servan’ın psikolojik çözümlemeleri derinlikli, yaşadıkları çatışmalar ve bu çatışmaların ardından gelen değişimleri her anlamda gerçekçi ve inandırıcı. Elinizdeki malzemeyi kurgu için yeniden üretip dönüştürürken nasıl bir süreç işledi; mekânlar, atmosfer, diyaloglar ve özellikle kurmaca karakterler olarak Defne, Selma Rıza ve Servan söz konusu olduğunda…
Karakterlerin türlü tuhaflıklar içinde gerçekçi ve inandırıcı bulunması beni mutlu eder. Anlatımda bilim ile büyüyü, psikoloji ile spiritüalizmi ve bizim inanıp, inanmamızdan bağımsız hayatın içinde olan bir sürü şeyi harmanlayıp, farklı bir gerçeklik boyutundan bakmaya çalıştım. Tabii bunu yaparken mevcut gerçeklik algımız biraz sarsılıyor. Ancak karakterlerle empati yapıp, durdukları yerlerden bakınca onların sahiciliğini görebiliriz. Dediğiniz gibi, bu romanda yer alanlar karakterlerin Defne’yi merkeze alarak birbirleri ile olan ilişkileri, çatışmaları, değişimleri, dönüşümleri söz konusu. Ancak yazılanlar bu hikâye içinde bizimle paylaştıkları, her birinin o noktaya gelinceye kadar çok farklı hikayeleri de var. Gelecekte ne yaptıklarını şu anda bilmiyorum ama geçmiş hikâyelerini öğrenebilmek için her biriyle epey teşviki mesaim oldu. Her birini ayrı ayrı tanıyıp, onları kendi özgünlükleri içinde anlatmaya çalıştım.
Bu romandaki karakterler hem yaralı hem de kusurlu, tüm iyi niyetlerine rağmen birbirlerine iyileştirmek isterken yalan da söylüyorlar, yanlış kanılara da kapılıyorlar, bencillik tuzağına da düşüyorlar, hepimiz gibi. Aslında herkes kendisi olarak var olmak isterken, hem başkalarının yazdığı hikâyelerin içine çekilip hem de diğerlerini çekmek istiyor. Bir yandan mevcut düzenin sınırlarını zorluyorlar diğer yandan yeni sınırlar çiziyorlar. Karakterler kurmaca da olsa insan…
İlk romanınızın dil ve anlatımında; karakterlerin duygu ve davranışlarını göstermeden daha ziyade anlatmanın; hikâye etmenin yanı sıra yer yer şiirsel unsurların ön plana çıktığını düşünüyorum. Bu seçiminizin nedenleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Dil konusunda olabildiğince yalın, duygular konusunda olabildiğince anlaşılır olmaya çabaladım. Her bir karakterin duygularını gösterme biçimi farklı. Defne de Servan da kendi hikâyelerini anlatmak konusunda istekli; Deff’in zaten kendi kendini anlattığı bölümler var, Servan da kendi hikâyesini araya sıkıştırmaktan çekinmiyor. Selma Rıza ise kabuklu biri, kendini göstermeyi sevmiyor. Şiirsel unsurlar bu hikâyeye onun katkıları, romanda tam da bu nedenle Selma Rıza’nın yazdığı şiirler var. Bir de biz tüm hikâyeyi aslında anlatıcıların anlatıcı tarafından öğreniyoruz, onun yazım dili de biraz lirik.
Nilgün Hanım, nitelikli kurmaca okurlarını, metni okurken aslında sadece anlatıcı ilgilendirir. Yazar ilgilendirmez, yazarın yaşam öyküsü özellikle. Değerlendirmeler anlatıcı üzerinden yapılır. Kurmaca metinlerde çözülmesi en zor konulardan olan anlatıcı meselesi hakkında romanınızda ne gibi problemlerle uğraştınız?
Evet anlatıcı meselesi en zor konulardan biri olarak görünse de aslında her hikâye, kendi içsel dinamiklerinden yola çıkarak anlatıcısının kim olacağını ve dilinin nasıl olacağını belirliyor bence. Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar’da anlatıcı bakımından hiç zorlanmadım diyebilirim, işin zorlu kısmını anlatıcıların anlatıcısına yıkarak, yazar olarak onun yükünü hafifletmeye çalıştım. Romanda birden fazla anlatıcı var; Defne kendi hikâyesini birinci tekil kişi olarak anlatıyor. Servan araya girip kendi hikâyesini anlatmaya çalışsa da asıl hikâye Selma Rıza ile birlikte anlatıcıya anlattıkları. Anlatıcı bu ikisinin anlattıklarından ortak bir hikâye yazıyor. Anlatıcının kim olduğunu bilmiyoruz, tek bildiğimiz; bir gözlemci değil bir aktarıcı olduğu ama hikâyeyi bize yazarken bir aktarıcı değil de bir gözlemci gibi davranıyor. Neden? Bunu okurun yorumuna bırakarak, toparlıyorum; anlatıcı meselesi teknik bir seçim gibi görünse de aslında, hikâyenin akışı anlatıcının kim olacağını belirliyor.
Son günlerde neler okudunuz?
Georgi Gospodinov’dan ‘Zaman Sığınağı’, Han Kang’tan ‘Vejetaryen’, bir de geç bir keşif olarak Heinrich Böll’ün ‘Fotoğrafta Kadın da Vardı’ romanını okudum, ardından bütün eserlerini toplamaya başladım.
Nilgün Hanım, önümüzdeki dönemde yeni üretimleriniz olacak mı?
Elbette, üretmeye hiç ara vermek istemem. Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar okurla buluştuktan sonra yine gasp edilen hayatların izini sürerek yepyeni bir karakterle yolculuğa başladım hatta. Şu anda araştırmalarımı ve okumalarımı yapıyorum, kurgu şekillenmeye başladı, umuyorum bir yıl sonra da onu konuşuyor oluruz.
edebiyathaber.net (9 Aralık 2024)