
Yazmak konusunda kendi kendini yetiştirmek durumunda kalmış herkes gibi, uzun yıllar elimden tutan, yol gösteren birilerinden mahrum kaldım. Bu boşluğu kendimce yazarlığa dair bazı kitaplar okuyarak kapatmaya çalıştım. Bunlar bir parça yol gösterse dahi, bir ustanın sizi yetiştirmesinin yerini tutmaz. İdeal olan, bir ustanın, mümkünse bir-iki ustanın elinizden tutmasıdır. Fakat böyle bir şansa çok az kişi erişebilir. Bu yüzden yazarlığa dair teorik kitaplar önemlidir.
Yazarlık mertebesine eriştiğini düşünen kişiler, yazarlık kitaplarını küçümsemeye meyillidir. Onlara göre yazmak sadece yazarak öğrenilir. Bu doğru, ancak tek başına yazarak öğrenmeye çalışırsanız bir yerde tıkanabilirsiniz. Yazarlık 50 yıllık değil, binlerce yıllık geçmişi olan bir meslek. Haliyle bu kadar eski bir mesleğin belli başlı doğru-yanlışları olur. Bunları, öğrenmeye aç bir talebe iştihasıyla okuyup öğrenmek küçümsenecek bir hareket değildir. Küçümsenecek şey, sadece bu tür kitaplar okuyarak yazar olunabileceğini zannetmek olmalı.
Birkaç yıl aradan sonra ilk kez yazarlığa dair teorik bir kitap okudum. Popüler felsefe kitaplarıyla bildiğimiz Nigel Warburton’ın “Deneme Yazmanın Temel Kuralları” adlı kitabı geçti elime. Bu ince kitabı hızlı bir şekilde okudum, adeta ders tekrarı gibi bir şeydi. Alfa Yayınları’nın ince-dar kitap ebadı sayesinde metin bana göre “iki lokmalık kitaplar” kategorisine girdiği için çoğu insan bir oturuşta okuyacaktır. Kitabı baştan sona özetlemek yerine, biraz öznel davranarak ilgimi çeken yerlerini öne çıkartacağım.
Ama önce yanlış bulduğum bir şeyden bahsetmem gerek. Kitabının adının “deneme” diye çevrilmesinin yanlış olduğunu düşünüyorum. Orijinal adında kullanılan “essay” kavramının Türkçede doğrudan doğruya bir karşılığını bulmak zor. Deneme ile, akademik makale arasına denk düşen, araştırmalar sonucu ciddi bir üslupla yazılmış, bir iddiayı savunan, ama akademik makale gibi son sözü söyleyen bir metin de olmayan bir yazı türü. O yüzden “deneme” diye çevrilmesi aslında tamamen yanlış sayılmaz.
Fakat bizde “deneme”, kapsamı çok dar bir türdür. Sanata, hayata, çevreye, topluma dair kişisel yorumlarımızı estetik bir formda sunduğumuz türdür deneme. Nurullah Ataç, Vedat Günyol gibi yazarların denemelerini hatırlarız örneğin. Bizde “deneme”nin edebi tür dışında kullanıldığı da vakidir, fakat bu çok yeni ve çok nadir bir kullanımdır, genelde bazı çevirilerde rastlanır.
Gelgelelim kitapta bahsedilen ve batı dünyasında yaygın olan “deneme” (essay), kişisel değerlendirmeler içerse bile, daha ziyade akademik bir amaca matuftur, yani araştırmaya dayalı tezli yazılardır. Bir dergiye, gazeteye, siteye yazılan veya okulda ödev için hazırlanan makaleler gibi. Warburton’ın kitabı ise, daha çok üniversite öğrencilerinin ödev ve benzeri maksatlarla yazacağı yazılara dairdir. Bu yüzden, yine mükemmel bir çeviri olmayacak ama “deneme” yerine “makale” diye çevrilmesi sanki daha doğru olurdu. O da bir tercihtir. Ama hiç değilse küçük bir dipnotla bu ayrım belirtilse, okurun zihninde kafa karışıklığı oluşmazdı.
Kitabı “deneme” yazma gayesiyle alan edebiyat heveslisi gençler sayfalar ilerledikçe hayal kırıklığı yaşayacaktır. Zira kitap neredeyse sadece öğrenci ödevleri için yazılmıştır. Fakat bu demek değil ki sadece okul ödevleri için kullanılabilir. Onların dışında, örneğin “vülgarize” dediğimiz akademik-popüler arası bir metin yazmak isteyenler, herhangi bir toplumsal meselede fikirlerini bir ciddiyet içerisinde bir makale formatında ifade etmek isteyenler, örneğin popüler bir sosyal bilimler dergisinde/sitesinde yazı yazmak isteyenler de kullanabilirler.
Şimdi kitaptan keyfimce seçtiğim birkaç durumu, kendi yorumlarımı da katarak kısaca işleyeyim. Bunlar ister okul ödevinde, isterse vülgarize bir makalede kullanılabilir şeylerdir.
Güçlü ve zayıf noktalarınızı bilin
Güçlü ve zayıf yönlerini bilmek insana her şeyden önce vakit kazandırır. Neyi ne kadar yapabileceğini, ne kadar yapamayacağını gösterir. Böylece uçsuz bucaksız bir vahada kaybolup gitmekten kurtulursunuz.
Beyaz bir sayfa kadar endişe veren şey yoktur…
Yeni başlayanlar için çoğu zaman insana bembeyaz bir sayfa kadar endişe veren şey yoktur. Üstünde elimizden tutacak hiçbir şey olmayan bu bomboş sayfaları nasıl dolduracağız? Bu anlık krizden kurtulmak için o sayfanın üstüne birkaç kelime atmak şarttır. Arıza yapan arabaların, arkadan ittirince çalışmaya başlaması gibi, kendimizi de ittirmemiz gerekir.
Yazmak bir nevi düşünmektir
Mesele o masaya oturmaktır. Çoğu insan yazmaya başlamak için %100 dolmayı bekler. Fakat hiçbir zaman %100’e ulaşamayız. O yüzden %40, %50, %60, belki %25, hangisi bizi tatmin ediyorsa o seviyeye ulaştığımız anda bile oturup yazmaya başlamak, bizi o masanın başında %100’e ulaştırabilir. Zira yazarken aynı zamanda düşünmüş oluruz. Zihnimizdeki bağlantısız düşünceleri kağıda dökmezsek, onların hangilerini elememiz gerektiğini göremeyiz. Yazımız, yazmaya başladıkça şekillenir. Çoğu zaman bizi, başta hiç aklımıza bile gelmeyen yerlere götürebilir.
Alışkanlıklar hayatı kolaylaştırır
İyi alışkanlıklar hayatınızı kolaylaştırır. Yazma alışkanlığı da öyle. Sürekli yazmaya alışan birisi, artık masaya klavye başına oturduğu zaman oflayıp puflamadan yazmaya başlayabilir.
Sizi masaya oturmaktan alıkoyan şeyler olacak
Bir yazı yazmış olmanın tatminini ancak yazar bilir. Bütünlüklü bir metin oluşturan kişi, artık kendisinden geriye kalacak bir eser bırakmıştır. Bu 4 sayfalık bir makale de olabilir, 160 sayfalık bir kitap da. Sonuçta onu oluşturmuş, daha doğrusu yaratmış olmak insanı hafifletir.
Gelgelelim bu yolda bazı engellerimiz olur. O yazıyı yazmak için masaya oturmaya karar verdikten hemen sonra, yarım kalan diğer tüm işler aklımıza gelir ve bizi alıkoyar. Warburton bunun gibi durumlarda kendinize küçük ödüller verin der. Örneğin on dakikalık yazmaya bir kahve veya atıştırmalık gibi.
Tanrı değilsiniz, mükemmeliyetçiliği bırakın
Yazmak isteyeni alıkoyan başka bir şey de mükemmeliyetçiliktir. Oysa kimseye mükemmel olmayı borçlu değiliz. Dahası, tanrı da değiliz, mükemmel olma gibi bir mecburiyetimiz yok. Dünyanın en güzel öyküsünü, en doğru makalesini, en üstün tezini yazmak zorunda değiliz. Bütün yazdıklarımızın mükemmel değil, “yeterince iyi” olması yeterlidir.
Araştırmaya saplanıp kalmayın
Özellikle akademik metinler oluşturanlar, onu da okuyayım, bunu da okuyayım derken hiçbir şey yazamadan bir yığın şey okurlar. Oysa bir yandan bir metin inşa etmeye başlamak bizi hem tatmin eder, hem kaygımızı azaltır, hem hangi noktada olduğumuzu bize gösterir. Warburton böyleleri için, “kağıt üzerinde düşünün” der.
Konuyu dağıtmayın
Çok fazla şey biliyor olabilirsiniz, fakat sadece X konusunu merak ettiği için metninizi okumaya başlayan okur, sizin bildiğiniz o esrarengiz bilgilerden sıkılabilir. O yüzden bilgiçlik taslamak için başka yollar bulmanız gerekir. Okur sizden, başlıkta vaat ettiğiniz konu hakkındaki çıkarım ve yorumlarınızı bekler.
Warburton’ın bu eseri, başta öğrenciler olmak üzere, akademik veya yarı-akademik metinler yazmak isteyen herkes için ideal bir başlangıç kitabı.
edebiyathaber.net (30 Haziran 2025)