Nietzsche’nin üslup çoğulculuğu | Nazê Nejla Yerlikaya

Ağustos 20, 2014

Nietzsche’nin üslup çoğulculuğu | Nazê Nejla Yerlikaya

nietzsche1-930x465“Nietzsche anlaşılamaz.

Böyle bir önermeyi temellendirmek için çok şey gerek – hem de, böyle bir önermede bulunduktan sonra, söylenecek çok şey yok…

Tek bir tutarlı, birlikli bakışı; bir ‘kuram’ı olmamasından dolayı mı –Hayır: ne kadar ‘kuram’ı varsa (ki, çeşitli konularda çeşitli ‘kuram’ları vardır) hepsi ‘birlikli’ ve ‘tutarlı’dır; bunların hepsinin toplamı bir ‘dizge’ oluşturmasa da, tek bir dizgeli bakışın ürünüdür(ler) – o zaman?… Niye anlaşılmaz olsun?” Oruç Aruoba

“Üslup açısından birçok olanağa sahibim –bir insanın hizmetinde olacak en çeşitli üslup sanatına.” Nietzsche

Önce muhafazakâr bir kültür eleştirmeni olarak görülen, sonraları Nazizmin teorisyen heyeti tarafından otorite ilan edilen, kötücülüğün öğreticisi olarak yerden yere vurulan Nietzsche, Walter Kaufmann’ın araya girip onu korkusuz düşüncenin bir tür aşırı coşkulu, asri Sokratik müdafisi olarak sunup itibarını iade etmesinden bu yana, Sol tarafından kabul görmeye ve bugünkü postmodernizmin kurucu babası, Batı geleneğinin temel ahlakî ve metafizik varsayımlarının çığır açıcı eleştirmeni, kimlik, farklılık ve kendini yaratma siyasetinin geliştirilmesi konusunda ufuk açan bir sima olarak saygı görmektedir.  Her ne kadar Nietzsche kendini, yaşadığı çağı anlama ve alt etme konusundaki yeteneğini antik dönemin başarılarını kavramasına borçlu mevsimsiz bir düşünür olarak görse de, ileri sürülen iddialara bakılırsa, şu anda felsefe tarihinde tam da geçmişten köklü bir kopuşa yol açtığı gerekçesiyle bu kadar göklere çıkarılan bir düşünür pek yoktur.

Nietzsche incelemelerinin çoğu Wittgenstien’in terimi anladığı şekliyle “bakı-körü”dür. Bir öğeye dar açıyla odaklanma veya tek bir açıdan gözlem yapma, diğer öğelerin ve sonuçta bütünün görülmesini engellemiştir. 1

Nietzsche ilk bakışta “her yerden” başlıyor, her an ve her konuda: dinden, felsefeden, biyolojiden, trajediden, estetikten, psikolojiden, tarihten, bilgiden vs. daha da kötüsü, “kötü”nün, “ben”in, “bilinç”in soykütüklerini yeniden ele almaya sürekli yeniden başlamayı bırakmıyor. Nietzsche’de her şey bir kilim misali birbirini tutuyor; ve temel güçlük şu: “her şey” nasıl “bir yerden” başlanarak söylenecek? 2

Nietzsche’nin yetenekleri, yan yana duran yeteneklerin bir toplamı değildir; bu yetenekler arasında gerçek bir ayırım yoktur ve salt birarada varolmaları söz konusu değildir. Nietzsche, başka pek çok yazar gibi, aynı zamanda hem yazar hem de müzisyen, hem şair hem de filozof, hem üretici hem de kuramcı vb. olmamıştır; tersine, yazar müzisyen, filozof şair, kuramcı üretici olmuştur. Birini diğerinin yanında yapmamış, tersine birini yapmakla, diğerini de yapmıştır. Nietzsche, dillerini ve güçlerini böylece plastik bir biçimde çaprazlayarak, okur kitlesini günümüze dek aşırı zorlamıştır; hiç kimse kolay anlaşılırlıkla, onun yaptığı gibi kötü bir oyun oynamamıştır. 3

Nietzsche’nin üslubunun önemli olduğunu söylemek, en kaba anlamda, yazma biçiminin alışılmadık ve kendine özgü olduğunu söylemek anlamına gelir. Bu ise, çalışmalarının felsefi incelemelerden beklemeye alışık olduğumuz özellikleri sergilemediğini söylemek olur. Böylece, bizzat felsefî incelemelerinde tahayyüle sığdırılabilir en farklı üsluplarla yazıldığı göz ardı edilerek bu, Nietzsche’nin yapıtlarının bir anlamda felsefi olmadığını kanıtlamak için kullanılır. Dolayısıyla Nietzsche’nin aslında felsefeci değil bir şair olduğu görüşü, Stefan George’un popülerleşen “Şakıyor olmalı, konuşuyor değil, “bu yeni ruh” dizesinden kaynaklanmış olabilir de olmayabilir de, ama en azından bu dizede özetlendiği kesin; gelgelelim bu görüş hem şiire hem felsefeye zarar vermiştir.

T. S Eliot’un gençliğin verdiği enerjiyle koruyucu bir hava takınmış olan görüşüyse, yalnızca biraz daha inceliklidir. Eliot, Nietzsche’nin yazma biçiminin “edebi” niteliğinin, düşüncesinin “felsefi” içeriğinden koparılamayacağının farkına varmıştır; ama Nietzsche’nin zerafet ve kesinliği karıştırarak her ikisine de zarar verdiğini düşünmektedir yine de:

“Nietzsche, felsefesi edebi özelliklerinden arındırıldığında buharlaşan ve edebiyatı da çekiciliğini insanın kişiliğine ve bilgeliğine değil, bir bilimsel hakikat iddiasına borçlu olan yazarlardan biri. Bu tür yaratıcılar, hem metafiziğin hem edebiyatın, hem Spinoza’nın hem de Stendhal’ın gerektirdiği ciddi ve zor eleştiri çabasından kaçınan; insanları şaşırtma rahatlığından yararlanan ve farklı çıkarları birleştirme görevinden uzak duran büyük bir yarı-felsefi kamuoyu üzerinde daima özel bir etki sahibi olurlar.”

Nietzsche üstüne çalışmalar, geleneksel olarak Nietzsche’nin üslubuna ilişkin bazı klişelerle işe başlar. Bu klişeler arasında en temel olanı, Nietzsche’nin düşünme biçiminin yazma biçiminden ayrılamayacağı ve üslubuna alışmanın şu veya bu biçimde Nietzsche’yi anlamaya temel teşkil edeceğidir. Ama bu klişe birçok farklı biçimde yorumlanır ve bu yorumlardan her biri de, Nietzsche’nin yazma biçimine olduğu kadar, düşünme biçimine ilişkin hayli farklı okumaların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Nietzsche’nin yazma biçimi alışılmadık ve kendine özgüdür.

Walter Kaufmann, aforizmaları Nietzsche’nin yazma biçiminin merkezine yerleştirir. Kaufmann  aforizmaya dayanan üslubu, Nietzsche’nin sistem kurmaya karşı çıkan felsefi temelli itirazlarının ve yanıtlar vermek yerine sorular ortaya atmaya yönelik tercihinin dışavurumu olarak yorumlar: Kaufmann, “Platon gibi bir sistem düşünürü değildir Nietzsche,” der, “o bir problem düşünürüdür”

slide119Aforizmaların yanı sıra metafor kullanımını da ciddi biçimde ele alarak Nietzsche’nin üslubuna ilişkin tasvirimizi daha da geliştiren Sarah Kofman’ın nispeten daha yeni yorumu, bu tür çabalara doğrudan karşı çıkmaktadır. Kofman, Nietzsche’nin yazma biçiminin bu her iki özelliğine de, kötülüğe karşı tek bir işlev atfeder: “Metaforik üslup ‘aristokratik’tir diye yazar; “aynı tür insanların” birbirlerini tanımalarını olanaklı kılar, sürünün üyelerini gereksiz, pis kokulu olarak dışlar: sıradan bir dille konuşmak bayağı olmak demektir. Tıpkı metafor gibi aforizmaya dayanan yazma biçimi de arıtılmış olarak bir intibalar kümesiyle bağlantılı kişiler tarafından anlaşılmayı ister; profanum vulgus’u (bayağı güruh, kaba yığın) def etmeyi ve özgür tinleri kendine çekmeyi ister.

Heidegger ise Nietzsche’nin sağlığında yayımlanmış yapıtları üzerine durmak yerine, Nietzsche’nin temel düşüncelerinin tümüyle, ölümünden sonra yayımlanan bir notlar seçkisi olan The Will To Power (Güç İstemi) bulunabileceğinde ısrar ediyordu. Heidegger’e göre Nietzsche’nin Güç İstemi’ndeki düşüncesi, Batı felsefesi veya metafiziğin gelişiminin ve “alt edilmesi”nin son aşamasını oluşturmaktadır. Heidegger tek bir girişim olarak kabul ettiği şeyin başı ve sonu arasındaki simetriyi vurgulamak, Sokrates-öncesi dönemin okuyucuları ile Nietzsche okuyucularını birleştiren ironinin altını çizmek amacıyla Nietzsche yorumuna yeni bir nosyon ekler, fragman nosyonu. Bugün “Güç İstemi” adında bir kitap olarak önümüze çıkan şey bu çalışmanın ön taslakları ve fragmanter geliştirimleridir. Heidegger’e göre Nietzsche’yi okurken yerine getirilmesi gereken görev, günümüze dek hayatta kalmayı başaran bu fragmanlardan, Nietzsche’nin Batı felsefesini zirveye ulaştıran ve sona erdiren gerçek düşüncesini yeniden inşa etmektir.

Derrida ise Heideggerci, yorumbilgisel projeyi aşındırmak amacıyla fragman nosyonunu radikalleştirir. “Tam da fragman kavramı” der Derrida, “bizzat parçalanmışlığı totalleştirici bir tamamlamaya başvuru olduğundan artık yeterli değildir”. Derrida’ya göre, temelde bir bağlamdan yoksun olan ve eğer yorumlayacaksak başvurmak zorunda olduğumuz, ait oldukları bütünden kopuk tümcelerdir. Aslında Derrida, tam da bağlamdan yoksun oldukları için fragmanların aynı zamanda üsluptan da yoksun olduklarını; çünkü üslubun, dilin parçaları arasındaki karşılıklı bağlantıların varoluşuna bağlı olduğunu, iç bağlantı içinde bulundukları sürece de kendi anladığı anlamda fragman olmayacaklarını iddia etmektedir.

Nietzsche’nin üslubuna ilişkin Derrida’nınkiyle çarpıcı benzerlikler içeren bir görüş de Artur Danto’dan gelir: “ Nietzsche’nin kitapları kompoze edilmekten çok monte edilmiş oldukları izlenimi uyandırıyorlar. Çoğunlukla kısa, imalı aforizmalardan ve nadiren birkaç sayfayı geçen denemelerden oluşuyorlar… Ayrıca herhangi bir belirgin aforizma ya da deneme, bu ya da şu cilde konulabilir rahatlıkla, üstelik bu, metnin birliğini ve yapısını da pek etkilemez”

Danto’ya göre Nietzsche’nin çalışmaları eninde sonunda neredeyse herhangi bir sırayla okunabilir ve bu da kişinin öğrenecekleri açısından büyük bir fark yaratmaz.

Nietzsche yorumları açısından hayati bir nokta, Nietzsche’nin kısa süren üretken hayatı boyunca aforizma, metafor ve fragmanın ötesinde insanı gerçekten hayretler içerisinde bırakan bir üsluplar ve janrlar çeşitliliğine yaslandığı gerçeği.

Tan Kızıllığı, İnsanca Pek İnsanca ve Şen Bilim , 1-4. Kitaplar,  İyinin ve Kötünün Ötesinde ve Putların Alacakaranlığı’nın bazı bölümleri aforizmalardan oluşur ve Zerdüşt’ün aforizmalardan hoşlandığı yadsınamaz. Ama aforizma nosyonu, Güç İstemi’ni ve Nietzsche’nin diğer yayımlanmamış çalışmalarının büyük bir bölümünü oluşturan notların (“fragman” demeyelim bu notlara) üslubunun saptanmasına ön ayak olamaz. Bir açıdan akademik ve bilimsel söylemin kısıtlıklarını ortaya koymayı hedeflese ve bunun yanı sıra, bu janrın temel gerekliliklerinden bazılarından açık bir kopuşu yansıtsa da, Tragedyanın Doğuşu akademik inceleme biçimine dayanmaktadır. Mevsimsiz Düşünceler ile Nietzsche’nin erken dönemine ait başka birtakım çalışmalar en klasik anlamda birer denemedir. Böyle Buyurdu Zerdüşt sınıflandırılmasının güçlüğü bakımından kötü bir şöhrete sahiptir; “epik”, “ditirambik” ve “evangenlik” olarak çeşitli biçimde adlandırılmaktadır. Ama ne olursa olsun kesinlikle aforizma tarzında yazılmamıştır. Her ne kadar Nietzsche’nin bütün kitapları gibi birçok aforizma içerse de Zerdüşt karakteri, izlediği radikal gelişme sürecinin seyrinde karmaşık bir anlatı yapısı yansıtır.

İyinin ve Kötünün Ötesinde ise, ne başarısız bir felsefi inceleme ne de kısa, birbiriyle bağıntısız denemelerin bir arada toplandığı bir derlemedir. Derin bir birlik içeren bu metnin yapısı, kitap kesin ve çarpıcı bir kişiliğin sergilendiği, belki de bir anlamda inşa edildiği süreklilik arz eden bir monolog olarak okunana değin belirginleşmez bile. Kitabın 296. bölümcesi, dokuz kısmı ve sonunda yer alan “Bitiş Türküsü” (Aftersong) (bir şiir) arasındaki bağlantılar karşılıklı konuşma şeklinde ve klasik anlamda diyalektik olarak yorumlanmadıkça muğlâklığını koruyacaktır. Aynısı Şen Bilim’in muhteşem beşinci kitabı ve nispeten daha az ölçüde Putların Alacakaranlığı için de geçerlidir. Ahlakın Soykütüğü Üsütne, Nietzsche’nin akademik yazı janrını bir kez daha kendi amaçları doğrultusunda kullanmasına rağmen, akademik bir filolojik inceleme biçimine yönelir. Wagner Olayı, Nietzsche Wagner’e Karşı ve Deccal ise, en azından polemik risale özelliklerinin bazılarına bağlı kalır, oysa Ecco Homo otobiyografi biçimiyle oynamaktadır. Son olarak, hepsi de hiç kuşkusuz aforizmalarının her biri kadar kendine haz yazma biçimine de sadık kalan lirik, nükteli ve ditirambik şiirleri ve çok sayıda mektubunu da bir kenara atmamak gerekir.4

Nietzsche esas felsefi faaliyetin bizzat kendisini radikal bir biçimde yeni baştan yorumlama işini üzerine aldı, çünkü onun zamanından önceki filozofların, kendi felsefe ve başarılarını yanlış bir temel üzerine inşa ettiklerini ve gerçekte dünyaya, kendi örtük ahlakî önyargılarının bir yansıması olan amaçlı bir yapıyı yüklerken, kendilerinin şeylerin nesnel bir yorumunu ortaya koymakta olduğu görüşünü benimsemişti. Ve o, işte bununla tam bir karşıtlık içinde, kendisinin felsefede yeni bir başlangıç yapmakta olduğunu ve eserinin sadece bir bölümünün yıkıcı olacağını hissetti. Ama Nietzsche felsefesini anlamanın, işte bundan dolayı, kolay olmadığına inanıyordu; nitekim o, fikirlerinin yeniliği üzerinde tekrar tekrar ısrarlı olur ve okuyucularına dikkatlice ilerlemeleri ve tezlerini, sorgulamanın onun kendisinin görevi olduğu kavramsal yapılara benzetmemeleri konusunda uyarır. Bununla birlikte Nietzsche bir yandan da Alman nesrinin bir büyük ustası, sanatını sözcüklerle icra eden usta bir sanatkâr, etkili deyimlerin ve akıldan kolay kolay çıkmayacak vecizelerin üretken ve verimli bir mucidi olduğu –ve yine, tahrik edici ve aşırı dramatize edilmiş bir vokabüler kullanmaya kendisini sıklıkla kaptırdığı –için, sıklıkla onu “anlama” nın kolay olduğunu düşünen, felsefece naif bir “dinleyici” kitlesinin kabulüne mazhar olmuştur. Ve o, -kısmen kendisinin kusuru olan nedenlerden dolayı- talihsizlik yaşamıştır. Onun adına cinayet işlenmiş ve Nietzsche, bunun hakkında her ne düşünürse düşünsün, bunu görmesi için yaşatılmıştır; o hem Naziler tarafından ve hem de Nazi düşmanları tarafından, felaket getiren bu hareketin felsefî ilham kaynağı olarak görülmüştür. Buna göre Nietzsche’ye entelektüel bohemizm ve her türden irrasyonalizmin en yüksek meşrulaştırıcısı olarak müracaat edilmiş; o geçmiş birkaç kuşağın asi ve iddialı gençliğine ilham vermiş ve bilgisizlik taraftarlarının her türü için bir teselli ve dayanak olmuştur. Ve as sayıda kavrayışlı eleştirmenin yarattığı istisna dışında, filozoflar, onun düşünce ve eserlerine dair bu yoruma, kendi kusurlarının bir sonucu olarak razı olma eğilimi sergilemişlerdir.5

1. Nietzsche, Bir Ahlâk Karşıtının Etiği, Peter Berkowitz, Ayrıntı Yayınları, s. 11-12.

2.Nietzsche: Kayıp Bir Kıta, Bernard Edelman, Cogito Nietzsche Özel Sayı, s. 54.

3.Kentauros Yazını, Peter Sloterdijk, Cogito Nietzsche Özel Sayı, s. 63.

4.Edebiyat Olarak Hayat, Nietzsche Açısından, Alexander Nehamas, Ayrıntı Yayınları, s. 31-68.

5.Nietzsche, Hayatı, Eserleri ve Felsefesi, Arthur Danto, Paradigma Yayınları, s. 30.

Nazê Nejla Yerlikaya – edebiyathaber.net (20 Ağustos 2014)

Yorum yapın