Murat Özyaşar’a 6 soru | Can Öktemer

Ağustos 17, 2018

Murat Özyaşar’a 6 soru | Can Öktemer

Hazırlayan: Can Öktemer

En son okuduğunuz kitabın adı nedir?  İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?

Bazı kitaplara gecikilir, benim de uzun zamandır okumak isteyip de geciktiğim kitap: Wolfang Borchert’ten “Ama Fareler Uyurlar Geceleyin” Çeviren: Kâmuran Şipal, Yapı Kredi Yayınları.

26 yaşında hayatını kaybeden bir yazar Borchert. “Felaket Edebiyatı”nın en önde gelen temsilcilerinden biri. Savaşa lanet eden bir yazar. Öykülerinde bağırmıyor, haykırıyor, okurken çokça yutkunuyorsunuz. Bu da az şey değil! Bir hücrede bir çiçeğe dönüşmenin nasıl olabileceğini edebiyatın bütün imkanlarını kullanarak gösteriyor.

Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?

“Hücrenin kapısı bir fındık nasılsa öyle kapalıydı; sanki açılmamıştı hiç ve bilindiği kadarıyla kendi kendine de açılmayacaktı, kırılmadan açılmayacak.”

Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz? 

İyi okur olduğuna inandığım arkadaşlarımın önerilerinden, eleştiri yazılarına inandığım eleştirmenlerin öne çıkardığı kitaplardan, sevdiğim yazarların söyleşilerinde zikrettiği kitaplardan,  kitabevini veya sahafları dolaşırken denk geldiğim, tesadüf ettiğim kitaplardan seçerim okuyacağım kitapları.  

Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?

Keşke ben yazsaydım dediğim değil de, ne güzel yazmış dediğim, bana kimi zaman ellerimden utanmam gerektiğini ve kimi zaman da bana ellerimi hatırlatan, karşısında düğmelerimi iliklediğim kitaplar var: “Göçmüş Kediler Bahçesi” bunlardan biri sadece.  

Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?

Yıl 2005. Artık tamamdır, dediğim beş öyküyü AdamÖykü dergisine toplu halde göndermiş ve “İlk öykümün AdamÖykü’de yayımlanmasını istedim, hepsi bu!” diye bir not yazmıştım. Bir sonraki sayıda dergide öykünün yayımlandığını gördüm, o gün bugündür bir daha öyle bir heyecan yaşamadım.

Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?

Yazıya çalışmak benim için bir “tören provası”dır çoğu zaman.

Sabahları erken uyanmaktan nefret ederim. Sabahın ışığının tuhaf bir biçimde gövdeme, aklıma ve kalbime ağır gelen bir yanı var, yorgunluk diyemem buna, “ağır” bir şey bu. Bu sebeple ve mümkünse öğlene doğru kalkmak ve güne başlamak, daha doğrusu geceye hazırlanmak benim için en uygun zaman.

Hiç istemediğim halde oyalanacak bir şeyler bulurum muhakkak: evde sıkıştırılması gereken bir vida, yeri değiştirilmesi gereken nesneler, o kitap nerdeydiler, dur bir çay daha içeyim’ler, derken karıştırılan ve daha önce okunmuş kitaplar, sözlüğün bir maddesinde uzun uzun kalmalar, tuttuğum defterler, kendime notlar, dur bir de kahve yapayım’lar ve nihayetinde bahanesiz kalışımla birlikte masayı temizler, sözcükleri sile sile yazmaya koyulurum.

edebiyathaber.net (17 Ağustos 2018)

Yorum yapın