Murat Gülsoy’a 6 soru | Can Öktemer

Haziran 22, 2018

Murat Gülsoy’a 6 soru | Can Öktemer

Hazırlayan: Can Öktemer

En son okuduğunuz kitabın adı nedir?  İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?

En son Guillermo Rosales adlı bir yazarın Felaketzedeler Evi adlı bir romanı okudum. İnsanın üzerinde o kadar hakiki bir acı ve çaresizlik hissi bırakıyor ki… Bu açıdan çok güçlü bir roman. Öte yandan da çok sert. Roman Küba devriminden kaçıp Amerika’ya göçenlerin en kötü durumda olanlarını merkeze alıyor. Bir bakımevinde geçiyor, kahramanımız da ilaç tedavisi gören, ruhsal dünyası paramparça bir genç, yanından hiç ayırmadığı Amerikan şairleri antolojisinden şiirler okuyor ve bakımevindeki hastalardan birine aşık oluyor. Tabii onca sertliğin, sefaletin, ezilmenin ortasında aşk nasıl bir hal alıyor, tahmin edebilirsiniz. Aslında yanlış söyledim, edemezsiniz. Roman bunu anlatıyor.

Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?

“Mutluyum.” (Sayfa 70)

Tabii bu cümlenin neden etkileyici olduğunu anlamak için kitabı okumak gerekecek.

Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?

Hepsi. Elbette edebi zevklerimizin uyuştuğu arkadaşların tavsiyeleri çok önemlidir. Kitap eklerinden çok edebiyat dergilerinde yer alan, edebiyat eleştirmenlerinin dikkat çektiği yazarları izlemeye çalışıyorum. Seçimlerimi belirleyenbir başka unsur da yayınevi. Bazı yayınevlerinin hangi kitapları yayımladıklarını mutlaka izliyorum, hatta bazılarının tüm kitaplarını alıyorum.

Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?

Yok galiba. Çünkü yazmak benim için çok kişisel bir deneyim. Sevdiğim yazarların kitaplarının da öyle olduğun görüyorum. Ama şu olabilir, kimi kitapların bazı özelliklerini, genellikle de yapısal özelliklerini kıskandığım oluyor. Örneğin, Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ta kurduğu yapıyı, Sevim Burak’ın Yanık Saraylar’daki cesaretini, Bilge Karasu’nun Gece’sindeki karanlığı, Haldun Taner’in Ayışığında Çalışkur’daki neşeyi, Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli’ndeki deliliği zaman zaman gıpta ile hatırlarım. Tabii yabancı yazarlar da var bu minik listeye eklenecek. Bir de şu var, sevdiğim kitaplar ve yazarlar bende yazma arzusu uyandırırlar. Örneğin Murakami o yazarlardan biridir. Son romanlarını ilkleri kadar güçlü bulmasam da bende yazma isteğini kamçıladığını söyleyebilirim. Onun gibi yazmak değil sözünü ettiğim. Sadece arzuyu uyandırması…

Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?

İlk yazdıklarımı, bunların bazıları şiirsel metinlerdi, çocukluk yıllarını birlikte okuyup tartışarak geçirdiğim arkadaşım Selçuk (Akman)’a okuturdum. Hatta ilk kez diğer insanlara ulaşması da bu sayede olmuştur. 1980lerin sonuydu, Selçuk arkadaşlarıyla bir tiyatro kurmuştu, Mısırlı varoluşçu bir yazar olan Tevfik El-Hakim’in Trendeki Derviş adlı oyununu sahneliyorlardı. Ben de o oyuna iki sayfalık şiirsel bir giriş metni yazmıştım. İlk ciddi sayılabilecek denemem oydu. Ne yazık ki kaybettim o metni.

Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız? 

Pek yok. Ama genelde evde yazıyorum. Çoğu zaman akşam saatlerinde fırsat bulabiliyorum. Ama eğer uygunsa sabah saatleri en güzeli… Güne yazarak başlamak çok büyük bir mutluluk. Hayalim gelecekte bunu alışkanlık haline getirebilmek.

edebiyathaber.net (22 Haziran 2018)

Yorum yapın