-Ve sonra?
-Sonra da sizi evden atıp kapıyı kapatacağım!
-Ah, bizi evden kovacak kadar çok kızdın demek…
-Evet, gerçekten öyle! Sizin gitmenizi istiyorum!
Sustum. Öfkeli bir çocuğa çok cümle kurmamak lazımdı. Duyguları yeterince yer kaplıyordu odada. O söylenip dururken, bir yandan beni gerçekten kolumdan tutup dışarı çıkarmamasını umarak, yanında sessizce oturdum. Kimsenin, hele ki 6 yaşında bir çocuğun, içindeki fırtınayı hafife almamalıydı; elbet durulacaktı, o zamana kadar yanımda güvenle çıldırabilirdi.
Peki ya bu diğer çocuklar? Günlerdir elimden düşmeyen bu kitapta, başına geleceklerden endişe etmeye başladığım bu öfkeli liseliler, güvende miydi? Durun baştan alayım. Günışığı Kitaplığı’nın ON8 koleksiyonuna yeni eklenen Luigi Ballerini romanından bahsediyorum: Kırmızı Paltolular. Genç okurlarına her seferinde duygularıyla yüzleşebilecekleri geniş alanlar açan yazar, bu kez beni şu soruyla baş başa bıraktı: Mucizeler gerçekten hayat kurtarır mı?
Kim arzu ve ihtiyaçları anında karşılansın istemez ki? Şu hayatta bunu gerçekleştirecek gücü olsun, olmasın, isteklerimizi gerçekleştirmeye en niyetli kişidir anne. Bu yüzden ondan ayrılmak kimselerden ayrılmaya benzemez; insan kendini de terk ediyor gibi olur. Kırmızı Paltolular, işte tam da bu kısımdan yaralı; tastamam anlaşılamamış, çoğu zaman diken üstünde, yargılayan kelimelerin hedefinde, ömürlerinin en asi döneminde dört genci anlatıyor. Her şey, çocukların başına gelen mucizevi olaylarla başlıyor; en büyük istekleri, ihtiyaçları sanki tutmuş dilekler gibi gerçek oluveriyor.
İlk sayfaları çevirirken nerede bu kırmızı paltolular, bize de uğrasalar ya, diye düşündüm. Peki roman sonunda hâlâ aynı şeyi mi düşüneceğim? En iyisi anlatmaya devam edeyim.
Hayatın zorlu yollarından kaçmayı sağlayacak kestirme bir patikayı kim kullanmak istemez ki? Luigi Ballerini de her zamanki cömertliğiyle okuru muhtemel bir fantezinin rahat akışına bırakıyor, elbette sonradan ortalığı toparlamak üzere, bir süre mucizelere inanmamıza izin veriyor.
Ana yolu ıskalamak pahasına, oyunu önde bitirmek veya bambaşka bir kader çizgisinde nereye gideceğinizi görmek için kestirme yolları seçer miydiniz? Bu uğurda yaşanmışlıklarınızdan ne kadarını feda ederdiniz? Böylesi bir sorgulama, hele ki genç okurlar söz konusuysa, hem akıcı, muzip bir anlatım hem de derin bir hayat görüşü gerektirir. Ve bu romanda her iki özellik de var.
“Okuruyla olağanüstü bir duygudaşlık ve dayanışma kuruyor,” diyordu Mine Soysal, Luigi Ballerini hakkında. Bense ancak “yaptın yine yapacağını,” diyebildim Kırmızı Paltolular’ı okuyunca.
Mucizeler bir yana, kimliğin oluşumunda önemli bir adım(mış) hayatı olduğu haliyle kabul etmek. Bir çırpıda yazdığım bu cümleyi içime işlemek otuz altı yılımı aldı, üstelik daha da yolum var, ama bu roman kendimizle ve kaderimizle gerçekçi bir yüzleşme için güzel bir başlangıç, yumuşatılmış bir simülasyon. İnsana cesaret veriyor; kendini gerçekleştirme cesareti.
Bu hikâye, bütün öfkeli gençlere, öfkesine yer açanlara, fırtına dindiğinde o açılan yerlerden büyümek, özgürleşmek dileğiyle. İyi okumalar herkese.
Yaşasın gençlik kitapları!


















