Resimli kitap ve grafik romanlar yazarı Lee Suyeon’un kaleme aldığı “Omzumdaki İki Arkadaş”, büyüme sancılarıyla boğuşan Tavşan karakteri üzerinden dört başı mamur bir “büyüme” hikâyesi anlatıyor.
Her çocuk bir an önce büyümek ister. Büyüyüp okula gitmek, “normal” okuldan sonra üniversiteye devam etmek, istediği mesleği seçip onunla iştigal olmak, âşık olmak, kimisi çoluk çocuğa karışmak, kimisi bekar kalıp “sultanlığın” sefasını sürmek ister. Ancak aynı zamanda her çocuk yaş aldıkça omzundaki yüklerin arttığını çok geç fark eder. Üstelik bu yük öyle sıradan hayat gailesi yükü de değildir. Geçmişin yüküdür. İnsanın hatıralarıyla yaşaması başlı başına zor bir iş iken bir de buna travmatik ailesel dertlerin eklenmesiyle o yük artar da artar. Attığımız her adımda ağırlığını daha da artırarak kendini hissettirir. Bu büyüme sancısından çok farklıdır çünkü az buçuk oturmuş bir kimlik oluşmaya başlamıştır ve bu kimlik işte o omzumuzdaki yükün “sayesinde” oluşmuştur. Hayvanların kendine has ifadelerinden insan hâllerini çıkarıp onların içindeki gizemi gözlemleyerek resimli kitap ve grafik romanlar yazan Lee Suyeon’un Yuzu Kitap tarafından Şevval Uzun çevirisiyle yayımlanan “Omzumdaki İki Arkadaş”, tam da bu konuya parmak basan, duygusal derinliği hayli yoğun olan bir kitap.
“Omzumdaki İki Arkadaş”ın kahramanı 11 yaşında bir tavşan. Sıradan hayatındaki tek enteresan şey beslediği civciv. Okul, ev arasında süregiden yaşamında tutunduğu bir dal bir bakıma o civciv. Her şey günleri birbirinin aynısı şeklinde geçen Tavşan’ın, bir gün eve geldiğinde annesinin artık onlarla birlikte olmadığını, olmayacağını anlamasıyla başlıyor. Civcivinden başka arkadaşı olmayan Tavşan’ın annesi ortadan kaybolunca alkolik babasıyla baş başa kalan kahramanımızın babası, ona aynı zamanda annelik yapamıyor. O da gidiyor. Civcivi tarafından da terk edilince bir başına kalıveriyor ortada. Okuldan arta kalan zamanını tavandan sarkan sarı ampulün altında geçiren Tavşan’a kara bir kedi musallat oluyor. Sürekli onun omzunda gezip birtakım gerçekleri onun yüzüne vuran kara kedi, Tavşan’ın rüyalarından çıkıp gerçek hayatında da onu yalnız bırakmıyor.
Bu sırada büyüyor elbette Tavşan. Yeni arkadaşlıklar kuruyor. Yaşamı biraz daha fazla keşfetmeye başlıyor. Ama nereye giderse gitsin, kiminle konuşursa konuşsun, ne yaparsa yapsın, omzundaki kara kedi onu yalnız bırakmıyor. Derken tam ergenlik arifesindeyken ve Tavşan tam da ona alışmışken birden ortadan kayboluveriyor. Bu kez onun yerine bir panter peyda oluyor. Kediye göre daha yüklü bir arkadaş ve tavırları da artık gençliğe adım atmış Tavşan’ınkine göre değişkenlik gösteriyor. Panter de kedi gibi Tavşan’ın omzundan bir an olsun inmiyor. Ona telkinlerde bulunuyor. Yapıp yapmaması gerekenleri söylüyor. Ve Tavşan artık bir yetişkin oluyor. Yolda tesadüfen karşılaştığı bir kuşu sahipleniyor. Onu civcivi yerine koyup besleyip bakıyor. Hastalığını tedavi ediyor. Kendisi de çoluk çocuğa karışıyor. Artık panter, kuş ve Tavşan beraber takılmaya başlıyorlar. Tavşan’ın onlarla geçirdiği her an, Tavşan’ı geçmişine biraz daha yaklaştırarak kendisiyle yüzleşmesine neden oluyor. Böyle böyle derken Tavşan, omzundaki yükler sayesinde hem kendisiyle hem de hayatla barışık hale geliyor…
Lee Suyeon, “Omzumdaki İki Arkadaş”ta, büyüme sancılarıyla boğuşan Tavşan karakteri üzerinden dört başı mamur bir “büyüme” hikâyesi anlatıyor. Tavşan’ın omzundaki civcivle başlayan büyüme yolculuğu, daha da büyümeye attığı her adımda yükünün artmasını önce kedi, sonra panter metaforlarıyla anlatan Suyeon, bu ifade biçimiyle kitabın kurgusunu zenginleştirirken diğer yandan da anlattığı hikâyeyi etraflıca kapatıyor. Sulu boyayla renklendirilerek daha da canlı bir hale gelen “Omzumdaki İki Arkadaş”, modern bir fabl olarak sadece gençlere değil, yetişkinlere de hitap eden bir kitap olarak kayıtlara geçiyor.