Söyleşi: Meryem Nur Ayar
Çocuk Yazını ile başlatmış olduğum ‘İki Edebiyat Arası Röportajlar’ serisinin ikinci yazar konuğu olarak sizi ağırlamak istedim. Bu seride çocuk edebiyatında yetkin örnekler verirken yetişkin sahasına geçmeye karar vermiş ya da tam tersini gerçekleştirmiş yazarlar ile görüşüyorum. Size de hem yetişkin hem çocuk kitaplarınız üzerinden bu geçiş hakkındaki sorularımı yöneltmek isterim.
Bir yazar olarak çocuk edebiyatına sunduğunuz eserlerin, yetişkinler için yazdığınız eserden farkı sadece çocuğa görelik bakış açısına sahip olması mıdır?
Merhaba, davetiniz için teşekkür ederim.
Bu sorunuzu nasıl cevaplayacağımı düşünürken gayriihtiyari kendi çocukluğuma gittim. O dönemde yazılan çocuk kitaplarında çocuğa görelik ilkesine görece daha az dikkat ediliyor ya da hiç dikkat edilmiyordu. Ama okuduklarımdan olumsuz etkilendiğimi hatırlamıyorum. Buradan yola çıkarak çocuklara pek çok konunun anlatılabileceğini düşünüyorum. Fakat benim çocuk olduğum yıllarla şimdiki zaman elbette bir değil, bu nedenle çocuklar için yazarken dönemin hassasiyetlerine uymaya gayret ediyorum, yani çocuğa görelik ilkesine dikkat ediyorum. Ancak yazılan bazı eserlerin bu ilkeden yola çıkılarak fazlaca basitleştirildiğini görüyorum. Bu noktada da çocukları hafife almamak gerektiğini düşünüyorum. Çocuklar yetişkinlerin sandığından daha akıllı. Yazdıklarımızı didaktikliğe boğmadan da onlara vermek istediğimiz mesajı verebiliriz. Hem de sanatı ikinci plana atmadan.
Son zamanlarda günümüz teknoloji odaklı düşünce ve yaşam şekillerinin bir eleştirisi olan metinler kaleme alınmaya başlandı. Bu yapılırken de geleneksele, kültürel kodlara değinerek, ikisinin arasında bağ kurularak bir kurgu oluşturuluyor. Çocuğun yaşadığı dönemin özellikleri göz ardı edilmeden ama diğer bir taraftan da kadim olana saygıyı metne yerleştirerek, çocuk okurun yeni ile eskiyi sentezlemesine olanak sağlanıyor. Bu bağlamda eser ya da eserleriniz için neler söylemek istersiniz?
Dünyanın ne kadar değiştiği hepimizce malum. Bu değişim kaçınılmazdı belki de. Hatta belki dünya daha da değişecek ve bugünleri arayacağız. Tüm bunlar esnasında da kaybedilen bir şeyler olma ihtimali var, bugünün çocukları için geleneksel değerlerimizin kaybolmaya başlaması gibi. Fakat geleneksel değerler kimliğimizi oluşturur, bunların reddi ciddi bunalımlara neden olabilir. Öte yandan dönemi, içinde bulunduğumuz şartları reddetmek de tıpkı geleneğin reddinde olduğu gibi ciddi sıkıntılara sebebiyet verebilir.
Bu nedenle kim olduğumuzu, hangi değerlere sahip olduğumuzu, dinimizi, kimliğimizi bilerek yaşamanın bu postmodern çağda ruh sağlığımızı korumak için büyük öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Bunu bilerek yaşarken içinde bulunduğumuz dönemle geleneksel değerlerimizi sentezlemezsek birtakım krizlerin yaşanma ihtimali var. Bu durum yetişkinler için nasılsa çocuklar için de aynı elbette. O nedenle çocuklar için yazarken bir kimlik inşa etmenin ve bugünle bağlantı kurmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Ben de yazdıklarımda bu hususa elimden geldiğince dikkat etmeye çalışıyorum.
Bir açıklamanızda; “Kendime çocuk edebiyatçısı diyemem, yetişkin edebiyatçısıyım. Kendimi özgüvenli hissettiğim bir alan değil.” diyorsunuz çocuk edebiyatı sahası için. Peki bu alandaki yerinizi nasıl tanımlarsınız?
Kendimi, daha doğrusu bu alandaki yerimi, eğer öyle bir yer varsa, tanımlarken düşünmem gerekiyor ve neticesinde şu cevaba ulaşıyorum: Yazmayı çok seviyorum. Çoğunlukla büyükler, ara ara da çocuklar için “onları çocuk gibi görmeden” yazmaya gayret ediyorum. Çocuklar için yazmaya bu yönde gelen bir teklifle başladım, yani aklımda olan, planladığım bir şey değildi. Fakat sonra düşününce neden denemeyeyim, bir derdim var, anlatmalıyım bunu dedim ve kalemi elime aldım. Çocuk edebiyatçısı değilim, muhtemelen de hiç olmayacağım ama çocuklara bir şeyler anlatmak istediğimde kalemi elime almaktan imtina etmeyeceğimi zannediyorum.
Çocuk edebiyatı dünyasına giriş eseriniz Nevdün’den Yuvarlanan Masal. “Gökten düşen elmalardan nasiplenmek için yazdım.” açıklamasında bulunuyorsunuz. Sizi çocuk için yazmaya iten şey ne oldu?
Bu sorunun cevabını bir önceki soruda vermiş oldum aslında fakat meseleyi biraz açmak istiyorum. TYB, TRT Çocuk ve Polatlı Belediyesi tarafından düzenlenen bir masal yazma yarışmasına katılmıştım. Orada yetişkin kategorisinde birincilik ödülü aldım, sene 2013. O zaman yazdım bitti, bir daha masal yazmam diyordum tabii. Ama belki ileride bu masalı genişletirim ya da devamını yazarım diye de düşünmüş ancak üzerine hiç düşmemiştim. Zaten ondan sonra yetişkinler için yazmaya devam ettim hep. Aradan seneler geçti, çocuklara yazmam için bir teklif aldım. Önceleri yapamam diye düşünsem de bir süre sonra masal yarışması ve o dönem yazdığım masal aklıma geldi ve eski yazdığımı genişlettim, ortaya Nevdün’den Yuvarlanan Masal çıktı. Ben de çocuklar için yazmaya gerçek manada başlamış oldum. Gökten düşen elmalardan nasiplenebilirsek de ne âlâ tabii.
Çocuk edebiyatında yazacağınız türü belirlerken kişisel zevkleriniz olan müzik, fotoğraf gibi alanların size katkısı ne yöndedir? Çünkü yazarın birikimini eserinde fark ediyor olmak okur için büyük bir zevk. Hele ki bu, çocuk okur ise bunun peşine kesin düşecektir.
Çocuklar için yazarken fotoğrafın katkısı nedir bilemiyorum fakat müziğin büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Müzikteki ahengin, notaların uyumunun, ritim gibi unsurların yazdığım cümlelere biraz da olsa etki etmesine gayret ediyorum. Elbette bu konuda yüzde yüz başarılıyım diyemem ama ister yetişkin ister çocuk için yazayım seçtiğim kelimelerdeki uyuma, cümlelerin ritmine elimden geldiğince dikkat etmeye çalışıyorum.
Kuyudan Çıkan Mucize kitabınıza baktığımızda; bir peygamber hikâyesini kurguluyorsunuz. Anlatı birden derinlik kazanıyor ve katmanlı bir yapı karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda yazı dilinizi değerlendirirseniz çocuğa yönelik üretimleriniz okuru nasıl bir yerden yakalıyor? Bunu iki bağlamda soruyorum çünkü yetişkinler için yazan öykücü kimliğiniz çok net. Aynı kişinin çocuk metnindeki dili yetişkin okur açısından merak uyandırıcı.
Aslında peygamber hikâyesini kurgulamak yerine Peygamber hikâyesini, Hz. Yusuf’u, bir kurgu etrafında anlatmaya çalıştım daha çok. Yazdıklarım okuru nasıl bir yerden yakalıyor bilemem ama hususen çocuklar için yazmaya niyetlendiysem öncesinde bir süre bolca çocuk kitabı okuyorum. Çünkü bahsettiğiniz gibi öykücü kimliğim net ve üslubun bir noktada yetişkin diline kayması muhtemel. Bu konuda şimdiye kadar menfi bir yorum almadım ama daima dikkatli olmak gerekiyor.
edebiyathaber.net (14 Eylül 2024)