Yayınevleri yayınladıkları yeni her kitabı “yazarın başyapıtı” diye sunmayı çok severler. Reklamlarda bu duyuruyu yapmakla kalmaz, kitabın ön ya da arka kapağına da yazarlar. Öyle yazarlarımız var ki neredeyse tüm kitapları “Başyapıt” diye sunulmuş, sunuluyor. Oysa başyapıtın tanımı belli. TDK’ya göre“Başyapıt, bir sanatçının ya da düşünürün en yetkin, en önemli eseri olarak tanımlanır.” Yani her yazarın bir tane başyapıtı vardır. Tüm eserleri başyapıt olamaz.
“Güç ve İhtişam” tam da tanıma uygun bir eser. “Graham Greene’in başyapıtı” olarak genel kabul görmüş. Bu başyapıt geçtiğimiz günlerde İş Bankası Kültür Yayınları’ndan Hüseyin Gündoğdu çevirisi ile yayınlandı. Yanlış saymadıysam İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan yedinci kitabı Greene’in. Yani onlarca yıl sonra ilk kez Türkçede tam bir Graham Greene külliyatına doğru ilerliyoruz.
İlk eseri 1925’de yayınlanan Graham Greene’in Türkçede ilk kitapları 1950’lerde yayınlanmasına rağmen yeterince ve doğru tanınmış bir yazar değil. Adı “İstanbul Treni” olduğu için herhalde en çok yeniden basılan kitabı bu. Ayrıca casusiye denilen ve uluslararası casusluk öykülerini anlatan romanlarıyla biliyoruz Greene’i.
Bir dönem MI6 ajanı olarak görev yapmış olması da bu ilginin kaynaklarından. Zaten 1955’de “Sessiz Amerikalı” romanı ile başladığı casusiyelerle Dünya çapında ün kazanmış. Esas ünü ise modern dünyanın karmaşık ahlakî ve siyasi problemleri üzerinde durduğu kitaplarla yapmış. Hemen bütün kitaplarında dinsel temalar bulunduğu için “Katolik Yazar” diye de tanınmış.
Türkiye’nin değişmez Nobel adayı Yaşar Kemal’se İngiltere’nin Graham Greene olmuş. Nobel komitesi tarafından ödüle birkaç kez aday gösterilmiş. 1961’de ödül için son üç aday arasındaymış. Ama o yıl ödül Yugoslav yazar Ivo Andrić’e verilmiş. 50. yıldönümünde açıklanan Nobel kayıtlarına göre, Greene 1966 ve 1967’de yine son üç aday arasındaymış. Nobel Edebiyat Ödülü jüri başkanı Anders Österling, Greene’i “dış çevrelerin küresel çeşitliliğini ve her şeyden önce iç dünyanın gizemli yönlerini, insan vicdanını, kaygıyı ve kabusları kapsayan, başarılı bir gözlemci” olarak tanımlayarak ödülün verilmesini teklif etmiş ancak kazanan Asturias olmuş.
“Fahri Konsolos” adlı romanının yayınlanmasının ardından Greene, 1974’te tekrar kısa listeye alınmış, ancak bu kez Nobel komitesi, bir önceki yıl Patrick White’a verilen ödülün ardından üst üste ikinci kez İngilizce yazan bir romancıya ödül verme konusunda tereddüt ettmiş ve Greene’i es geçmiş. Greene, 1980’lerde Nobel ödülünü kazanma konusunda favori olmaya devam etmiş, ancak İsveç Akademisi’nin iki etkili üyesi Artur Lundkvist ve Lars Gyllensten’in Greene’e ödül verilmesine karşı çıktığı biliniyormuş. Yani Nobel kısmet olmamış ama Graham Greene’in eserleri kırktan fazla dile çevrilmiş ve her zaman çok okunup beğenilmiş. Yani kaybeden Graham Greene değil, Nobel Edebiyat Ödülü olmuş.
Graham Greene’in başyapıtı Güç ve İhtişam da 27 dile çevrilmiş, Türkçe 28. dil oluyor sanırım. Güç ve İhtişam, İngiltere’de 1940’da yayınlanmış. 85 yıl sonra Türkçede okuyoruz. Roman adını, İncil’deki Rab’bin Duası’nın sonunda sıklıkla tekrarlanan şu duaya bir göndermeymiş: “Çünkü krallık, güç ve ihtişam sonsuza dek senindir, amin.”
Roman, 1930’larda Meksika’nın Tabasco eyaletinde geçiyor. 1920’lerde Meksika’da Katoliklik yasaklanmış. Tabasco yasağı sıkı bir şekilde uygulayan eyaletlerden. Rahipler dinden çıkmaları ve evlenmeleri karşılığında devlet tarafından emekli maaşına bağlanıyor, cezalandırılmıyor. Bunu reddeden rahipler ise polisçe aranıyor ve görüldükleri yerde vuruluyor ya da yargılanıp kurşuna diziliyor. Bir de Tabasco Valisinin kurduğu Kırmızı Gömlekliler diye bir örgüt var. Bunlar da kiliseleri yağmalayıp yıkıyorlar. Tabii papazları yakalayınca da öldürüyorlar.
Kahramanımız bir “Viski papazı”. Çevirmen Hüseyin Gündoğdu’nun dipnotuna göre, inanmadığı halde inanıyormuş gibi görünen, vaaz ettiği din ve ahlak kurallarına kendisi uymayan Hrıstiyan din adamlarına verilen admış. Bazı papazların içki içilmemesi yönünde vaazlar vermelerine rağmen kendilerinin içmesi nedeniyle bu ad verilmiş. Bu adı Graham Greene’in bulduğunu söyleyenler de var.
Kahramanımız içki içmekle kalmamış, bir kadınla birlikte olup bir kız babası da olmuş. Ama valiliğin çağrısına uymamış, emekli maaşına bağlanıp iyi bir hayat sağlayacağına rahiplik yapmaya devam etmiş. Tabii ki artık dinsel törenler, ayinler gizlice yapılmak zorunda ve sabah erken ya da gece geç saatlerde gerçekleştirilebiliyor o da çok seyrek aralıklarla, birkaç yılda bir bizimki gibi kaçak bir papaz köylerine uğrarsa oluyor.
Başına büyük bir ödül konulunca bir polis teğmeni viskici rahibin peşine düşer ve bir kaçma kovalamaca öyküsü başlar. Teğmen rahibin bir köyde kaldığını ve ihbar edilmediğini fark ederse, köylülerden rehineler alıp onları vurma planını uygulamaya koyar. Bu da viskici rahibin işini iyice zorlaştırır.
Katolik yasaklamalarını yerinde inceleyip belgesel bir kitap yazmak isteyen Graham Greene Ocak-Mayıs 1938 tarihleri arasında Meksika’yı ziyaret etmiş. Katolik Kilisesi’ne yönelik zulüm özellikle din karşıtı vali Tomás Garrido Canabal yönetimindeki Tabasco eyaletinde şiddetliymiş. Eyaletteki tüm kiliseler kapatılmış. Rahipler evlenmeye ve cüppelerini bırakmaya zorlanmış. Greene, Tabasco seyahatini 1939’da yayınlanan Kanunsuz Yollar’da anlatmış. Eleştirmenler Güç ve İhtişam’ın ana karakterlerinin hepsinin Kanunsuz Yollar’dan geldiğini, çoğunun Greene’in bizzat tanıştığı kişiler olduğunu belirtir. Kanunsuz Yollar’da yazdığı gibi “on yıl boyunca ormanda ve bataklıklarda yaşayan, sadece geceleri dışarı çıkan” bir kaçak olan kahramanımız “viski rahibi”ni de tanıdığını anlıyoruz. İlham kaynaklarından biri de, Tabasco’da yeraltı rahibi olarak rahiplik görevini yerine getiren ve 1927’de asılsız suçlamalarla, yargılanmadan idam edilen Cizvit rahibi Miguel Pro olduğu belirtiliyor.
Roman yayınlandığında olumlu ve olumsuz çok tepki almış ama en ilginci herhalde kilisenin tepkisi olmuş. Westminster Başpiskoposu Greene’i çağırıp, Papalıktan gelen ve romanının “paradoksal” olduğu ve “olağanüstü koşullarla ilgili” olduğu gerekçesiyle kınayan bir mektup okumuş. Greene, 1965’te Papa VI. Paul ile görüştüğünde Papa Greene’e, “Kitaplarınızın bazı yönlerinin bazı Katolikleri rahatsız edeceği kesin, ancak buna aldırış etmemelisiniz” dediği söyleniyor. Güç ve İhtişam’ı başyapıt ilan edense 1990’da kitaba önsöz yazan John Updike olmuş. Updike’ın tanımlaması geniş bir kabul görmüş.
Güç ve İhtişam’da ilk bakışta 1930’larda Meksika’daki din düşmanlığı ele alınıyor ama Green aynı zamanda ülkenin içinde bulunduğu genel yoksulluk, açlık, çaresizlik ve kanunsuzluğu da anlatıyor. Viskici Papaz’ın kaçarken yaşadıkları, gördüğü yerler, karşılaştığı kişiler bu resmi iyice netleştiriyor.
Tabii tartışmaya açtığı bir soru da inançları nereye kadar yasaklayabilirsiniz ya da başka bir deyişle yasaklarla insanların inançları engellenebilir, ortadan kaldırılabilir mi? Meksika’daki durumun bir benzerinin sosyalist cumhuriyetlerde yaşandığını ve ilk fırsatta inançların hızla yeşerdiğini, kiliselerin, camilerin açıldığını biliyoruz. Meksika için de durum pek farklı değil. Halk ölüm pahasına kaçak papazdan ayinlerini yönetmesini, günah çıkarmasını istiyor.
Viskici Papaz’ın halk kendisinden görevini yerine getirmesini talep edince reddedememesi de ayrı bir boyut. Ne kadar inançlarından uzaklaştığını düşünse de bu talepleri reddedemiyor ve gerçek bir papaz gibi davranmaya çalışıyor.
Güç ve İhtişam, çok iyi anlatılmış, gerçekten usta işi bir roman ama Graham Greene’in başyapıtı mı, şüpheliyim. Bu niteleme bence tartışmaya açık ama buna takılmadan romanı okursanız hem edebi lezzet alacak hem de iyi bir romanda aradığınız tüm nitelikleri bulacaksınız. Bence bu kadarı da Güç ve İhtişam’ı okumak için yeterli bir neden.
* Güç ve İhtişam, Graham Greene, çev. Hüseyin Gündoğdu, İş Bankası Kültür Yayınları, Temmuz 2025.
Not: Graham Green portresi, bir yapay zeka uygulaması olan Copilot’a çizdirilmiştir. (The portrait of Graham Greene was created using Copilot, an artificial intelligence application.)


















