Kıyıda Köşede Kalmış İnsanların Kahramanlara Dönüştüğü Hikâyeler | Sitare Kanşay Sarayönlü

Ocak 30, 2023

Kıyıda Köşede Kalmış İnsanların Kahramanlara Dönüştüğü Hikâyeler | Sitare Kanşay Sarayönlü

Nihan Göğman’ın Luna Yayınevi’nden çıkan ilk öykü kitabı “Avucumdaki Tarantula”da yirmi iki öykü yer alıyor. Litera, Edebiyat Atölyesi, Yazı-Yorum ve İshak Edebiyat gibi mecralarda yayınlanan öykülerinden tanıdığımız yazar, kitabın ilk öyküsü “Gülnihal Ablam Çok Sever Beni”  ile Yazı-Yorum Dergisi tarafından düzenlenen 1.Tomris Uyar öykü yarışmasında finale kaldı. Göğman’ın ayrıca 2019 yılında yayımlanmış “Kızıl Saçlı Beyaz Gözlü Kadının Geri Dönüşü” adlı eseri bulunmakta, kendisi halen Balıkesir’de felsefe öğretmenliği yapmaktadır.

“Kadınların insandan, evlattan sayıldığı, günah tohumu ekmekle yaftalanmadığı ya da daha az yaftalandığı bir yerde yaşayacağım. Bedenimin tıpkı hayvanlar gibi evcilleştirilmesi ya da denetlenmesi gerekmeyecek… Denizin dibindeki yosunların parlaklığını ve su yüzüne çıkmak için gösterdikleri başkaldırıyı taklit edeceğim… ”

Okuru Kucaklamakla Kalmayıp Sarsan Öykü İnsanları

Nihan Göğman’ın öykülerinde, ezilen, ötekileştirilen, yok sayılan, örselenmiş, kaderlerine hapsolmuş karakterler, okuru hayrete düşürecek bir gerçeklikte ete kemiğe bürünüyor.   Kendisini örselenmekten çekinmeyen kaba saba kocasına esrik bir tutkuyla bağlı Gülnihal Abla… Ailesinin banyosuz evindeki yokluk içindeki sefil yaşantısını, ceviz ağacının altında kurduğu hayallerle hafifletmeye çalışan, fakat komşusu yetmiş ikilik Halil’in evine yıkanmaya gittiği için başına gelmedik kalmayan on altı yaşında bir kız… Ayakkabı alamadığı için üç abladan kullanılmış, otuz dokuz numara timberlandlarla yürümektense hasta olmayı seçen  fabrika emekçisi genç kadın.  Gelir eşitsizliğinin, ataerkil düzenin, eril baskının, türlü imkânsızlığın yaşamın kurak mecralarına savurduğu insanların öyküleri bunlar. Karakterlerin etrafındaki olay örgüsünün incelikli detaylarla, motif motif işlenmesi bir yana, yazarın olan bitene hayli sert bir gerçeklik penceresinden baktığı anlaşılıyor. Belki de bu sebepten hikâyeler okuru olanca inandırıcılığıyla kucaklamakla kalmayıp, aynı zamanda sarsarak biraz da huzursuz ediyor.  

Yazarın Temel Meselesi

Yazar, görmezden geldiklerimizi, yok saydıklarımızı, meselelerini dert edinmediklerimizi, “aman bizden uzak olsun” diyerek yaşamımızdan uzaklaştırdıklarımızı görünür kılmaya çabalamış sanki.  Çabaları da karşılığını bulmuş görünüyor. “Canım kendim” ya da “Düne fazla takılma, yarın için endişelenme, sadece anı yaşa” gibi çağımız mottolarına aykırı bir bakış bu. “Bir Çuval Hayal” öyküsündeki gibi parkta bisikletten düşen bir kız çocuğunun başına üşüşen insanlar, tüm gününü sokaklarda kâğıt toplayarak geçiren pis kokulu bir sokak çocuğunun göz yaşlarına tepkisiz kalabiliyor. Peki ya biz? Üzülmüş, hatta kahrolmuşsak da sonrasında tüm gücümüzü bu görüntüleri aklımızdan uzaklaştırmak için harcamıyor muyuz?

Göğman’ın öykülerinde zorla evlendirilen, dövülen, cinayete kurban giden kadınlar var. Bakkal Osman’ın karısı Cılız Hanım ya da Katırcı Osman’ın karısı Nursuz Emine olarak, hep bir erkeğin kimliğiyle anılarak vücut bulan, kendi kimliğinden bihaber kadınlar bunlar. Hani şu ünlü sabah programlarında “ev hanımıyım, iki çocuk annesiyim” den gayrı anlatacak şeyi olmayanlardan. Peki, toplumuzdaki eşitsizlikten nasibini alan sadece kadınlar mı?  “Ben kadın sevemiyorum” diyerek anasını yataklara düşüren, askerde kadın fotoğraflarına yüz vermediğinden arkadaşları tarafından zorla umumhaneye götürülen Bamya Halil de kurban değil mi? Onun sıra dışı aşkından dolayı uğradığı şiddet kimin umurunda? “İnsanlar tarafından ötekileştirildiği her an ölümsüzleşiyordu yalnızlığı” ya da “Çemberin dışındakiler çemberin içindekilerce tez vakitte unutuldular” satırları yazarın temel meselesini açık ediyor.

Yazgıcılık değil Pozitivizm ya da Kaderlerine İsyan Ederek Kahramana Dönüşen Figürler

Öykü karakterlerinin başlarına gelen kötü olayların yazgılarının tecellisi olduğunu kabullenmeme gibi bir durumları var. Bunca yoksulluğa, yoksunluğa, herkese ve her şeye rağmen düşünen, sorgulayan, farkındalıkları yüksek öykü karakterleri, etraflarındaki insanların teslimiyetçi, gelenekçi ve çıkar odaklı davranışlarına eleştirel bir bakışa sahipler. Öykü karakterleri en içinden çıkılmaz durumlarda dahi bir çıkış yolu bulmak için mücadele etmekten vazgeçmeme durumu ilham verici. Aralarında yaşamının dümenini ele alıp bambaşka yaşamlara pencere açmayı başarabilenler de var, hiçbir çıkış yolu bulamayanlar da. O vakit insanın yegâne avuntusu olan hayal gücü imdada yetişiyor. Kah upuuzun tüyleriyle pek çoğumuzu irkiltecek kocaman bir tarantulaya tutunuyor kahramanlar kah bir ceviz ağacının altında kurulan düşlere.  Hayallerle gerçeklerin iç içe geçtiği metinlerde zaman, mekân geçişleri ustaca kurgulandığından eserdeki öyküler oldukça doyurucu ve keyifli bir okuma deneyimi sunuyor.

Avucumdaki Tarantula

“Okuyacağım ben zaten.”

“Akılsız. Görürüz. Okuyanları da görüyoruz.”

Anasının, evin bütün işini gördürdükten sonra zengin bir kocaya vermeyi planladığı, bu şekilde sınıf atlamasına vesile olacak araç olarak gördüğü kızına verdiği cevap düşündürücüdür. Acaba annenin okuyanlarda gördüğü nedir? Okuyup meslek sahibi olanlar, sonrasında ailelerinden uzaklaşıp kendi yollarını mı çizmişlerdir yoksa onca emeğe rağmen meslek sahibi dahi olamadıkları bir düzende, para kazanmak için vasıfsız işler görmek mecburiyetinde mi kalmışlardır bilinmez. Zaten toplumuzda kendi yolunu çizen kadına da iyi gözle bakılmaz. Anasına atasına hizmet etmesi, olmadıysa hayırlı bir kısmet bulup evlenmesi daha makbuldür.  Toplumculuktan bireyciliğe, gelenekçilikten modernleşmeye evirilememiş bir coğrafyadır bu. Öyküler de bu toprakların öyküleri, bizim hikayelerimiz!

Öyküde Nermin, gün boyu üstesinden geldiği işlerin ardından, çilesini geceleri çekyata uzanıp kurduğu hayallerle hafifletiyor. Öyle ki zamanla hayalle gerçek, isyan ettiği kaderiyle umut ettiği gelecek arasındaki çizgi belirsizleşmeye başlıyor. Yaşadığımız gerçeklikle kurmaca arasındaki ilişki kadar bulanık, silik, varla yok arası bir çizgi bu.

Bu ilk eserde yer alan öyküler, edebi türün temel unsurlarını içermenin ötesinde, öykü severleri tatmin edebilecek ustalıkla kurgulanmış epey “sağlam” metinler. Bu açıdan kaleminin yönünü tez vakitte belirleyerek yola koyulmuş bir yazarla tanışacak okurlar. Metinlerin her birinin, gerçeklikle kesişen meselelerinin olması dolu dolu bir okuma deneyimi ile birlikte okuru öfke, isyan gibi duygulara sürüklüyor belki. Fakat kaderlerine boyun eğmeyen öykü kahramanları, en imkânsız durumlarda dahi karanlığın içinde, yolunu bulmayı bekleyen bir ışık olduğunu kulağımıza fısıldıyor adeta. Avucumuzdaki Tarantula’nın bize anlatacağı çok şey var.

edebiyathaber.net (30 Ocak 2023)

Yorum yapın