Kısa bir tarih, kısa bir bellek: Sessizlik Partisi! | Samet Altıntaş

Nisan 28, 2021

Kısa bir tarih, kısa bir bellek: Sessizlik Partisi! | Samet Altıntaş

Madem Ümit Güçlü, sosyal medyanın dilini gezdiriyor mısralarında, o zaman biz de bu üsluba yakışır bir giriş yapalım: “3. şiir kitabım Sessizlik Partisi’ne hoş geldiniz. Altgeçitlerden renkli neonlara, laboratuvarlardan gecenin geç saatlerine. Karanlığa yakılmış ateşler, kalptaşları, kaplumbağalar.” Şair, kendi Twitter hesabından böyle duyurdu Ketebe’den çıkan yeni kitabını…

Biraz kronoloji her zaman iyidir: Güçlü, 2015’te Dehşetler İçerisinde ile çıktı okuyucu karşısına ilkin. 2017’de kitap ismiyle alkış alan ikinci çalışması ses verdi: Radyodan Bütün Gün Saçlarının Dağınıklığını Söylediler. 2019’a geldiğimizde Suç Şiir adını verdiği eleştiri çalışmasını yayımladı. Kitap; suç ve suçluluk bağlamı üzerinden modern Türk şiirini yeniden okuma gayretindeydi. Güçlü, suç nosyonundan yola çıkarak (yola düşerek?) gelenekten günümüz şiirine uzanan repertuvarın bazı şarkılarını söylüyor. İç içe geçmiş birçok konuya ve kontekste odun taşıdığı tartışmasını hâlâ sürdürüyor aslında: Çünkü şiir suçlu!

Ümit Güçlü, şiirlerini “Düşmek Taşı, Küçük Robotlar, Rüyadan Uyanmak” başlıkları altında üç bölümde bir araya getirmiş, toplam on dört şiir var, kitabında. “senin bir yüzün olsaydı taşlara çizilecekti” diye başlıyor dizeler arası yolculuk, “rüyalardan uyandın: şiirler bitti” mısraıyla nihayete eriyor. Bir kere şunu hatırlatalım: Güçlü’nün şiirlerinde, su üstüne hemen çıkmayan bir dil var, şair bunu bilerek yapıyor, besbelli. Bu anlatıyı ilk çalışmasından beri ısrarla sürdürüyor, kulağınıza biraz İlhan Berk, çokça Sami Baydar/Nazmi Ağıl; ama fazlaca 2000 kuşağının kendine has dertlerinden, dünyayı algılayış biçimlerinden mütevellit o ısırgan üslup çıkıyor. Dişleri yok mısraların belki; ama bir ‘kavga’ hâli var, kesin. Hayır, hayır, “Evet, İsyan”da İsmet Özel’in “Kavganın göbeğidir benim yerim” dediği ‘eylem sahası’ değil. Daha çok kerameti kendinden menkul bir buffer zone burası! Şayet ‘eşik’ten içeri girerseniz kelimelerle çekilen fotoğrafta; filmler, kafeler, makyaj malzemeleri görüyorsunuz. Attilâ İlhan’ın “Modern şehir yaşantısını Türk şiirine ben dâhil ettim.” dediği leveldan çok daha başkasından bahsediyorum. Zaman zaman Haliç rüyaları görülmüyor, İstanbul, Hatıralar ve Şehir sizi yakalamıyor değil. Ama son tahlilde bir metropol keşmekeşi sirayet ediyor duvarlara: “salonun dev hoparlörü sesi kulağıma büyük bir basınçla doldurduğunda göze çarpan kırmızı ve mavi ışıklardan sanki ne anlıyorum dışarıda güz, yağmur ve soğuk paltoya sığınıyorum, ağır çekimde rüzgâr vuruyor saçlarımı başrol oyuncusu gibi düzeltiyorum yolun karşısında tazıya benzer bir şey aniden koşup metroda kayboluyor.”

“Merhaba ümit, bu mesajın senin ilgini çekebileceğini düşündük!”

Şair, “Merve hanımefendi içerde/Merve hanımefendi dışarda” şiirinde, Merve’nin Karagöz’e karşı Hacivat olduğunu serdediyor. İşte tam da burada, Güçlü’nün de içinde olduğu jenerasyona bir Şeyh Küşteri lazım! Onun evinde gezerken; bir el fenerine ihtiyaç duyuyorsunuz, çünkü ‘uçurma karşı boşluk’la göz göze gelmeniz işten bile değil. ‘pili bitmiş kullanılmayan bir hafıza’ size neyi mi hatırlatıyor: burasını, bu çağın uçarı heveslerini, gündelik telaşlarındaki o plastik duyguları: ‘küçük tanrılar’ı, “pin kodu”nu, “Akbank”ı, “nesine.com”u, “whatsapp”ı, “letgo”yu, “iddia bayii”ni… Ol sebepten eski şiirin rüzgarını dinlemek isteyenlerin manzarası çok yok: “merhaba ümit, bu mesajın senin ilgini çekebileceğini düşündük!”

Ümit Güçlü’nün ‘hikâyesi eksik’ şiirlerinde, yaşadığı zamana tenezzül eden şair kibriyle, saatlere tahammül eden bir adamın sesi birbirine karışmış. Göndermesi yoğun, güncelin ağzını torba gibi büzen şiirler okuyorsunuz, kalabalık ve gürültülü ışıkların altında, Sessizlik Partisi’nde: “sessizlik partisine hoş geldiniz susmak, bakış, el işaretleri serbesttir kullanıcı adı ve şifrelerinizle dilediğiniz kadar oynayın yanma yok, puan toplama & vicdan show’lar serbest gold premium üyelere özel, birkaç dakika gözyaşı, sessizce.”  

Toparlayalım: şiir yazmadaki, okumadaki, söylemedeki tercih, biraz aplikasyonlardaki hikâyeleri andırıyor. Edebî bir lezzet kalıyor mu? Size gösterilen reklamlardan, sponsorlu sahnelerden ne kadar akılda kalıyorsa o kadar…

Başa dönelim ve popüler bir örnekle faslı kapatalım: “Burası ameliyathane, bu bir koltuk bu da bıçak” diyen Ümit Güçlü’nün anlatımı, rap gibi… Oysa II. Yeni’nin Türkçe sözlü rock müziği etkilediği, beslediği söylenirdi 90’larda… 90’lar mı? O kadar çocuk olma diyorsanız, küçük bir tecrübe: trendler geçer, trenler kaçar. “Eminönü is the center of world bebeğim” yahut “Laleli’den dünyaya giden bir tramvayın içindeyiz.” Hangisi? 

Samet Altıntaş – edebiyathaber.net (28 Nisan 2021)

Yorum yapın