Kendi sesine sağır olmak! | Ayşe Yazar

Şubat 4, 2021

Kendi sesine sağır olmak! | Ayşe Yazar

Hayli kıkırdadığım kitap okudum. Kitap bittikten sonra ara ara zihnimdeki tortulara bağlı olarak gelişen gülme semptomları gösteriyorum. İspanya Kralı 3. Felipe’in sarayının bahçesinde olsam benim için, ya deli ya da Don Kişot okuyor, diyecekti. Kralların yamulması kadar yanılması da hoşuma gider şüphesiz o yüzden 3. Felipe’e  pışt  diyorum çünkü  gülmemin müsebbibi “Dünyanın En Büyük Yalancısı – Koca Burun’’ kitabı.

Kitaptaki karakterlerin özelliklerinin anlatıcı tarafından sıralanmadığını, metnin içindeki olaylar aracılığıyla okurun keşfetmesinin sağlandığı görülüyor. Bu sayede, anlatıcının gölgesinin düşmediği bir metin ortaya çıkmış oluyor.

Pinokyo vurgusu diyemeyeceğim şekilde, gerçeğe tahakküm etmeyi alışkanlık haline getiren bir karakterle baş başayız. Başrolünde Jim Carrey’nin oynadığı “Yalancı Yalancı” filmini hatırlayanlar bilir, çocuğunun doğum günü dileği sebebiyle yalan söyleyemeyen bir babanın yaşadıkları hayli eğlenceli şekilde beyaz perdede kendine yer bulmuştu. Kitabın karakterlerinden Dylan yalan söylemiyor aslında, hayatın akışı içinde hikâyeler uyduruyor. Dylan’a yalancı diyorsak yazarlara ne diyeceğiz? Kitap, yalan kavramına yaklaşımı ve okurun kendi içinde bu kavrama ait sorgulamalar yapması yönünden mizahi bir kitap olma vasfından fazlasını hak ediyor. Bıldırki hurmalar misali Dylan’ın yaşamak zorunda kaldığı yüzleşmenin romantik bir tablo ile taçlanması hikâyenin okur muhayyilesindeki etkisini perçinlemiş.

Gelelim sonun başlangıcına. Jas Teyze’nin evine musallat olan eşekarıları sebebiyle aile cümbür cemaat Dylanlara geliyor. Yazar kitabın başında bu ziyaretin olağan geçmeyeceğini açıkça ifade ediyor. Aile bireylerinin memnuniyetsizliğini ifade etme şekillerinden yaşanacakları tahmin ettiğimizi düşünüyoruz ama Koca Burun, yazardan rol çalarcasına kurguyu sündürüyor. Açıkçası yazar tarafından kontrol edilemeyen karakter hissinin zaman zaman Jodie’ye zaman zaman Dylan’a geçmesi, Wimbledon 2019 finalindeki beş saatlik “Federer-Djokovic” resitali lezzeti bırakıyor dimağlarda.

Kitapta aile fertlerinin hemen hepsi bir şekilde her insan gibi yalana başvuruyor fakat bu durumun mizahi işlev kazanması erkek karakterler aracılığıyla oluyor. Mizahi ögelerin erkek karakterler üzerinden verilmesi dünyada da mizahın erkek egemen olup olmadığı konusunda düşündürüyor. Yıllardır bir roman yazmaya çalışan, köpek mamasına, tuvalet kâğıdına, pişik kremine şarkı yazan babanın oğlu elbette uydurma hususunda genetik mirasının hakkını verecektir.  Kuzey Kutbuna çağrıldığı görevi kabul etmeme sebebi, Jas Teyze’nin emrivaki ziyaretinde Piddington Kalesi gezisine mecbur bırakması, gezide yaşananların sonradan beklenmedik şekilde fırsata dönüşmesi gibi detaylarda Dylan; namıdiğer Koca Burun bize uydurmanın da bir sanat olduğunu işaret ediyor.

Buradaki babayı okurken Ahmet Büke’nin “Eyvah, Babam Şiir Yazıyor!” adlı kitabını da anmak isterim. Ahmet Büke’nin ustalıkla yaptığı gibi, babanın yazdığı reklam şarkıları biraz daha renkli şekilde verilip metnin gülmece unsuru daha da zenginleştirilebilirdi. Kitabın sonunda Jasper(!) Teyze ile Steve kovalamacasında aklına gelen reklam müziği fikrinde bunu yakaladığını söyleyebilirim.

Kitabın çizimleri, okurun karakterleri zihninde konumlandırmasına ve mizahın daha kuvvetli etki bırakmasına hizmet edecek şekilde sayfalara yerleştirilmiş. Çizimler sade ve siyah beyaz. Buna karşın kişilerin jest ve mimiklerini yansıtma hususunda çok etkileyici.

Bizim, bir Erzincanlıya varan Fahriye Ablamız, Kantin görevlisi Bayan Gavistock olarak arzıendam ediyor. Dylan onun için “O kadın bir melek .” diyor. Bazı durumlarda ebeveynlerin çocuklara ceza vermesi bizdeki aile yapısına benzese de akrabalık ilişkileri, çocukların arasındaki çatışmalara yetişkin müdahalesinin şekli, anne babaya çocukların tutumları kültürel farklılığı gösteriyor. Çocukların bu tür farklılıklara tanıklık edebilmelerine imkân veren kitaplar okumaları, yaşadıkları toplumdaki farklılıklara hoşgörüyle bakabilmeyi ya da farklılıklara karşı sağlıklı tutum geliştirmeyi tecrübe etme fırsatı bulmaları açısından değerli. Mizahın evrenselliğini düşündüğümüzde Dylan aracılığıyla “kendi sesine sağır olma “ halinin simülasyonu ile, her birey Bayan Shirley’nin Tuhaf Şeyler Dükkânındaki o tuhaf makineye girip çıkıyor. Bu sayede mizah, tenkidi besliyor; tahammülkâr hale getiriyor. Böyle bir kitabı bizim yazınımızdan bir kalemden okumanın okurlar, ebeveynler ve öğretmenlerde nasıl bir etki yaratacağı sorusunu bir kenara iliştiriyorum.Yoksa Dylan hepimize Heimlich manevrası yapmak zorunda kalabilir.

Koca Burun’un Tuhaf Şeyler Dükkânındaki değişiminden sonra yaklaşan veli toplantısı ve çok beklenen okul gezisinin ne kadar eğlenceli olacağını tahmin edebileceğimiz bir son, okurda serinin ikinci kitabı Dünyanın En Korkunç Okul Gezisi – Koca Burun ile ilgili okuma isteği yaratıyor.

Ayşe Yazar – edebiyathaber.net (4 Şubat 2021)

Yorum yapın