İşte, sanat dünyasını konu alan en iyi filmler!

Ekim 21, 2020

İşte, sanat dünyasını konu alan en iyi filmler!

Oggusto, Art50.net’ten aktararak sanat dünyasını konu alan en iyi filmlere yer verdi.

Tenet (IMDb: 7,8)

Christopher Nolan’ın yönetmenliğini yaptığı bilim-kurgu aksiyon filmi Tenet, sanat piyasasının bir suç eylem alanı olarak kullanılmasıyla sanat eserlerinin inişli çıkışlı değerlerini ve arka planda dönen entrikaları da gözler önüne seriyor. Filmde başrol oyuncusu, John David Washington bir CIA ajanını canlandırıyor. Zamanı geri çeviren ve geleceğin teknolojisiyle üretilmiş silahları araştıran ajan, dünyanın sonunu önlemek için aksiyon ve macera dolu bir yolcuğa çıkıyor. Filmde hikaye Rus silah tüccarı ve sanat koleksiyoneri Andrei Sator’un ünlü ressam Francis Goya’nın sahte bir tablosunu 9 milyon dolara eski eşinden satın aldığını öğrenmesiyle gelişiyor ve karmaşıklaşıyor. Sanat eserlerinin vergi ödenmeden özel depolarda fahiş fiyatlara satılmalarının hikayesini işleyen film, günümüzde sanat piyasasında eserlere yatırılan yüksek meblağların hangi amaçlarla kullanıldığına dair örnekler sunuyor. 

Loving Vincent (IMDb: 7,8)

Loving Vincent, ünlü ressam Vincent Van Gogh’un oldukça ilgi çekici hayat hikayesini ressamın tablolarını bir araya getirerek anlatıyor. Filmde yer alan 65.000 karenin her biri Polonya ve Yunanistan’da yer alan stüdyoyu ziyaret eden 125 profesyonel sanatçı tarafından oluşturuldu. Bu filmde Van Gogh’un etkileyici resimleri kadar tutkulu ve talihsiz hayat hikayesi ile gizemli ölümünü de izleme olanağı bulacaksınız.

The Best Offer – En İyi Teklif (IMDb: 7,8)

İzleyiciyi Avrupa’nın en bilinen müzayede evlerine götüren ve çok yüksek fiyatlardan eserlerin satıldığı açık arttırmalara tanıklık ettiren film, alanında oldukça başarılı, tanınan ve saygın bir sanat uzmanı olan Virgil Oldman’ın (Geoffrey Rush) bilmecelerle dolu hikayesini anlatıyor. Claire Ibbetson (Sylvia Hoeks) adlı gizemli bir kadının, ailesinden kalan sanat ve antika koleksiyonunu açık arttırmada satmak istemesi üzerine Oldman’ı aramasıyla filmde kırılmalar başlıyor. Açık arttırma işi için, Oldman ile çalışmaya başlayan esrarengiz kadın, sanat uzmanının hayatını da değiştirmeye başlıyor. Oldman’ın kadına aşık olmasıyla birlikte olaylar gelişiyor. Giuseppe Tornatore’nin yönetmenliğini yaptığı film, oyunculukların yanı sıra zengin görselliği ve müzikleri ile de izleyiciyi oldukça etkiliyor. 

Midnight in Paris – Paris’te Gece Yarısı (IMDb: 7,7)

2011 yapımı Woody Allen imzalı fantastik komedi filmi, Allen’ın en beğenilen filmleri arasına yer alıyor. İzleyiciyi 1920, Paris’ine götüren, o dönemde yaşamış bir çok sanatçı, şair, yazar, yönetmen, eleştirmen, koleksiyoner ile bir araya getiriyor. Filmde, senarist ve kendisine bir hikaye arayışında olan bir adamın (Gil Pender) nişanlısı ile birlikte geldiği Paris’te gece yarıları yaşadığı fantastik öykü anlatılıyor. Gil’in nişanlısıyla olan farklı fikir ve hayata bakış açıları Gil’in zamanda geri gitmesiyle daha da farklılaşıyor. 20 lerin Paris’inde yaşamış, Ernest Hemingway, Salvador Dali, Gertrude Stein ve daha bir çok entelektüel kişinin de görülebileceği film izleyiciyi bugüne ilham veren zamanlarına, entelektüel ortamına götürüyor. Paris’te Gece Yarısı, aralarında 84. Akademi Ödülleri ve Altın Küre Ödülleri’nin bulunduğu pek çok ödüle sahip.

Frida (IMDb: 7,4)

Salma Hayek’e en İyi Kadın Oyuncu Oscarını kazandıran film, sanat tarihinin sıra dışı kadınlarından biri olan Frida Kahlo’nun hayatını anlatıyor. Küçük yaşından itibaren ciddi sağlık sorunlarıyla boğuşan Kahlo, kadınlara düşkünlüğüyle tanınan ünlü sanatçı Diego’ya aşık olur ve sanatçıyla inişli çıkışlı bir ilişki yaşamaya başlar. Her ne kadar sadakat kavramını reddetseler de birbirlerine olan tutkulu aşkları ve kıskançlık nöbetleri sebebiyle evlilikleri gitgide yıpratmaya başlar. Yaşadığı ilişkideki karmaşayı ve aşk acısını tuvaline yansıtan Frida, 30 yıl boyunca tutkusunu kaybetmeden resim yapmaya ve Diego’yu sevmeye devam edecektir.

Modigliani (IMDb: 7,4)

Andy Garcia’yı İtalyan Sanatçı Modigliani olarak izlediğimiz, sanatçının Picasso’yla olan rekabetine odaklanan 2004 yapımı film, renkleri, kurgusu ve oyunculuklarıyla göz dolduruyor. Yahudi olan Modigliani genç ve güzel Katolik Jeanne’ye aşık olur. Çiftin evlilik dışı doğan çocukları Jeanne’nin ailesi tarafından uzaklara, rahibeler tarafından yetiştirilmeye yollanır. Modigliani’nin çocuğunu geri almak için paraya ihtiyacı vardır. Paris’in yıllık sanat yarışması kazanana para ve kariyer vaat etmektedir. Arkadaş ve rakip olan Modigliani ve Picasso yarışmaya katılır ve hayatları değişir.

Woman in Gold – Altınlı Kadın (IMDb: 7,3)

Altınlı Kadın / Woman in Gold, dünyaca tanınan modern dönemin en önemli ustalarından Avusturyalı ressam Gustav Klimt’in Adele Bloch- Bauer I adlı portresinde resmettiği Adele Bloch-Bauer’in yeğeni Maria Altmann’ın gerçek hikayesini konu alıyor. Avusturya’nın bir simgesi haline gelen, Klimt’in altın varaklar kullanılarak ürettiği bu önemli tablo, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte aile yadigarı bu tablo Naziler tarafından el konuluyor. Avusturya’yı terk edip Amerika’ya yerleşmek zorunda kalan Adele Bloch-Bauer’in yeğeni Maria, 60 yıl sonra el koyulan aile yadigarı tablonun peşine düşüyor. Büyük bir kararlılık ve azimle Avusturya’ya teyzesine ait olan bu tabloyu almak için dönen Maria, deneyimsiz avukatı Randy Schoenberg ile birlikte Avusturya hükümetine karşı büyük bir savaş veriyor. Geçmiş ve gelecek arasında olayların irdelendiği filmde Yahudi soykırımının acı gerçekleri sanat üzerinden izleyiciyle yüzleştiriliyor.

Camille Claudel – Bir Kadın (IMDb: 7,3)

Camille Claudel’in gerçek yaşam hikayesinden uyarlanan film, sanatçının Auguste Rodin ile yaşadığı aşka odaklanıyor. 1885 kışında tanıştığı sevgilisi Auguste Rodin tarafından terk edilen Camille’in ailesi sanatçıyı Fransa’nın güneyinde bir akıl hastanesine yatırır. İlişkisi boyunca Rodin’in gölgesinde kalmış olan Camille, heykel yaparak hayata tutunmaktadır. 30 yıl kapalı kaldığı hastanede erkek kardeşi Paul’ün ziyaretini bekler. Isabelle Adjani ve Gerard Depardieu’nin muhteşem performansıyla akıllarda yer eden film sanat ve kadın-erkek ilişkilerine başka bir gözle bakmamızı sağlıyor.

Pollock (IMDb: 7,0)

Ed Harris’in hem başrolünde yer aldığı hem de yönetmen koltuğunda oturduğu ‘Pollock’, dışavurumculuğa yeni bir soluk getiren Amerikalı sanatçı Jackson Pollock’un dramatik yaşam öyküsünü anlatıyor. Alkolik ve manik depresif davranış bozukluğu olan Pollock, resim yaparken sakinleşmekte ve kendini bulmaktadır. Pollock’u ve sevgilisi Lee Krasner’i 1940’ların New York sanat camiasının kalbine yerleştiren filmde, bir yandan Pollock’un kendini dünyaca ünlü yapan sanat eserlerini üretmesini izlerken bir andan da kariyerinde ilerleyen bir adamın sevdiklerini kaybetmesini görüyoruz.

Big Eyes – Büyük Gözler (IMDb: 7,0)

İri gözlü çocuk tablolarıyla 1950’lere damga vuran Amerikalı ressam Margaret Keane’in gerçek yaşam hikayesinden uyarlanan Büyük Gözler, bir kadının kendini keşfetme ve erkek hegemonyasından kurtulmasını anlatıyor. Karısının eserlerini yıllarca sahiplenen ve onun tablolarını kendi tabloları olarak tanıtan Walter Keane, para ve şöhreti yakaladıktan sonra eşine uyguladığı baskıyı arttırır. Kendi imzasını taşıyan ‘’Büyük Gözler’’ tablolarını sahiplenemeyen ve bu yalanı 10 yıldan uzun süre sürdürmek zorunda kalan Margaret, sonunda hakkı olanı almaya karar verir. 2014 yapımı bu harika film, ünlü yönetmen Tim Burton’un farklı oyuncularla çalıştığı nadir filmlerden. Başrollerini Amy Adams ve Christopher Waltz’ın paylaştığı, Fransız görüntü yönetmeni Bruno Delbonnel’in usta ışık ve renk kullanımıyla izleyiciye masalsı bir dünya sunduğu bu filme Netflix ve Amazon’dan ulaşabilirsiniz.

Velvet Buzzsaw (IMDb: 7,0)

Dan Gilroy tarafından yönetilen Velvet Buzzsaw, sisteme ve topluma getirilen eleştirileri sanat dünyası üzerinden sunuyor. Sanat dünyasının ünlü ismi, zor beğenen bir sanat simsarı olan Worf Vandewalt, soğuk bir galeri sahibi ve hırslı bir asistan ile birlikte kısa süre önce ölen bir ressamın, su yüzüne çıkmamış tablolarını keşfeder. Eline geçen sanat eserlerinden sadece birkaçını değerli bulan Vandewalt’ı büyüleyen eserler, kısa bir süre sonra yeni sahiplerini rahatsız etmeye başlar. Uzun süre bakıldıktan sonra canlanan ve bakanları ele geçiren korkunç eserler, sisteme kapılanlardan ve açgözlülüğün sanatın önüne geçmesine izin verenlerden intikam almaya başlar.

Ölü bir sanatçının tablolarının ele geçirilmesinin ardından yaşanan korkunç olayları anlatan Velvet Buzzsaw, Netlix’in sanat dünyası dinamiklerini eleştiren korku türündeki yeni filmi. 1 Şubat 2019’da izleyiciyle buluşan film, her ne kadar abartılı ve gerçek dışı sanat dünyası tasviri ve tek yönlü karakterleriyle eleştirilse de Jake Gyllenhaal, Toni Collette ve Billy Magnussen gibi yıldız aktörlerden oluşan oyuncu kadrosu, Art Basel gibi dünya fuarları ve sanat galerilerinde geçen renkli sahneleri ve eleştirmenlerden tam not alan kostümleri ile büyük ses getirdi.

Goya’s Ghosts – Goya’nın Hayaletleri (IMDb: 6,9)

Goya’nın Hayaletleri, dünyaca tanınan İspanyol ressam Francis Goya’nın resimlerinde betimlediği ilham perisi Ines’in kilise tarafından sapkınlıkla suçlanmasıyla başlıyor. Filmin yönetmeni Milos Forman, Goya’nın en ünlü serilerinden ‘Los Caprichos’dan yola çıkarak izleyiciye görsel bir şölen sunarken, filmin açılış sahnesinde Engizisyon mahkemesi rahipleri tarafından incelenen Goya’nın toplum tarafından aşağılanan grotesklerin portrelerini çizdiği desenleri büyük tepki görür. İspanyol Engizisyonunun bir üyesi olan Lorenzo (Javier Bardem), sanatçı Francisco Goya’nın (Stellan Skarsgard) ilham perisini (Natalie Portman) tutuklayarak Engizisyon Generalinin gözüne girmeye çalışıyor. Zengin bir tüccar olan kadının babası Lorenzo’yu yakalayıp ona işkence ettiğinde Lorenzo’nun planı ters teper ve kendisi de Engizisyoncu arkadaşlarının gazabından kaçmak zorunda kalır. 

Girl with a Pearl Earring – İnci Küpeli Kız (IMDb: 6,9)

Tracy Chevalier’in aynı adlı romanından uyarlanan film, 17. Yüzyılın en önemli ustası Johannes Vermeer’in en ünlü eseri ‘İnci Küpeli Kız’ tablosunu anlatıyor. İnci Küpeli kızın kim olduğunu belirten tarihi kayıtlar olmamasına rağmen portreden bize bakan kızın sanatçının evine yaşayan hizmetçilerden biri olduğu düşünülüyor. Bu rivayetten yola çıkan filmde, büyük sanatçı Vermeer’in patronu Van Ruijven tarafından evinde çalışan Griet’in portresini yapmak üzere görevlendirilişinin hikayesini, ikili arasında gelişen bağı ve akabinde gelen sorunları izliyoruz.

At Eternity’s Gate – Van Gogh: Sonsuzluğun Kapısında (IMDb: 6,9)

“The Diving Bell” ve “The Butterfly” filmleri ile tanınan usta yönetmen Julian Schnabel’ın son filmi “At Eternity’s Gate” Hollandalı ünlü Ressam Vincent Van Gogh’un Arles’deki hayatının son günlerini anlatıyor. Senaryosu Schnabel ve Jean-Claude Carrière ikilisi tarafından yazılan filmde ünlü ressama yıldız aktor Willem Dafoe hayat verirken, Van Gogh’un yakın arkadaşı ressam Paul Gaugin’i ise Oscar Isaac canlandırıyor. Prömiyerini 75. Venedik Film Festivali’nde yapan film, nesillere ilham kaynağı olan Van Gogh’un hastalık, şüphe ve hayal dolu günlerine ve bu dönemde yarattığı şahaserlere bașka bir gözle bakmamızı sağlıyor. Alıșılmış biyografik anlatımın dışına çıkan At Eternity’s Gate, Van Gogh’un yazdığı son mektuplardan alınan kesitlerle sanatçının zihninde gezinme ve son günlerinin bilinmeyen yönlerini keşfetme imkanı tanıyor.

Love is Devil: Study for a Portrait of Francis Bacon – Aşk Şeytandır (IMDb: 6,5)

Love is Devil: Study for a Portrait of Francis Bacon adlı filmde, sıra dışı üslubu ve konularıyla tanınan 20. yüzyılın en önemli ressamlarından Francis Bacon’un kurgusal bir hikayesi anlatılıyor. Film, sanatçının daha önceden küçük çapta dolandırıcılık yapmış partneri ve ilham kaynağı, George Dyer ile olan gerilim dolu ilişkisine odaklanıyor. Film süresince, gerekli izinlerin alınamamasından ötürü Bacon’a ait resim görüntülerine yer verilemiyor. Ancak, filmin yönetmeni John Maybury, bunu avantaja çevirerek Bacon’ın resimlerindeki deforme edilmiş figürler, etler, kemikler ile umutsuzluk ve vahşetin hakim olduğu atmosferi, kullandığı filtre ve lenslerle benzer görüntüler yaratarak izleyiciye Bacon’ın sanatının temel öğelerini ustalıkla anlatmayı başarıyor. Filmi izledikten sonra onun eşsiz resimlerini kolayca tanımak mümkün oluyor. 

Surviving Picasso – Picasso ile Yaşamak (IMDb: 6,4)

Arianna Stassinopoulos Huffington’un Picasso: Creator and Destroyer adlı romanının uyarlaması olan film, ölümsüz İspanyol sanatçının kadınlarla olan ilişkisini konu ediniyor. Picasso’yu yaşamının ortalarında izlediğimiz hikaye, 1944-1954 yılları arasında birlikte olduğu ve iki çocukları olan Francoise Gilot’un gözünden anlatılıyor. James Ivory’nin yönetmenliğini ve Ismail Merchant’ın yapımcılığını üstlendiği film Anthony Hopkins’in muhteşem performansıyla karizmatik ve etkileyici bir Picasso portresi çiziyor.

Little Ashes – Küçük Küller (IMDB: 6,4)

1920’lerin İspanya’sında geçen 2008 yapımı film, Salvador Dali, Federico García Lorca ve Luis Buñuel’in Madrid Güzel Sanatlar Okulu’nda kesişen yollarını konu ediniyor. Ünlü isimlerin gençlik dönemlerini, dostluklarını, farklı yönden ilişkilerini ve kendi dallarında ressam, şair ve yönetmen olarak yükselişlerini izlediğimiz filmde, iç savaşının eşiğindeki İspanya’yı izliyoruz. Geleceğin ünlü ressamı Dali, geleceğin ünlü şairi Federico Garcia Lorca ve film yapımcısı Luis Bunuel ile tanışır. Dali ve Lorca’nın sanatsal ve cinsel özgürlüklerini keşfetme yolculuğunda, İspanya’ya duydukları aşk ve dostluk ve sevgileri iç içe geçmeye başlar. 

Final Portrait – Son Portre (IMDb: 6,3)

İsviçreli ressam ve heykeltıraş Alberto Giacometti’yi anlatan film, 18 Ağustos’a sinema salonlarına geliyor. 1964 yılında Paris’te geçen, usta aktör Geoffrey Rush’u Giacometti rolünde izlediğimiz film, Stanley Lucci tarafından yazılıp yönetildi. Eski dostu Amerikalı yazar James Lord’a rastlayan Giacometti, Lord’un portresini çizmek ister. Giacometti’nin ısrarını dayanamayan Lord, çalışmaların fazla uzun sürmeyeceğini düşünerek teklifi kabul eder. Haftalar geçmesine rağmen portre bitmez ve Lord Giacometti tarafından alıkonulduğunu düşünmeye başlar. Böylece ikili arasında gelişen diyaloğu ve bir dâhinin başyapıtlarından birinin tamamlanışına şahit oluruz.

Cézanne et moi – Cezanne ve Ben (IMDb: 6,0)

Biri 19. Yüzyıl sanatının, diğeri ise edebiyatının önemli iki ismi, sanatçı Paul Cezanne ve yazar Emile Zola. Yakın arkadaş olan iki ismin iniş ve çıkışlı dostluklarını anlatan tarihi drama ‘Cezanne ve Ben’, ikilinin tanıştığı okul yıllarından başlıyor ve geriye dönüşlerle ilerliyor. Beraber büyüyen ikili, başarı ve şöhrete giden yolda taşradan Paris’e geliyor, sanatçıların yaşadığı çevreye adım atıyor ve birbirlerini kaybedip yeniden buluyor. Guillame Galliene ve Gaullaume Canet’in muhteşem performansıyla şimdiden klasiklerden biri olarak görülüyor.

Klimt (IMDb: 5,2)

Raul Ruiz tarafından yönetilen 2006 yapımı filmde John Malkovich’i Avusturyalı unutulmaz sanatçı Gustav Klimt rolünde izliyoruz. Sanatçının yaşamının son yıllarında Viena’da geçen film, Klimt’in skandal dolu yaşamına odaklanıyor. Hastalıkla mücadele eden Klimt, yakın arkadaşı ve öğrencisine yaşamının skandal ve karmaşa dolu hikayesini anlatmaya başlar. Sanatçı, kendi hayalleri ve anıları etrafında, dönemin kültür sanat başkenti olan Viena’ya, skandallarla dolu ilişkilerine ve kurucusu olduğu sanatçı sendikası ‘’Vienna Secession’’ doğru büyülü bir yolculuğa çıkar.

edebiyathaber.net (21 Ekim 2020)

Yorum yapın