Işıklar kimin için kapanıyor? | Ömer Ünal

Nisan 21, 2021

Işıklar kimin için kapanıyor? | Ömer Ünal

Tedirgin edici güçlü atmosferi ve okuru sarıp sarmalayan ifadeleriyle korku edebiyatı, dünden bugüne çok büyük bir okur kitlesi yakalamayı başarmıştır.

Ünlü edebiyat tarihçisi J. A. Cuddon, korku öyküleri için “Farklı uzunluklarda bir kurgu, okurlarını şaşırtıyor ve hatta korkutuyor ya da belki de onlara nefret ve tiksinme hislerini aşılıyor.” demektedir.

H.P. Lovecraft ise korku türünü ifade ederken şu cümleyi sarf eder: “İnsanoğlunun en eski ve güçlü korkularından biri, bilinmeyen bir şeyden duyulan korkudur.”

Elizabeth Barrette de “Hoşnutsuzluk Ögeleri” adını taşıyan yazısında şu cümleleri kurmuştur:

“Bazen bir hikâye bizi şaşırtmayı ya da ondan iğrenmemizi sağlamayı hedefler ancak korkunun en iyi örnekleri bizi bilerek sinirlendirmeyi ve bizi rahatsız etmeyi amaçlar. Bizi düşünmeye, normalde görmezden gelmeyi tercih ettiğimiz düşüncelerle bizi yüzleştirmeye ve pek çok önyargıları altüst etmeyi amaçlar. Korku, bize dünyanın her zaman göründüğü kadar güvenli bir yer olmadığını ve bu sebeple bize daima dikkatli olmamızı hatırlatır.”

Türkiye’de ise uzun zamandır okurlar, çeviri eserler ile deneyimliyorlar korku edebiyatını. Ancak son dönemlerde yayınladıkları kitaplarla Dark İstanbul Yayınları, Türk korku ve gerilim edebiyatına çok önemli katkılar sunuyor.

Dark İstanbul’un ses getiren kitapları arasında ressam, müzisyen ve yazar Serhat Filiz’in “Işıkları Kapatma Anne” isimli çalışması da var.

On iki farklı kurgunun yer aldığı “Işıkları Kapatma Anne”, korku ve gerilim türünün müdavimlerinin gizemli dünyalarına doğru yepyeni bir pencere açmalarını sağlıyor.

Kitapta beni en çok etkileyen öyküler “Işıkları Kapatma Anne, Basçı Nusret’le Genco’nun Enteresan Öyküsü, Kavruk ve Yasak Kelimenin Prensi” isimli öyküler oldu. Yazar, öykülerinde günlük yaşamın içinde yer alan sıradan olayları ve kişilikleri bambaşka bir bakış açısı ve akıcı bir dille sunuyor okurlarına.

Öykülerin giriş kısımları, bir romanın orta yerinden başlıyor hissi veriyor. Bu, klasikleşen edebî türlerle haşır neşir olan okuyucu için olumsuz bir durum gibi görünse de öyküye en kırılgan noktalardan başlamak isteyenler için oldukça ideal bir okuma deneyimi sunabilir.

Öykülerin derinliğinde yatan kimi fantastik unsurlar, yazarın kaleminden çıkarken bambaşka bir hâle bürünmüş. “Duvardaki tablo, bir anda içinden çıkıveren bir adamı saklayabilir mi? Dolabı açtığımızda gerçekten bir canavarla karşılaşabilir miyiz? Yatağın altındaki kötü ruhlardan nasıl sakınmalı?” İşte bu üç soru, öyküleri okurken aklımızda dolanıp duruyor.

Korku edebiyatı türünde kalem oynatan yazarlara, “Yazarken korkuyor musunuz?” sorusunu yöneltirler genelde. Bu alanın başyazarı olarak kabul gören Stephen King, bu soruya şöyle yanıt vermiş: “Hayır, ama bazı sahneleri yazarken kendim de korkuyorum. Ama bu korkuyu okuyuculara iletmekten haz alıyorum. Çocukken yatağın, gardırobun altında ne var diye korkuyla yatağa giderdim. Bugün de yatağa gidince korkudan ayaklarımı iyice örtüyorum”

Siz de ayaklarını iyice örtenler arasında yer alıyorsanız bu maceraya çoktan davet edildiniz. “Işıkları Kapatma Anne” gizemli dünyasına çağıyor sizleri…

Serhat Filiz’in kitabının arka kapağında ise şu satırlar yer alıyor:

“Hiç inanmamıştınız onlara. Oysa biliyorlardı, görüyorlardı, hissediyorlardı. Şimdiki korkularınız gerçek değil. Sadece kaybetme korkusu var sizi sarıp sarmalayan. Olsa olsa belki yükseklik korkusu, dayak yeme korkusu, azar işitme korkusundan ibaretsiniz. Aslolan korku, çocukluktakilerdi emin olun. Anlatamadılar, inandıramadılar, gösteremediler. Çünkü onlar hayal güçleriyle yarattıkları canavarlardan bahsediyorlardı sizlere. Hiçbir zaman anlayamadınız o canavarların aslında sizler olduğunuzu. Aslında sistemin vahşi kurallarının, her birinizi birer canavar yaptığını. An geldi, anlamlandıramadıklarınız için psikologlarınız sizi çocukluğunuza döndürmeye çalıştı. Döndüğünüzde şunu hatırlar gibi oldunuz: “Çocuk yaşlarınızda, gerçeklik bir tokat gibi yüzünüze vurduğunda sığınacağınız yer hayal gücünüzdü.”

Bu kitaptaki öyküler yukarıda anlattıklarımdan bahsetmiyor. Göremediklerinizi görenlerden bahsediyor. Yaşayıp da unutmak istediklerinizden. Yok saydıklarınızdan, bastırdıklarınızdan, olmasını istemediklerinizden, olduğu halde görmezden geldiklerinizden, kaçtıklarınızdan, kaçırdıklarınızdan, sakladıklarınızdan, saklandıklarınızdan bahsediyor. Onlara inanmazken çocukların hayal dünyasını sarmalayanların gerçek olma ihtimalini hiç düşündünüz mü? “Ya dolapta gerçekten canavar varsa?”

Ömer Ünal – edebiyathaber.net (21 Nisan 2021)

Yorum yapın